Ele geçirmek

İnsanın değişme güdüsü, zihinsel ve duygusal yapısı ile ilintili bir konudur. Benzer biçimde değişime direnme de, çocukluktan başlayarak öğrenilip içe sindirilen bir niteliktir. Eğer kendimizle veya çevremizle ilgili değişimden şikâyet ediyorsak, –sonuçta çevreden kaynaklandığı kanaatine varsak bile öncelikle bunun nedenlerini kendi içimizde aramamız gerekir.

Değişim korku yaratır. Bu nedenle değişimin önündeki engellerin birincisi, yenileşmenin bir risk ortamı oluşturduğu fikridir. Risk altında ayağımızın altındaki sağlam zemini yitirdiğimizi hissederiz. Değişmek, alıştığımız ‘kolay ve huzurlu’ ortamdan kopmak ve muhtemelen daha az bilinene doğru adımlar atmak olduğundan, kendimizi güvensiz bir iklimde bulmamız şaşırtıcı değildir.

Bu nedenle insanlar; riski, tehlike ve yitirme olasılığını ilk gördüklerinde; eski alışkanlıklarına sarılmak üzere ‘geri dönmeyi’ tercih ederler. Değişimden elde edilecek kazancın kaynağının risk almak olduğu unutulur; risk almaksızın kazanç olmayacağı gözden kaçırılır. Belirsizliğin yarattığı korku, benliğimize egemen olur ve bizi yönetmeye başlar. İşte; bu nedenle siyaset, riski sevmez.

Siyasette değişik çalışma tarzlarını benimsememek, aynı zamanda risk almamak anlamına gelir. Alışılmış bir tarz-ı siyaset vardır ve bu modele uygun davranarak kişiler ve kuruluşlar, ‘sakin ve kolay’ sularda yol almaya çalışırlar. Örneğin siyasi muhalefet, insanların ve kuruluşların risk almaları gereken bir durumdur. Hâlbuki pek çok siyasi unsur, sert muhalefeti kendi dışında tutarak sistemle uzlaşma içinde kalmayı tercih ederler.

Siyasette ve yönetimde rahat olmanın ve risk almamamın en bilinen yollarından biri, ‘ele geçirmek’, bir hegemonya oluşturmak ve farklı seslere imkân vermemektir. Ele geçirme mantığı, kimi zaman sessiz, derinden ve hain olabilir. Ele geçirmenin dayanılmaz ağırlığı, asla demokrasi ile birlikte yaşayamaz. Bugün demokrat görünen yüz, çok kısa zamanda hegemonyacı, tahammülsüz ve fırsatçı anlayışını açığa vurur.

En iyi yalan, istatistiklerle söylenir. Sivil toplumda veya siyasette ele geçirmenin ‘hızlı ve akılcı’ yollarından biri ise hegemonya kurma isteğini ‘ulvi değerlere’ bağlamaktır. Örneğin ‘memleketi kurtarmak’, ele geçirmeyi haklı kılmak için ‘iyi’ gerekçelerden biridir. ‘Ahlakın elde gidiyor olması’ da prim yapan gerekçelerden biri olarak kullanılır. Feodal özellikleri sürmekte olan toplum ve topluluklarda din ve inanç temelli gerekçeler her zaman iyi iş yapar. ‘Uhrevi ve manevi hedeflere’ işaret etmek, sıradan insanların gözünde ele geçirme mantığının haklı bulunmasına neden olabilir.

Demokrasi, katılım, paylaşım veya yönetişim, ele geçirmenin dayanılmazlığına kapılmış bir anlayış için uygun ve sevilen kavramlar değildir. Çünkü bu olguların varlığı, ele geçirme mantığına ters düşer. Bu nedenle ‘ele geçirerek iş yürütme’ anlayışına sahip kişi veya gruplar, farklı görüşlerin kendilerini engellemelerinden hoşlanmazlar. Bu özellikleri ile de ayrımcılık, onların yaşam tarzlarının ayrılmaz bir parçasıdır. Çünkü ele geçirmenin haklı gösterilebilmesi için farklı talepleri olan kesimlerin sistemin ve işleyişin dışında bırakılması gerekir.

Bizim de aralarında bulunduğumuz Doğu toplumları, merkezcil ve hegemonyacı bir toplum yapısı içinde evrilerek bugünkü noktaya geldiler. Hâlâ geçmişin feodal hegemonya anlayışını ruhumuzda taşıyoruz. Ayrıca Doğuda demokratikleşme sürecini tam olarak başarabilmiş bir toplum da yok. Doğrusu; karşımızda zor bir iş var. Belki de bu ülkede demokratikleşme ve katılım sürecini heyecan verici yapan da bu zorluklar… Elbette aşacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi