1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Batmadan batmaya fark var...

Müteahhit bir arkadaşım Kayseri'de bir Otel inşaatına başlamıştı.
Yanına gitmiştik.
Şantiyesinde otururken sürekli Kayseri'nin esnafı geliyor, otel inşaatında kullanılacak malzemeleri kendisinden almalarını istiyordu.
Son derece bakımsız ticari bir araçla bir esnaf geldi görüşmeye.
Halı işi yapıyormuş.
-"Otel'in halılarını ben yapayım" dedi.
Sonra da halı örneklerinin olduğu bir katalog ile fiyat teklifini bırakıp gitti.
Nedendir bilinmez, dikkatimizi çekmişti Kayserili esnaf.
Üzerinde sadece kot ve basit bir gömlek vardı.
Her neyse, akşam oldu.
Müteahhit arkadaşımızla birlikte şehir dışında, güzel bir lokantaya yemeğe gittik.
Sabah şathiyeye kot-gömlek ve altında basit bir ticari araçla gelip, halı pazarlamak isteyen adam, aynı lokantaya, altında o güne kadar görmediğim lüks bir otomobil ile geldi.
Araçtan indiğinde, sabahki halinden hiçbir eser yoktu zira siyah takım elbise ve beyaz gömlek içinde bambaşka bir insan oluvermişti.
Beraberindekilerle birlikte yedi içti ve yüklüce hesabı da nakit ödeyerek aynı lüks aracıyla ayrıldı lokantadan.
Ne, zenginliğini görgüsüzce ortaya serebilecek çıkıntılar yaptı.
Ne de, varlıklı olduğunu çevresindekilerin gözünün içine soktu.
Asıl ilginç olanı...
Ne sabah gördüğümüz, ne de akşam gördüğümüz hali ile tiyatro yapmıyordu aslında.
Her iki haliyle de olabildiğince doğaldı.
Her iki haliyle de, aslında davranması gerektiği gibi davranıyordu.
Çok şaşırmış, çok etkilenmiştik yaşadığımız olaydan.
Tüccarlığın ana fikrini bulmuştuk kendimizce.
Demek ki, iş başkaydı o tüccar için eğlence farklı.
Halbuki, halı satmak için şantiyeye o lüks aracı ve o güzel kıyafetler içinde de gelebilirdi.
Belki öyle bir halde gelmiş olsa daha da etkili olabilir, halı satma işini orada sonuçlandırabilirdi.
Ya da...
O lüks lokantaya, şantiyeye geldiği kot-gömlek ve o basit ticari aracıyla da gelebilirdi.
Yiyip-içip, parasını ödeyip gidebilirdi.
Bu olayı bizzat görüp yaşayınca şuna karar verdik:
Ticaretin, kar ve zarar ile rakamların dışında da kuralları varmış.
O kurallardan biri de, "çalışırken de eğlenirken de kendin olabilmek" den geçiyor.
Şimdi bu yazıyı niçin yazdık.
Son günlerde battığı söylenen, iflas erteleme istediği konuşulan, zor durumda olduğu kulaktan kulağa yayılan birçok ticaret adamından bahsediliyor.
Bazıları için "İnşallah doğru değildir. Çünkü çok yazık olur" denirken, bazıları için de "Eee sanki biraz bu durumun bu aşamaya gelmesini kendi istedi" yorumları yapılıyor.
Bunun nasıl olduğunu sorduğumuzda ise:
-"Ne işine sahip olabildi, ne de eğlencesini adam gibi yapabildi" cevabı geliyor.

******

Yaya odaklı belediyecilik...


Belediyeler lafa geldiğinde hep aynı şeyi söyledi.
-"Biz araçların kullandığı değil, yayaların kullandığı bir kent merkezi yaratacağız" dedi.
Bunu söylerken...
Kent merkezinde ki bazı cadde ve sokakların araç trafiğine kapatılmasını da bu düşünce ile ilişkilendirdi.
Belediyelerin yaya odaklı bir kent merkezi yaratma düşüncesi, elbette çok güzel.
Ancak...
Bu düşünceye rağmen kent merkezinde karşımıza çıkan tablo, hiç de bu düşünce doğrultusunda davranıldığını bize göstermiyor.
Zira...
Kent merkezinde araçların da yayaların da geçişlerini sağlayan bir tablo yok ortada.
Bir kere, her esnaf dükkânının önünü, yani toplumun ortak kullanması gereken yerleri duba ve benzeri saçma sapan eşyalarla kapatmış durumda.
Hadi kaldırımı geçtik çünkü yayalar zig zak yapsalar da, bin bir güçlükle de olsa yolunu buluyor.
Ya yolu kapatmalarına ne demeli?
Her dükkanın önünde, kaldırımın bittiği yerler de dubalarla kapatılmış.
-"Bunu buraya niye koyuyorsun. Bu yol senin tapulu malın mı?" diye soruyorsun...
Önce "Dükkânımın önü kapanıyor" diye cevap veriyorlar pişkin pişkin.
Ardından da...
-"Mal gelecek" diyorlar.
Dükkanların önüne özel yaptırılmış ve üzerinde "Mal gelecek park etmeyin" yazılı tabelalar bile var şehir merkezinde.
Park yasağı olan yerlere araç park edilmesi nasıl yasaksa, insanların dükkan önlerinde ki yol boyunu, kendilerini trafik komisyonu yerine koyarak dubalarla kapatması da o denli yasak olması gereken bir davranış.
Ancak...
Yasak yere konulan araçlara yasal işlem yapılıyor da, yasak olmasına rağmen yolun ve kaldırımın dubalarla kapatılmasına nedense kimse ses çıkartmıyor.
Sizin anlayacağınız...
Hiç kimse çıkıp "Avrupa kentiyiz" demesin.
Hele hele...
Hiç kimse çıkıp da;
-"Biz yaya odaklı bir kent merkezi yaratan bir Belediyecilik anlayışı içindeyiz" falan demesin...
Daha doğrusu...
Bunu diyecek olanlar, şöyle bir kent merkezinde dolaşsın...
Söylediklerinin alakasız olduğunu kendileri de göreceklerdir.

****

O çocuklar kabahatli tamam ama...
Havalar ısınınca Porsuk sahili gençlerle doluyor.
Eskişehir açısından son derece güzel bir görüntü oluşturuyorlar.
Adeta, porsuk çevresinde açan çiçekler gibiler.
Ancak...
Kalktıklarında arkalarında bıraktıkları çöpler büyük bir yakınma konusu.
Bu durumdan yakınmamak tabii ki elde değil.
Zira...
Bıraktıkları çöp, o güzelim görüntüyü fana halde çirkinleştiriyor.
Fakat...
Bu çocukların bazen acımasızca eleştirilmelerine de şahit oluyoruz.
Üstelik...
Bu çocukları yaptıkları bu hareketlerden ötürü eleştirenlerin başında biz büyükler geliyor.
Yani...
İçtiği sigarayı aracın camından dışarıya atan, piknik alanlarında çöpleri öylece bırakan, dışarıya doğru dürüst çöp dahi çıkartamayan bizler.
Biraz da özeleştiri yapmak lazım galiba.
Biz neysek, o çocuklar da o galiba.
O yüzden...
O çocukların bu hareketlerini eleştirirken, biraz da kendi yaptıklarımıza bakmamız lazım geliyor.
O çocukların o çirkin davranışlarını yapmamaları için, önce bizim benzeri çirkin davranışlardan vaz geçmemiz gerekiyor sanki...
Kısacası...
Önce biz düzeleceğiz, sonra onların düzelmelerini bekleyeceğiz...

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi