
Gürcan Banger
Derinlerdeki Bencillik
Olağan akıl yürütme ile iki konu arasındaki ilişkiyi anlamsız bulabilirsiniz. Ama bu yazıya vesile olan bencillik konusunun bana esin olarak gelişi aklıma takılan bir soru ile oldu. Neden bir insana yardımcı olmak için bir vesile aradığınızda o kendisinin size yardımcı olmak zorunda kalacağı gibi bir kaygıya kapılır? Bir insana zayıf, eksikli veya sorunlu yönlerini onun ‘gözüne sokmadan’ yardımcı olmak istiyorsunuz. Belli bir zaman dilimini birlikte geçireceksiniz; o konuşacak, kafasındakileri anlatacak, paylaşacak; siz sabırla ve genelde yorum yapmadan dinleyeceksiniz. İletişim hem paylaşımdır hem de insanın kendisini görmesi için ayna fonksiyonunu yerine getirir. İletişim yapabilmeyi başardığımızda genel olarak kendimizi daha ‘iyi’ hissederiz.
Buraya kadar olağan dışı bir şey yok. Ama bu anlatılan, ‘sizin’ bakış açınız… Böyle bir iletişim teklifini kabul etmekte zorlanan karşı taraf söz konusu olduğunda ise ortada bir ‘farklı durum’ var demektir. Siz arkadaşlık, yardım ve paylaşım açısından baktığınız halde onun sizinle ilgili algısında bir ‘farklılık’ olabilir. Muhtemelen aradığı başka bir ‘şey’ var ve sizin teklifiniz onun ‘öz çıkar ve beklentileri’ ile çakışmıyor. Dolayısıyla ortada paylaşım anlamına gelecek bir arkadaşlık da yok demektir. O, sadece kendi öz beklenti ve çıkarlarına odaklanma istiyor. Tam bu noktada aklıma ikinci bir soru geliyor: Kendi öz çıkar ve beklentilerine odaklanarak paylaşımı reddetmenin derinliklerdeki bencillik ile ilgisi olabilir mi? Öyleyse derinlerdeki bencillik nedir?
Bencillik, okul okumakla tedavi olan bir hastalık değil. Aklımda bu cümle dolaşırken Jane Austen’in 1914’te yazdığı “Mansfield Park” isimli romanında geçen bir başka cümle ile karşılaşmıştım. “Bencillik affedilmelidir” diyor Austen ve ekliyor: “Çünkü hiç iyileşme ümidi yok.” Hangisi diğerini çağrıştırıyor kestiremedim, ama bencillik deyince peşinden aklıma sevgi kavramı geliyor. İnsanın yaşamı boyunca aramaktan vazgeçmediği ihtiyaçlarından biri sevgidir. Sevme ve sevilme, insanı temel ihtiyaçlarından farklılaştırarak dünyevi yaşamda ayrı bir yere koyuyor. İnsan, sevgi ile farklılaşıyor. Acaba ‘gerçek sevgi’ olmayınca paylaşım da olmuyor mu?
Sevgiyi bulmak ve sunmak için özel çaba sarf ediyor ve sevgi arayışında gayretli olmayı deniyoruz. Sevgiyi bulduğumuzu düşündüğümüzde ise ilginç bir yönelim geliştirip kendimizi yalnızlaştırıyoruz. Sevgi arayışında yeni ilişkiler arama çabasında olurken, bir duygusal ilişkiyi yakaladığımızda dıştan içe dönüyor ve kapanıyoruz. Bazı durumlarda ise sevgi olarak kabul ettiğimiz olgu, ruhun derinliklerine gizlenmiş bencilliğin ve bununla bağlantılı günlük çıkarlara bağımlılaşmanın örnekleri olarak ortaya çıkıyor. Kendini beğeni olarak ifade eden çıkar sistemi zayıfladıkça var olduğu sanılan sevgi ilişkisi de silikleşiyor. Bunun en net örneklerinden biri bencilliğin bağımlılık ve acizlikle eklemlendiği durumda ortaya çıkıyor.
Gerçek sevginin önemi, değeri ve anlamı konusunda hiçbirimizin kuşkusu olamaz. Ama sevginin yalnızlaştırıcı etkisini de kabul etmek kolay değil. Paylaştıkça büyüyen bir duygu olan sevginin bir bencillik aracı haline dönüşmesi karşımızda çözülmesi gereken bir problem olarak duruyor. Sevgi, insanın yaşamını zenginleştirmelidir. Ama bir duygusal ilişki içine girdikten sonra kişinin çevresi ile olan paylaşımı daralıyorsa, bu durumda sevginin zenginleştirici katkısı yitiriliyor demektir. Eğer böyle bir durumun oluştuğunu hissediyorsanız ya da bir duygusal ilişkinin sizi sınırladığı konusunda uyarılar alıyorsanız, geçmişte aradığınızın gerçekte anlamda sevgi ya da aşk olduğundan kuşku duymaya başlamalısınız.
19’uncu yüzyılın ünlü Alman düşünürü Schopenhauer (1788-1860) şöyle diyor: “Bencillik öyle bir dehşet yaratır ki, onu saklamak için nezaketi icat etmişizdir. Fakat bencillik, bütün perdeleri deler geçer ve her fırsatta kendini gösterir.”
Gerçekten güneşin balçıkla sıvanamadığı gibi bencillik de gizlenemez. Ne kadar gizlenirse gizlensin; sonuçta rahat etmek için ‘sırtını birilerine dayama’ özelliği ile açığa çıkar. Bencillik genelde çıkar kaygısı ile eşdeğer tutulur. Pek çok durumda doğru olan bu kabul, aslında kendini akıllı, zeki, becerikli veya başarılı sanma gibi bir rızayı saklar. Dolayısıyla kendinizi, ne yaptığınızı, ne düşündüğünüzü ya da kendinizle ilgili her ne varsa onu en önemli, en öncelikli ya da en değerli buluyorsanız, sizde ‘ben arızası olması’ ihtimalini dikkate almalısınız. Muhtemelen kendinizi biteviye öne çıkarmaya çalışırken, nezaketin bile sizin kabalığınızı saklayamadığını kavrayamıyorsunuz demektir. Bencil kişi, bencilliği ile aslında en çok sevdiğini söylediği kişiye zarar verir. Bencillik hastası olan birey, gerçekten en sevdiği kişiye zarar verir; bu kişi, en çok sevdiğini söylediğin insan değil, fakat kendisidir. Bencil, her yerde yalnızdır.