1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Biz hala Üniversite bekliyoruz ama...

Cumhuriyetin ilk yıllarında Devlet yatırımları kalkındırırdı şehirleri.
Kurulan Çimento, Şeker ve Sümerbank fabrikaları gibi yatırımlar, şehirlerin hem sosyal yaşamlarına hem de istihdam sorunları ile ticari hayatına önemli bir katkı sunardı.
Devlet, yatırımdan elini çekince, yerleşim yerleri gözlerini Askeri birliklere dikti.
Çoğu şehir, büyük çaplı Askeri birliklerin kendi şehirleri içinde konuşlanmasını ister oldu.
Çünkü...
Askeri birlik demek, o şehrin ticari yaşamını ayakta tutacak olan bir potansiyeldi.
Fakat...
Her şehre Askeri Birlik kurma imkanı olmadığından, belli başlı şehirler nasiplendi bu olanaktan.
Son yıllara gelindiğinde, şehirlerin ticari, sosyal ve kültürel hayatını ayakta tutabilmenin başka bir yöntemi bulundu.
Öğrenci, şehir yaşamında önemli bir aktördü şüphesiz.
En az 4 yıl boyunca para harcamak durumundaydı.
Öğrencilerin başında ki öğretim üyeleri de bu potansiyele büyük bir katkı sağlayacak başka bir olanaktı.
O nedenle...
Hemen her şehre bir Üniversite kurulmaya başladı.
Öğrencinin geldiği şehir, hem paraya kavuşuyor, hem de sosyalleşiyordu.
Ve bu güne gelindiğinde, Üniversite demek, "Para" demek oldu.
Kurulacak Üniversitenin kalitesi, o Üniversitelerde yetişecek öğrencilerin aldığı eğitim dikkate bile alınmadı.
Her şehir, mevcut Üniversitesinin yanına, başka bir Üniversite ister oldu.
Çünkü...
Yukarıda da söylediğimiz gibi, her Üniversite O şehre daha çok para gelmesi, ev sahiplerinin evlerini değerinin üzerinde kiraya vermesi ve şehirde ki hizmet sektörünün daha da gelişmesi demekti.

İKİ ÇEVRE ÇOK İSTİYOR
3 NCÜ ÜNİVERSİTEYİ

Şimdi Eskişehir'de üçüncü Üniversite meselesi konuşuluyor.
Üçüncü Üniversiteyi ısrarla isteyen iki çevre var.
Birincisi, iktidar kanadı.
-"Biz şehre Üçüncü Üniversiteyi kazandırdık" demek için istiyorlar bunu.
Diğeri ise...
Örenciye "Para" gözü ile bakanlar.
-"Daha çok iş yapacağız, daha çok para kazanacağız ve evlerimizi daha yüksek kiraya vereceğiz" düşüncesiyle bakıyorlar meseleye.
Ama her iki çevre de, kurulacak olan Üniversitenin ne kalitede olacağını, burada okuyan öğrencilerin ne kalitede bir eğitim alacağını, mezun olduklarında iş kapılarının açılıp açılmayacağını düşünmüyor.

BAKIN ESKİŞEHİR'DEKİ
ÜNİVERSİTELERE?

Bakın Eskişehir'de iki Üniversite var.
Kimse kimseyi kandırmasın...
Osmangazi'nin Tıp Fakültesi ile, Anadolu'nun, Açık Öğretim, İletişim bilimleri ile Sivil Havacılığını çıkartın, diğer fakültelerin adı dahi anılmıyor.
Halbuki, her iki Üniversitenin diğer bölümlerinde verilen eğitim, o iş başvuru ilanlarında özellikle belirtilen Üniversite bölümlerinden çok da farklı değil.
Ne gözle görülür ahım şahım başarıları var, ne de Türkiye genelinde reklamları.
Tüm bunlardan sonra söyleyeceğimiz tek bir şey var...
O da, eğer 3 ncü Üniversite Eskişehir'e kurulacaksa, kurulacak Üniversite Türkiye'de tek ya da ender Üniversite olmalı.
Olmalı ki, vereceği eğitim tartışılmasın ve Eskişehir'e de paradan çok itibar kazandırabilsin.
Aksi halde...
Mevcutlardan farklı olmayacak bir Üniversitenin, şeker fabrikası ya da Askeri Birlik zihniyetinden de pek farkı olmayacaktır...
Not- Eskişehir'e 3. Üniversite sözü verildiğinde heyecanlanıp, bu yazıyı kaleme almıştık. O günden beri 3 ncü Üniversiteyi bekliyoruz. Daha ne kadar bekleriz bilemiyoruz ama, bir tarafından biran önce başlansa iyi olacak. Çünkü bu iş gerçekten söz veren için de, sez verilen şehir halkı için de kabak tadı vermeye başladı...
......
Hadi bakalım Sivrihisarlılar! Görelim kerametinizi?

"Koskoca Amerika" dediğiniz ülke, 240 yıllık bir tarihe sahip.
200 yıl öncesine ait neredeyse tüm yapıları öylece duruyor.
Halbuki ülkemizin dört bir yanında yüzlerce yıllık yapılar var.
Nasıl olduysa korunabilen birkaçı dışında çoğunluğu ya yok olmuş,ya da yok olmak üzere.
Tıpkı Eskişehir'in en büyük ilçesi Sivrihisar'ın göbeğinde bulunan ve tam 601 yıllık tarihi bir eser olan Kumancık Hamamı gibi.
Önceleri Vakfın malı iken özel şahısların eline geçiyor Hamam.
30 yıldır da işletilmiyor.
Resmen kaderine terk edilmiş, mezbele haline gelmiş, yıkıldı yıkılacak bir yapı.
Bakanlık "Kesinlikle korunmalı" demiş.
Vilayet bir girişimde bulunmuş ama, nedendir bilinmez vaz geçmiş.
Halbuki yapılacak iş çok basit.
Valilik dava açacak.
Mülkün değeri belirlenecek ve ardından kamulaştırma yapılacak.
Kamulaştırmanın bedeli de, bir bankada açılacak olan hesaba yatırılacak ki, hissedarlar buradan hakları olan parayı alabilsin.
Bu kadar basit bir iş bu güne kadar yapılamadığı için, 601 yıllık tarihi bir hamam adeta gözden çıkartılmış.
Şimdi bunları yazıyoruz diye bize kızacaklar ama, biz yine de yazacağız.
Sivrihisarlılar yeri geldiğinde doğdukları ilçe ile çok övünür.
Tabir yerinde ise "Mangalda kül de bırakmazlar"
Partilerin aday belirlemesinden tutun da, şehrin ticari ve sosyal hayatı ile ilgili etkin bir grup olduğundan dem vururlar.
Sürekli birbirlerine ne denli tutkun olduklarını anlatıp gezerler ama, iş bir şeylerin ucundan tutmaya geldiğinde, yaptıkları sadece top sektirmekten öteye gitmez.
Bu yüzden...
Kalabalık bir grup olmalarına rağmen, hiçbir zaman tam anlamıyla baskı unsuru olamazlar.
Kendi ilçelerine yapılması gereken konularda bile kamuoyu yaratamazlar.
Eskişehir'de yaşayan en kalabalık ilçe doğumlu olmakla övünüp dururlar ama, şehirde bir karşılıklarının olup olmadığını hiç sorgulama gereği duymazlar.
Kısacası...
3-5 senede bir kere gittiğimiz ilçenin değerleri korunsun diye bizler uğraşır didiniriz de, onların kılı dahi kıpırdamaz.
O yüzden...
Sivrihisarılar sadece konuşur.
Kendi ilçeleri söz konusu olduğunda bile kesinlikle iş çıkmaz.
İlçenin, hem de çarşısının göbeğinde tamı tamına 601 yıllık tarihi bir Hamam'ı her gün görürler de, bu virane haliyle hiçbir rahatsızlık duymazlar.
Ne diyelim?
Belki bu yazdıklarımızdan sonra gaza gelirler de, kendi ilçelerinin böylesine kıymetli bir eserini ilçelerine kazandırmak için kolları sıvarlar.
Tabii sıvarlarsa...
......

BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Eski Roma'nın ünlü generallerinden birinin eşi dünya güzeli, kültürü, neşesi, ev sahibeliği, üslubuyla benzeri güç bulunur, bir "şahane kadın" .. Boşanacakları haberi çıkar, tüm Roma bu haberle çalkalanır. Yakın arkadaşları bir yolunu bulur, cesaretle konuyu açarlar:
- Eşin Roma'nın en güzel, en beğenilen, gıpta edilen kadını..... lafı biri diğerinin ağzından alarak dakikalarca överler. Sonra da sözü asıl soruya getirirler:
- Nasıl olur da ondan ayrılmayı düşünebilirsin?
Yan yatık durumdaki general bacağını öne doğru uzatır, öne hafifçe doğrulur:
- Çizmemi beğendiniz mi? Önce onu söyleyin bana!!
- Çok güzel!
- Evet.. Tay derisinden yapılmıştır. Sicilya'nın en marifetli çizmecisi tarafından, kendi eliyle, benim için özel yapılmıştır. Bir benzerini daha Roma'da bulamazsınız!!.
Şaşıran arkadaşları:
- Belli, benzersiz derken de çok haklısınız. Ancak bunun, bizim sorumuzla ne ilgisi var?
General, arkadaşlarının merakını iki sözcükle giderir:
- Ayağımı sıkıyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi