
Gürcan Banger
Eskişehir Alpu Termik Santrali Üzerine
Bir havzada veya ovada mevcut olan (su, toprak, kömür, maden vb. gibi) bir kaynağı değerlendirmeyi öngören bir proje yapmayı düşünüyorsanız konuya sadece bu ‘kaynak’ açısından bakamazsınız. Doğayı etkilemesi muhtemel projeler birden fazla faktörün yer aldığı çok-kriterli bir planlama süreci olmak zorundadır. Doğayı etkileyen projeler çoğunlukla (kazan – kaybet türünde) ödünleşmeli konulardır. Kaynağı değerlendirip kazandığınızı düşünürken başkaca değerleri yitirirsiniz. Kaybedebilecekleriniz arasında ise ilk sırada sürdürülebilir canlı yaşam gelir. örneğin insan için yapıldığı öngörülen bir proje canlı yaşamı kaybetme pahasına yapılamaz. Yapılmamalıdır.
Eskişehir ili; Orta Sakarya, Porsuk havzaları ve Eskişehir Ovası üzerinde kurulu bir yerleşimler toplamıdır. Başta su olmak üzere –ki buna toprağı da eklemeliyim– bu ildeki her kaynağın kullanımı diğerleri üzerinde olumlu veya olumsuz doğrudan veya dolaylı etkiler yapar. Bu nedenle elektrik santrali, baraj vb. gibi doğal çevreye etkileri olan projelerin Eskişehir’in üzerine yerleştiği büyük ekosistemi yakından dikkate alması gerekir. Tarihte bir iç deniz veya göl olduğu anlaşılan bu topraklarda yapılacak her proje bir “havza projesi” olmanın çok yönlülüğünü ve çok kriterliliğini taşımak zorundadır. Bu tür projelerde canlı yaşam ve diğer kaynaklar ihmal edilerek (yok gibi davranılarak) tek kaynağı değerlendirme ‘amaçlı’ projeler yapılmamalıdır. Ne yazık ki; geçmişte ülkemizde ve Eskişehir’de sanayinin ve konutların yerleşimleri açısından pek çok yanlış tercih yapılmış; başta toprak ve su olmak üzere bazı kaynaklar kullanılamayacak duruma gelmiştir. Görünen o ki, Eskişehir Alpu Termik Santrali Projesi de benzer yanlış tercih ihtimalini içermektedir.
Havra Projesi yaklaşımının eşdeğerinin kısaca çED adı verilen “çevresel Etki Değerlendirmesi” olmadığının altını çizmeliyim. “çED, gerçekleştirilmesi planlanan projelerin çevreye olabilecek olumlu ve olumsuz etkilerinin belirlenmesinde, olumsuz yöndeki etkilerin önlenmesi veya çevreye zarar vermeyecek ölçüde en aza indirilmesi için alınacak önlemlerin, seçilen yer ile teknoloji alternatiflerinin değerlendirilmesi ile projelerin uygulanmasının izlenmesi ve kontrolünde sürdürülecek olan çalışmalar anlamına gelmektedir.” çED için bir benzer tanımlama ise şu şekildedir: “çED, gerçekleştirilmesi planlanan bir faaliyetin, inşaat, işletme ve işletme sonrası dönemlerde, planlanan alan ve yakın çevresi üzerindeki olumlu ve olumsuz olabileceği öngörülen tüm etkilerinin belirlenmesi, bölgenin mevcut çevresel durumu da dikkate alınarak yapılacak olan mühendislik çalışmaları doğrultusunda teori ve uygulamanın karşılaştırmasının yapılarak, uygunluğunun ve alternatiflerinin belirlendiği bir süreçtir.”
Görüldüğü gibi; çED raporu olarak söylenen çalışma; esas olarak –başkaları üzerine olabilecek etkileri ‘incelemekle’ birlikte hâlâ– tek bir kaynağın değerlendirilmesi üzerine odaklanmaktadır. Bir havza projesi ise birden fazla kaynağın aynı bağlamda, çok yönlü ve çok kriterli olarak –mühendislik dışı biyolojik, sosyal ve kültürel ekosistemi de önceliklendirerek– değerlendirilmesini dikkate almak durumundadır. özetle; çED raporu –‘hazırlanma güdüsü ve sonuç değerlendirmesi’ her ne olursa olsun– kömürlü termik santral gibi büyük ekosisteme etkileri olacak bir projenin onaylanması için yeterli olmaz.
Kömürle ilgili değişik çalışmalarda Eskişehir Alpu bölgesinde 1,45 milyar ton linyit rezervi olduğundan söz edilmektedir. Yerli kömürün elektrik üretiminde kullanılmasının önündeki soru işaretlerinden birisi rezervlerin nitelikleri ile ilgilidir. Yapılan kömür arama ve rezerv geliştirme çalışmaları ile önemli ölçüde rezerv artışı olduğu öngörülmektedir. Ancak konuya dikkatli ve ihtiyatlı yaklaşmayı tercih eden araştırmacı ve yazarlar, rezerve ilişkin sayısal değerlerin brüt olduğunu ve bunun tamamının işletilebilir nitelikte olmayacağını belirtmektedir. Dolayısıyla rezervin yapısı teknik ve ekonomik olarak (Eskişehir’in yerleşimiyle ilgili jeomekanik, hidrojeolik çalışmalarla) yeterince ortaya çıkarılmadan bu kaynak üzerine proje tasarlamak ciddi bir riske işaret etmektedir. Hiç kuşkusuz; milyarlarca döviz kaynağı gerektiren bir termik santral projesi, belirsizlikler ve ihtimaller üzerinden ‘kervan yolda düzülebilir’ mantığı ile yola çıkamaz.
Bir de; bir termik santralin çevreye olan yadsınamaz etkileri var. Doğanın kaynaklarını kullanan elektrik üretim tesisleri için yapılan projeler ne denli ‘görkemli’ olursa olsun sonuçta çevresel etkiler inşaat ve işletme sırasında oluşuyor. Bugüne kadar yapılan termik –hatta hidroelektrik– tesisleri pek de insanın içini rahat ettirecek örnekler oluşturmuyor. Bunları Yatağan, Elbistan, Seyitömer gibi kömür santralleri yanında Doğu Karadeniz’deki kanal elektrik santrallerinde de gördük, yaşıyoruz.