Eski Normal, Yeni Sorumsuzluk


 


Pazar sabahı kent içinde kısa bir yürüyüşe çıktım. Hareket etme ile gözlem yapma beklentisi birlikteydi. Yağmur sonrası ılık bir bahar havası hâkimdi. Kent, hafta içi günlere oranla daha sakindi. Kafelerin önünden yürürken tek tük masaların dolu olduğunu gördüm. Cadde ve sokaklarda hızlı veya yavaş yürüyen insanlara göz ucuyla baktım.


 


Tüm dünya gibi; bu ülke ve bu şehir de geçmişteki durumuna dönmeye çalışıyor. Ama diğer yandan virüs salgının olumsuz etkileri de hüküm sürmeyi ‘başarıyor’. Hatta Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan ülke istatistikleri son günlerde vaka sayısının artışını ifade ediyor. Kentteki ana salgın hastanesi ile ilgili edindiğim yerel medya haberlerine göre hasta sayısında artış olmaya başladı. Benzer artış haberleri hasta sayısının neredeyse sıfıra indiği kentlerden de geliyor. Demek ki; sınırlı ve kısıtlı yaşamı serbestleştirmeye çalışırken doğru yapmadığımız ‘şeyler’ var.


 


Pazar sabahı gezintimde dışarıda gördüğüm insanların en az yarısında koruyucu maske veya siperlik hiç yoktu. Onların bir kısmında maske boyunda veya burun maskenin dışında idi. Ortak dokunma noktalarından virüs bulaşma riskini giderme amaçlı eldiven kullanana rastlamadım. Maske kullanmadığı gibi sosyal mesafe kuralına uymayan çiftlerin veya grupların varlığı da dikkatimi çekti.


 


Kişi böyle bir manzara ister istemez zihnen bazı sorular üretiyor. Salgına karşı korunma önlemlerine uymamanın anlamı nedir? önlemlere karşı isyan mı? Tabii ki, öyle değil. Hijyen ve korunma kurallarına uymama, kişinin hem kendi hem de başkalarının sağlığını umursamaması anlamına geliyor.


 


Tıp uzmanları çok sayıda hasta olan, ama semptom taşımayan insan olduğundan söz ediyor. Bu sayının birkaç yüz bin düzeyinde olabileceğini ifade ediyorlar. Demek ki; kendini ‘hasta hissetmemek’, hijyen ve korunma kurallarını boş vermek için bir gerekçe olamaz. Keza; hastalığa karşı umursamazlığı da bir ‘sosyal kabahat’ olarak kabul edebiliriz. İnsanlar değişik biçim ve nedenlerle virüsün taşıyıcısı ve bulaştırıcısı olabilirler.


 


Genelgeye göre nikâh salonları 15 Haziran’dan, düğün salonları ise 1 Temmuz’dan itibaren hizmete başlayacak. Değişik ortamlarda ‘korsan’ ve kuralsız törenlerin de hızla yol alacağını söyleseler, buna şaşırmam ve itirazım olmaz. Hijyen ve korunma kurallarına dikkat etmeden geleneksel sarılmalar ve tutuşmalar hiçbir şey olmamış gibi sürecektir. Dış ortamlarda kamunun güvenlik denetiminin de azaldığını dikkate aldığımızda, vaka artışında ciddi örnekler görebiliriz. Virüsün yayılmasını sağlayacak başka durumlar da görmemiz muhtemeldir.


 


Serbestleşmeye rağmen birçok yerleşimde maske takma kuralı kalkmadı. Bu tür kuralsızlıklara karşı hâlâ cezai yaptırımlar var. Diğer yandan polislerin yanında bekçilere de bazı ek yetkiler verildi. Dolayısıyla özellikle maske kullanımı konusunda cezai yaptırımlar konusuna tekrar ağırlık verilebilir.


 


Diğer seçenek nedir? Eğer vaka sayısı artmayı sürdürürse bu durumda tekrar sokağa çıkma konusunda kısıtlama ve sınırlamalar gelebilir. Böyle hijyene ve korunmaya karşı ilgisiz ve sorumsuz olan kişiler nedeniyle pek çok insan gene kapalı mekânlarda yaşamak zorunda kalabilir. Hâlbuki hiçbir vatandaş, sorumsuzların sorumsuzlukları nedeniyle özgürlüğünün kısıtlanmasını hak etmemektedir.


 


Pek ümidim olmasa da; her vatandaşın kendi kişisel ve toplumsal sorumluluğunun farkında olarak hijyen ve korunma önlemleri konusunda duyarlı olmasını bekliyorum.


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi