1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Birbirinden farklı iki bakan...

İktidar partisi, şehrin sorunları ve yatırımlar ile ilgili mevzular açıldığında konu ister istemez Eskişehir'de bakanlık yapan iki ismin birbirleriyle kıyaslanmasına geliyor.
Hemen herkes, iki dönem önce Eskişehir Milletvekilliği ve Bakanlık yapan Kemal Unakıtan ile halen Eskişehir milletvekili olan ve Milli Eğitim bakanlığı yapan Nabi Avcı'yı birbiriyle kıyaslıyor.
Tabi ki her iki ismin de Eskişehir'e olan katkılarını yok saymak mümkün değil.
Ancak...
Her iki ismin birbirinden kesin çizgilerle ayrılmış özellikleri mevcut.
Örneğin:
-Kemal Unakıtan kamuoyunda pek sevilmeyen bir isimdi, Nabi Avcı sempati duyulan bir isim oldu.
-Kemal Unakıtan halk ağzı ile konuşuyordu, Nabi Avcı ise Aristokrat yönüyle tanındı.
-Kemal Unakıtan Anadolu çocuğu gibi davranıyordu. Nabi Avcı ise entelektüel kimliğiyle tanındı.
-Kemal Unakıtan Eskişehir'de espri yeteneği ile sempati topladı, Nabi Avcı ise ciddi oluşu ile mesafeli bulundu.
-Kemal Unakıtan söz konusu Eskişehir'e yatırımlar olduğunda "icracı" bir bakandı, Nabi Avcı ise "ricacı" bir bakan olarak bilindi.
-Unakıtan Eskişehir ile ilgili herhangi bir meselede "Bu iş olacak kardeşim" diye talimat veriyordu. Nabi Avcı "O işe bakacağız kardeşim" yaklaşımında oldu.
-Unakıtan görev yaptığı süre içinde Eskişehir'i ve Eskişehirlileri önemsiyordu, Nabi Avcı ise Eskişehir ve Eskişehirlileri önemsediğini çok da hissettirmedi.
-Unakıtan Eskişehir'i büyük bir kent olarak görüp, tartışılan meselelerin önemli olduğunu düşünüyordu, Avcı ise Eskişehir'i ve Eskişehir'de tartışılan meselelerin biraz kasaba çapında geliştiği düşüncesinde oldu.
-Unakıtan, milletvekili ve parti yöneticilerine "Her meseleyi bana getirin" diyen bir yapıdaydı, Avcı ise "Çözemediğiniz işleri bana getirin" şeklinde bir yöntem uyguladı.
-Unakıtan, partinin Eskişehir'deki faaliyetleri ile ilgili bizzat mesai harcarken, Avcı partinin Eskişehir'deki işlerini partinin diğer milletvekili ve yöneticilerine teslim etti.
-Unakıtan medyatik olmaktan çekinmiyordu, Avcı ise medyatik olmayı hep gereksiz buldu.
Sonuç olarak...
Her iki ismin de yukarıda söylediğimiz üzere Eskişehir'e katkıları oldu.
Ancak...
Her iki isim de, gerek söylem ve davranışlar, gerekse üzerilerinde taşıdıkları özellikleri bakımından birbirinden farklılık gösteren iki isimdi...

***

Tutarsızları arşiv
affetmez...

İnsanların aynı konuda, dün söylediği ile bu gün söylediğinin birbirini tutmuyor olması, aslında çok da takıntı yapılacak bir durum değil benim için.
Zamana ve şartlara göre düşünce ve söylemler elbette değişebilir.
Öyle ya!
Dün "Doğru" dediğiniz bir konu, o günün şartlarında belki gerçekten doğrudur ama o günün doğrusu bugün için "yanlış" hale pek tabi gelebilir.
Ya da...
Belki, o gün doğru olarak kabul ettiğiniz bir meselenin geçen süreç içinde yanlış olduğunu idrak etmiş de olabilirsiniz.
O yüzden...
Dün söylediklerinin bu gün tam tersini söyleyen insanlara çok da kızmayız.
Hele hele, dün söylediklerinin bu gün tam tersini söyleyen insanlara "Hain-Çıkarcı-İşine geldiği gibi davranıyor" muamelesi falan da kesinlikle yapmayız.
Tabii, dün söyledikleri ile bu gün söyledikleri arasındaki tutarsızlığı mantıklı bir biçimde izah edebilmesi şartıyla.
Yani...
Söylemlerindeki tutarsızlığın makul gerekçelerini ortaya koyabilmesi şartıyla..
Şunu söylemek istiyoruz:
Biri çıkıp "Ben dün böyle söylüyordum. O süreç göz önüne alındığında söylediğim doğruydu. Fakat bugün tam tersini söylemek durumundayım. Çünkü şartlar dün ile aynı değil" derse...
Ya da...
Biri çıkıp "Ben dün böyle diyordum ama yanılmışım. Bu gün söylediklerimin aksini söylüyorum. Çünkü süreç içinde doğrunun bugün söylediğim şekilde olduğunu gördüm. Dün söylediğimi inkar etmiyorum ama yanlış düşünüyormuşum" diyerek, geçmişte söylediklerinin yanlış olduğunu kabullenirse, buna "eyvallah" demek mümkündür.
Ancak...
Dün söylediğinin bugün tam tersini söyleyip, bir de dün söylediğini inkar edenler ile zaman içinde sahip olduğu fikir değişikliğine mantıklı bir gerekçe gösteremeyenlerin affedilir hiç bir tarafı yoktur.
İşte bu tür insanlar, gelişen olaylar karşısında, canlarının istediği şekilde pozisyon alıp görüş değiştiren ve bunu yaparken de sürekli kendi çıkarlarını ön planda tutan insanlardır.
Dün söylediklerini bir türlü kabul etmez bu insanlar.
Dün söylediklerinin yanlış olduğunu da itiraf etmezler.
Dün söyledikleri ile bugün söyledikleri arasındaki tezadı doğuracak şartlar da değişmemiştir üstelik.
Söylem farklılığına neden olacak gerekçeleri de yoktur.
Kısacası...
Bu tip insanların eylem ve söylemlerindeki değişikliğin tek nedeni, kendilerini haklı çıkartacak algıyı yaratmaktır.
Biz bu insanlara kısaca "Tutarsız" diyoruz.
Ve bu tutarsız insanların tutarsızlıklarını herkes unutsa da arşivler unutmuyor...

***

Gölgenizle kavga etmeyin...

Uçsuz bucaksız bir ormanda azılı bir aslan yaşamaktadır. Ormandaki tüm hayvanlar, korku içindedirler. Böyle yaşamaktansa bir çare ararlar.
Düşünür, taşınır, aralarından bir heyet seçerek aslana gönderirler:
-"Ey ormanlar şahı aslan. Her gün içimizden birini yakalıyor, yiyorsun. Buna bir diyeceğimiz yok, fakat bu zahmet niye? Sen tahtında otur, biz, sana her gün içimizden birini yollarız, sen de rahatça yersin. Böylece, biz de sen de huzur içinde ömrümüzü geçiririz" derler.
Bu teklif aslanın hoşuna gider. Kabul eder. Artık her sabah bir hayvan aslana teslim olmaktadır.
Günlerden bir gün, sıra tavşana gelir, fakat o ağırdan alır.
Hayvanlar:
-"Eh ne yapalım, kısmet böyle. Çoğumuzun rahatı için birimizin ölmesi gerek. Haydi, vakit geçirmeden yola düş. Aslanı kızdırmayalım" derlerse de tavşan işi yavaştan alır, pek aldırmaz görünür. Hayvanlar telaş içindedirler. Nihayet yalvara yakara tavşanı yola düşürürler.
Tavşan, kayıtsız, seke oynaya aslanın huzuruna gelir ama vakit de bir hayli ilerlemiştir.
Açlıktan ateş püsküren aslan, kükrer;
-"Nerede kaldın, bu gecikmene sebep ne?"
Tavşan, yalancı bir telaşla terlerini siler, boynunu büker:
-"Aman efendim, ben saygıda kusur etmedim. Sabah erken yola çıktım ama diğer bir aslan yolumu kesti, elinden kurtuluncaya kadar neler çektiğimi bilemezsiniz!"
Aslanın öfkesi büsbütün başına vurur:
-"Kim bu küstah? Bu ormanda yalnız benim hükmüm geçer. Kimmiş o çabuk söyle?"
Tavşan durumdan memnun, hep öteki aslanı över, aslanın haysiyetine dokunur. Aslan dayanamaz:
-"Düş önüme göster bu alçağı" der.
Yola düşerler. Tavşan aslanı bir kuyunun başına getirir:
-"İşte sultanım, bu kuyunun içinde. Bakınız nasıl da kurulmuş."
Aslan, hırsla kuyunun içine bakar. Suda kendi aksini görür. Hırlamaya başlar, kuyudaki görüntüsü de hırlar.
Tavşan fırsatı kaçırmaz:
-"Görüyor musunuz efendim? Size nasıl da meydan okuyor!"
Aslan büsbütün hiddetlenir, gözleri döner.
-"Bir diyarda iki sultan olamaz, parçalamalıyım onu" der ve kuyuya atlar.
Her şey bitmiştir artık.
Tavşan yemyeşil çayırlarda seke seke hayvanlara kurtuluşu müjdeler.
Buradan çıkarılacak kıssadan hisse;
Gölgenizle bile kavga ederseniz, bir gün sonunuz aslan gibi olur Aslan olmanız bile sizi kurtaramaz.
Not: Kavga; günlük hayatta da, siyasette de,eğitim ve sporda da, kısacası hayatın her alanında iyi değildir.
Kavga ile yaşayıp,kavga ile varlığını sürdürenlerin sonu, ortaya zeki bir tavşanın çıkmasıyla er geç son bulur.
Bunu sadece bilin diye yazdık...
Birilerine mesaj olsun falan düşüncemiz yok.
Siz de okuyunca kendinizi fazla zorlamayın ne olur...
Bu yazının adresi falan yok...
Ama illa ki "Sen bunu mutlaka birileri için yazmışsın" diye inat ediyorsanız, o sizin bileceğiniz iş.
Çünkü...
Biz anlattıklarımızdan sorumluyuz. Sizin ne anladığınızdan değil...

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi