
Gürcan Banger
Eskişehir, Termik Santral, Kömür, Kül ve Sağlık
Eskişehir’e kurulması planlanan kömür yakıtlı termik santralın çevreye olan etkilerini anlamak için öncelikle ve özellikle Eskişehir’in yeraltı ve yerüstü su sistemini iyi bilmek gerekir. Dünya ölçeğinde su açısından zengin yerleşimlerle yarışacak ölçüde nicel zenginliğe sahip olmasa da Eskişehir’de su, yapısal ve yaşamsal oluşumun ana bileşenlerinden birisidir. Eskişehir topraklarının incelenmesi fiziksel, tarihsel ve geleneksel olarak bu tespiti doğruluyor. Eskişehir, bir su kentidir. Yer altı ve yer üstü suları konusunda yapılan araştırmalar, bu özelliği kuşkuya yer bırakmayacak ölçüde ortaya koyuyor. Eskişehir’e su açısından yapılacak her bilimsel yaklaşım, ilin bütünleşik bir su sistemine sahip olduğunu gösterir.
Eskişehir’de yerleşim zemininin büyük bir bölümü ilk 10 metreye kadar kum, silt ve kil karışımlarından oluşur. Birkaç mahallede ise zeminin killi kum ve çakıldan oluştuğu gözlenmiştir. Bu tür bir zemin oluşumu, bu zemin üzerinde yapılaşma açısından -deprem yönünden- riskler taşımaktadır. özellikle Eskişehir Ovası açısından bakıldığında Eskişehir’de genelde sağlam sayılabilecek tabakalar ancak 20-50 metre arasında derinlikte bulunabilmektedir. (Konumuzla ilgili olması –kısaca kömür yakacak elektrik santralinden çıkan atık küllerin lületaşı ocaklarına depolanacağı tezi– açısından; bu zemin suyunun lületaşı ocakları ile yakından bağlantılı olduğunu da hatırlatmalıyım. Lületaşı kuyularının derinleşmesiyle birlikte ortaya çıkan su, aşağıda sözünü edeceğim Eskişehir’deki bileşik su sisteminin bir parçası olan zemin suyudur.)
Eskişehir ilinde çevreden merkeze doğru yer altı suyu akıntısı bulunduğu ve ovadaki su deposunun bu akıntı ile beslendiği anlaşılıyor. Yapılan başka çalışmalar ile şu tespite ulaşılmıştır: Porsuk’tan uzaklaşıldıkça, yer altı kuyu suları daha tatlı olmaktadır. Bir başka deyişle, Porsuk ile ovadaki yer altı suları arasında bir alışveriş bulunmaktadır. Porsuk çayı’ndaki (azot türevleri, ağır metaller vb. gibi) zararlı kimyasal madde oranları, çevrenin akarsuyu kirletmesi ile artabilmektedir. Bu da su sistemi aracılığı ile yer altı sularının ve sıcak termal suyun kirlenmesine neden oluyor. Eskişehir’in bir su sistemi olması, su kaynaklarımızın temiz tutulması ve özenle kullanılıp korunması konusunda önemli bir ipucudur.
Eskişehir, (derin su, zemin suyu gibi) yeraltı suları ile Sakarya, Porsuk ve bunların kolları gibi yerüstü suları dikkate alındığında su açısından tam anlamıyla bir bileşik kaplar örneğidir. Bu arada kar ve yağmur olarak yağışla gelen yeni kaynakların bu bileşik kap sistemini doğrudan beslediğini de hatırlamalıyız. Suyla ilgili bir noktada oluşan veya yapılan olumsuzluk, su sisteminin bir başka yönünde açığa çıkmaktadır. Yapılan jeolojik ve hidrolojik araştırmalar sistemi oluşturan herhangi bir kaynakta kirlenme olduğunda bunun diğer su varlıklarına da yansıdığını doğrulamaktadır. Su sisteminin herhangi bir noktasındaki zararlı kimyasal kirlenme hızla suyla ilgili diğer varlıklara yansımaktadır. İlerleyen dönemlerde suyla ilgili büyük sorunlar yaşamamak açısından, kent toplumu olarak Eskişehir su sistemini çok daha iyi anlamak zorundayız. Doğanın şartlarını ve davranışını doğru kavramadığımızda, yaşam için çok değerli bir kaynağı kaybediyor olacağız.
Kömürlü Elektrik Santrali ve Riskler
Değişik yakıt türleri kullanan elektrik santralleri arasından en yaygınlardan bir tanesi kömürden elektrik üreten termik tesislerdir. çok yüksek miktarlarda kömür yakan bu tür santraller gene kullandığı girdiye bağlı oranda kömür külü üretir. Bu tür termik santrallerle ilgili en ciddi sorunlardan birisi ortaya çıkan devasa miktarlardaki külün bertaraf edilmesidir. Atık kül; ya bir kısmı (dramatik bir örnek olarak Yatağan Termik Santrali örneğinde olduğu gibi) geçirgen olmayan alanlara yığılarak depolanır ya da (Eskişehir için önerildiği gibi) toprağın alt katmanlarına gömülür. Görece çok daha az miktarda kül ise çimento vb. gibi üretim alanlarında katkı maddesi olarak kullanılır. Ama ne yazık ki termik santralden çıkan külün neredeyse tamamına yakını atık olarak ‘bir yerlerde’ depolanmak zorundadır.
Kül, kömürün genelde zararlı özellikleri olan yan ürünüdür. Söz konusu kül, çoğu zehirli denebilecek niteliklere sahip olan kirleticiler içerir. Bunlar başta içme ve kullanma amaçlı olmak üzere insanlara ulaşan su türlerini kirletici etki yapar. Bu bağlamda kirlenmiş suyun su sızıntıları ve buharlaşma nedeniyle toprağa ve havaya karışmasından kaynaklanabilecek zararları da öngörmek gerekir.
Kül konusuna biraz daha yakından bakalım. Kömür külü nedir? Kömür külü, kömür yakıldıktan sonra kalan atıktır. Kül olgusuna; fırının tabanına düşen kaba malzemelerle birlikte uçucu kül (duman yığınına taşınan ve kirlilik kontrol cihazları tarafından yakalanan ince toz partiküller) dâhildir. Kömür külünün büyük çoğunluğu, kömürle çalışan elektrik santrallerinden gelir. Kül neden tehlikelidir? Kömürün nereden getirildiğine (hangi ocaktan çıkarıldığına) bağlı olarak, kömür külü genellikle arsenik, kurşun, cıva, kadmiyum, krom ve selenyum gibi ağır metallerin yanı sıra alüminyum, antimon, baryum, berilyum, bor, klor, kobalt, manganez, molibden, nikel, talyum, vanadyum ve çinko başka kirleticiler içerir. Kömür külündeki arsenik, en yaygın ve en tehlikeli kirleticilerden biridir. Gelişmiş ülkelerin araştırma kuruluşları, kül havuzlarının yakınında yaşamanın kadmiyum, kurşun ve diğer zehirli metallerden kaynaklanan hasar riskini arttırdığını bulmuştur.
Kömür külünün insanlara hangi tehlikeli etkileri olabilir? Bu konuda yapılan bilimsel araştırmalar, kömür külü imha alanının yanında yaşamanın kanser veya diğer hastalıkları için riski artırabildiğini bulmuştur. Islak kül havuzunun yakınında (yüzey havuzu yakınında) yaşıyorsanız ve içme veya kullanma suyunuzu kuyudan elde ediyorsanız, arsenikle kirlenmiş su içmekten kanser olma riskiniz 50’de 1 olabilir. Yutulursa, içilirse veya nefes yoluyla alınırsa, bu zehirli maddeler bilişsel eksiklikler, gelişimsel gecikmeler ve davranışsal sorunlar gibi etkiler yapabilir. Ayrıca kansere, kalp hasarına, akciğer hastalıklarına, solunum sıkıntılarına, böbrek rahatsızlıklarına, üreme problemlerine, gastrointestinal hastalıklara, doğum kusurlarına ve çocuklarda kemik büyümesinde bozulmaya neden olabilirler.
Kömür külü önemli bir sorun mudur? Türkiye’de yılda 100 milyon ton dolayında kömür tüketilmektedir. Kömürün elektrik üretiminde kullanım oranı yaklaşık yüzde 35’tir. Termik santrallerde kullanılan düşük kaliteli kömürün yaklaşık yüzde 30-40 veya daha fazlasının kül olarak atığa dönüştüğü söylenebilir. Yeni santralin yapımı için belirlenen yer olan Eskişehir Alpu’da yaklaşık 1,5 milyar ton rezerv öngörüldüğüne göre bu kaynağın tamamı kullanıldığında devasa bir ‘atık kül rezervi’ oluşacağı ortadadır.
Devasa miktarlardaki bu kül nasıl ‘bertaraf’ edilir? Dünya genelinde görülen örnekler şöyledir: Külün üçte birinden fazlası, kömür yakılan santralde düzenli depolama alanlarına yerleştirilir. Kömür külü de suyla karıştırılabilir ve toprak duvarların arkasında "gölet" olarak adlandırılan, küçük ‘göllere, yüzey havuzlarına’ yerlere depolanır. Kömür külünün yaklaşık bir kısmının tarım ve sanayi uygulamalarında ‘geri dönüştürülmüş’ olarak kullanımı öngörülür; diğer kısmı ise maden ocakları gibi yerlere depolanır. Alpu’da bu ‘maden ocağına depolama işi’ için lületaşı ocaklarının kullanılacağından söz edilmektedir. Eskişehir Alpu santrali için hangi depolama yolu seçilirse seçilsin; kül atıklarındaki zararlı maddelerin yukarıda sözünü ettiğim su sistemine karışması çok ciddi bir risk oluşturmaktadır.
Geri dönüşüm konusuna göz atalım. Kömür külü geri dönüşümü, özellikle külün suya maruz bırakılması durumunda sağlık riskleri içerir. Geri dönüşüm uygulama örneği olarak karlı yollarda cüruf gibi serpildiğinde veya tarım gübresi olarak yayıldığında veya açık araziye depolandığında veya (lületaşı ocakları gibi) terk edilmiş madenleri doldurmak için kullanıldığında yeraltı suyuna veya yüzey sularına sızıntı riskini oluşur.
Sızıntı riski nedir? Kömür külü suyla temasa girdiğinde, zehirli bileşenler külden suya geçebilir. Kömür külünün canlı yaşam için zehirli maddeleri, nehirler, akarsular ve sulak alanlar gibi yerüstü su yollarına, içme suyu tedarik eden yeraltı su kaynaklarına veya (ekonomik olarak önemli miktarda suyu depolayabilen ve yeterince hızlı taşıyabilen geçirimli jeolojik birimler olan) akiferlere aktardığı dünya örneklerinde gözlenmiştir.
Kömür külündeki tek risk suya sızıntıdan mı kaynaklanıyor? Kömür külü zehirleme ihtimali olan maddeleri, erozyon ve akıntı nedeniyle çevre boyunca yayabilir ve tozların uçuculuğu nedeniyle hava yoluyla da yayılabilir. Kömürün yanmasından oluşan önemli atıklardan birisi uçucu küldür. Uçucu kül parçacıkları akciğerlerin en derin kısmına yerleşerek astım ve iltihaplanma gibi rahatsızlıklara yol açabilir; immünolojik reaksiyonları tetikleyebilir. Araştırmalar, bu parçacıkların kalp rahatsızlığı, kanser, solunum yolu hastalıkları ve felç sonuçlara yol açabildiğini ortaya koymaktadır. Ayrıca kömür külü içindeki solunabilir kristal silika akciğerlere de yerleşebilir ve silikoz veya akciğer dokusunun çizilmesine neden olabilir; bu durum, giderek ölümcül olabilen akciğer hastalığı ve kanserin nedenlerinden birisini oluşturabilir. Kurşun, arsenik ve krom gibi kömür külündeki ağır metallerin ve bazı küllerin radyoaktivitesinin varlığı, bunları içeren havayı soluma nedeniyle oluşan zararı artırabilir.
Bazı hava kirliliği kontrol teknolojileri cıva ve diğer tehlikeli hava kirleticilerini yakalar ve artan miktarda zehirleyici kirliliğin bacadan dışarı atılmasını engelleyebilir. Ancak, söz konusu teknolojiler bu zehirli kirleticileri yakalandıklarında bunları havadan kömür külüne aktarırlar. Dolayısıyla hava kirliliğine katkıda bulunan cıva ve diğer kirleticiler artık katı atıklar haline gelmiştir ve suya sızdığında zehirliliği de suya taşınmaktadır. Ne yazık ki, bir zehirli çevre sorunu diğerine dönüşmektedir.
Bitirirken
Burada sözü edilen risk, tehdit ve tehlikeler; kömür yakıtlı termik santrallerle ilgili olarak dünyada ciddi araştırma kuruluşları tarafından yapılan raporlarca doğrulanmıştır. Türkiye’de de Yatağan, Elbistan, Seyitömer gibi çevreye etkileri açısından ciddi anlamda olumsuz örnekler bulunmaktadır. ülkemizdeki linyit rezervlerinin düşük ısıl kaliteli, yüksek kül oranlı ve riskli kimyasal yapıya sahip olmaları nedeniyle Eskişehir Alpu Termik Santrali açısından da cevaplanması gereken sorular olduğu ortadadır. Geçmişte gerçekleştirilen (Doğu Karadeniz HES’lerinde olduğu gibi) enerji amaçlı yatırımların pek çoğunda başta sergilenen iyimser tablo, işletme sürecinde ortaya çıkmamış, verimli enerji ve sağlıklı çevresel etki hedefleri yakalanamamıştır. Şu ana kadar gözlenen gelişmeler, ne yazık ki Eskişehir Alpu Termik Santrali projesinde de benzer ‘acelecilikle geçilmeye çalışılan’ riskler olduğuna dair ciddi ipuçları vermektedir.