Gürcan Banger
Değişen dünyada demokrasi
Üretim, bilişim ve iletişim teknolojileri ile İnternet, medya, lojistik ve finans alanındaki gelişmeler, dünyayı adeta tek parça hale getirdi. Küresel finans diye anılan ve çok hızlı hareket edebilen, sınır tanımaz yeni türden bir sermaye oluştu. Sınai sermayenin önceliğini mali sermaye aldı.
Sanayi, önündeki üretim sorunlarını aşarak ekonomileri pazarlama ve satış esaslı olarak yeniden düzenlenmeye sevk etti. Ulusal ve yerli pazarlar ikinci sıraya düşerek dış piyasalar önem kazandı. Bazı seçkin kentler, gerek ekonomik gerekse sosyal olarak öne çıkmaya başladılar. Dünya pazarları tümleşik bir piyasaya dönüştü. Tüm bu gelişmelerin bir olgu olarak küreselleşme ifadesiyle adlandırıldığını biliyoruz.
Küreselleşmenin net etkilerinden biri olarak bu süreçte sanayi toplumuna ait olduğu ifade edilen ulus-devlet olgusunun giderek yok olduğu savı mevcut. Önce ulus-devlet nedir, bunu hatırlamakla başlayalım. Ulus-devlet; sınırları belli bir toprak parçası üzerinde yasal güç kullanma hakkına sahip, yönetimi altındaki halkı türdeşleştirerek, ortak kültür, simgeler ve değerler yaratarak, birleştirmeyi amaçlayan bir tür devlet modelidir. Dünyada ulus temelli olarak kurulmuş pek çok devlet bu kategoride yer alır.
AB benzeri birliklerin oluşması, küresel sermayenin sınır tanımaz hareketliliği, yeni ticaret anlaşmaları veya şirketlerin uluslararası bir yapı kazanması gibi küresel etkiler altında ulusal sınırların silikleşmesine baktığımızda; gerçekten ulus-devlet olgusunun sönümlendiğini söylemek için pek çok neden var. Ama dünya ölçeğinde hem devletler bazında hem de küresel esastaki gelişmeleri izlediğimizde farklı düşünmemizi sağlayan nedenler de mevcut.
Dünya ekonomisini bir bütün olarak incelediğimizde; özellikle 20’nci yüzyılın son çeyreğinde etkin biçimde görülmeye başlayan bir küresel sermayeden söz etmek mümkün. Bu çağda küresel burjuvazi ilginç bir görünüm veriyor. Listede Batılı ülkelere ait sermayedarlar yanında Asya kökenli sermayenin giderek daha fazla yer almaya başladığını görüyoruz.
Küresel sermaye, felsefesi gereği hareket ederek, iş gücü gibi bazı üretim kaynaklarının kolayca ve daha ucuza sağlanabildiği ülkelerde konuşlanmak istiyor. Küresel burjuvazinin çıkarlarına uygun ülkeler arasında Batıya oranla daha az gelişmiş olanlar çoğunluğu oluşturuyor.
Ayrıca bu ülkelerin ciddi bir bölümünde ucuz işgücü yanında doğal kaynaklar ve kolayca dönüştürülebilir eğitimli genç insan potansiyeli var. Bu ülkelerin küresel burjuvazi açısından sorunlu yanları arasında hukukun tam işlememesi, başta fikri mülkiyet olmak üzere mülkiyetin korunma sorunları, siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar, rant kollama ve devletin çıkar gruplarınca soyulması gibi konular sayılıyor.
1900’lerin son çeyreğinde gündeme gelen gelişmiş ülkelerin denetimindeki küresel örgütler kaynaklı neoliberal politikaların temelinde saydığım bu veya benzeri sorunların yok edilmesi var. Bu politikalar ile bir yandan ekonomi restore edilmeye çalışılırken, diğer yandan da bu kuruluşların vizyonuna uygun olarak devlet yeniden yapılandırılıyor. Bu açıdan bakıldığında; ulus-devletin sönümlenmesi olarak görülen süreç, bir başka yönüyle küresel burjuvazinin çıkarlarını ülke bazında garanti altına alacak olan devletin bu fikre uygun yeniden yapılanmasıdır. Bir başka deyişle; küresel çağda neoliberal politikalara uygun olarak küresel sermaye ile paralel davranabilecek, dünya ölçeğinde sistemle bütünleşik yeni türden bir devlet modeli oluşturuluyor. Ulus-devlet sönümlenmiyor, fakat yapı değiştiriyor. Sürecin sonuçlarına ileriki dönemlerde tanık olacağız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.