
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Eskişehirspor ve Dejavu...
Halil Ünal ile Mesut Hoşcan bu kulübün başına birlikte geldi.
Yedikleri-içtikleri ayrı gitmiyordu.
Biri başkan, diğeri ikinci başkandı.
Her yerde birlikte geziyorlar, her toplantıya birlikte gidiyorlar her toplantıyı birlikte yapıyorlardı.
Öylesine birliktelikleri vardı ki, ikisinden birini yalnız görenler, diğerini sorar hale gelmişti.
Ne olduysa oldu.
İkilinin arası bozuldu.
Birbirlerine ateş etmeye başladılar.
Birbirlerinden ayrılmayan bu iki isim, bir araya gelmemek için özel çabalar harcamaya başladılar.
Sonuçta...
İkinci başkan Mesut Hoşcan istifa ederek, başkan Halil Ünal'a bayrak açtı.
Kulüp kongreye gittiğinde de başkanlığı Halil Ünal'ın elinden aldı.
HHH
Mesut Hoşcan ile Mehmet Akman kulübün yönetimine birlikte geldi.
Biri başkan diğeri teknik as başkandı.
Yedikleri-içtikleri ayrı gitmiyordu.
Cenazeye de düğüne de birlikte gider olmuşlar, her açıklamada birlikte fotoğraf verir hele gelmişlerdi.
Ne olduysa oldu...
İkilinin arası bozuldu.
Birbirlerine aleni olarak ateş etmeye, birbirlerini ego sahibi olmakla suçlamaya başladılar.
İpler tamamen kopmuştu artık.
Sonunda...
Mehmet Akman yönetim kurulundan istifa ederek başkan Mesut Hoşcan'a bayrak açtı.
Yapılacak olan ilk genel kurulda Mesut Hoşcan'a rakip olacağı açıkça belliydi.
Neyse ki başka siyasi olaylar falan gelişti.
İşin içine paralellik falan girdi de Mehmet Akman Eskişehirspor'dan uzaklaştı.
Eğer bu gelişmeler olmasaydı, belki de, Mesut Hoşcan'ın Halil Ünal'a yaptığını Mehmet Akman da Mesut Hoşcan'a yapacak ve onu kulüp başkanlığı koltuğundan indirecekti.
HHH
Netice itibarıyla...
Önceki gün yapılan olağanüstü genel kurulda Eskişehirspor başkanlığına Halil Ünal geldi.
Kendisine bu zorlu dönemde "hayırlı olsun" demekten ve şans dilemekten başka diyecek bir şeyimiz yok.
Ancak...
Bir durumu da hatırlatmadan geçmeyeceğiz.
Biz zaten, Halil Ünal'ın başkanlı Mesut Hoşcan'a kaptırması ve ardından Mesut Hoşcan'ın başkanlığı Halil Ünal'a kaptırmasıyla bir dejavu yaşadık Eskişehir'de...
Halil Ünal'ın, kendisine en yakın ikinci adamı tarafından başkanlıktan indirildiğini, Mesut hoşcan'ın da yine en yakın adamı tarafından az kalsın başkanlıktan indirileceği dejavusunu da yaşadık.
O yüzden
Ünal'ın yeni yönetiminde buna dikkat etmesi, en yakın adamının yine kulübü elinden almasına yol açacak yönetim anlayışı içinde olmaması gerekiyor.
Eğer olursa, üçüncü bir dejavu'yu ne Eskişehir ne de kendisi kaldırabilir.
Bizden söylemesi...
......
Araç parkı için en garanti yer!
Şehir merkezinde aracınızı otopark dışında nereye koyarsanız koyun, Trafik polisi gelip, kaldırır.
Üstelik bir de ceza yersiniz.
Zira...
Şehir merkezinde pek çok cadde ve sokakta park yasağı var.
Park yasağı olan bir yere araç park edemeyeceğinize göre, Trafik polislerinin yapmış olduğu doğru bir davranış.
Kaldı ki...
Park yasağı olan yerlere araç koyarsanz, akan trafiğe de mani olursunuz ki, bu da suç teşkil eder.
Ancak...
Eğer aracınızı, Çifteler caddesi üzerinde bulunan Taşkın sitesinin önüne bırakıp giderseniz, size kimse bir şey demez.
Aracınız Tır dahi olsa, üç gün orada kalsa, bir tane Trafik polisi gelip müdahalede bulunmaz.
Hâlbuki...
Sözünü ettiğimiz yerde de park yasağı vardır.
Üstelik, Bu caddenin bu kısmı, Eskişehir'in en çok tıkanan kavşaklarından biridir.
Buna rağmen, herkes Taşkın sitesinin önüne araçlarını rahatlıkla park edebilir.
Sanayi yönünden gelen araçlar da, bu sitenin önünde park eden araçlar yüzünden kilitlenip kalr.
O yüzden...
Şehir merkezinde araç park edecek bir yer bulamıyorsanız...
Getirip Çifteler caddesi üzerine koyup , gidin...
Emin olun günlerce dursa hiçbir şey olmaz...
.......
Hukuk mu dediniz?
ABD Başkan yardımcısı.
Partinin nereden bakarsanız bakın başkandan sonra en güçlü adamı.
Başkan üzerinde büyük etkisi var.
Adalet bakanının o göreve gelmesini de bizzat sağlayan bir isim.
Bir yas tasarısına karşı çıkan Cumhuriyetçiler,beyaz saray yönetimine karşı bir kampanya başlatıyor.
Ama öyle böyle bir kampanya değil.
Televizyonlara, gazetelere büyük siyasi reklamlar vererek müthiş bir kamuoyu yaratmaya başlıyor.
Bu iş elbette para gerektiriyor.
ABD Başkanı, başkan yardımcısına "Acaba bu kampanya parasını nereden buluyorlar?" diye soruyor.
Başkan yardımcısı, kendi kendisine görev çıkartıp, başkanın haberi olmadan düşüyor paranın peşine.
Yaptığı araştırma sonucunda Cumhuriyetçilere kampanya parasının, Çinli büyük iş adamlarından kumarhane aracılığıyla geldiğini öğreniyor.
Hemen gizlice Çinli işadamları ile görüşüyor.
Cumhuriyetçilere giden kampanya parasının kesilmesini istiyor.
Çinliler, bunun karşılığında bir Köprü yapılmasını istiyorlar.
-"Ancak o zaman Cumhuriyetçilere akıttığımız parayı keseriz" diyorlar.
Başkan yardımcısı, köprünün yapılması için başkanı ikna ediyor.
Ama hiçbir şeyden haberi yok.
Sonunda köprünün yapılacağını açıklıyor ve Çinliler Cumhuriyetçilere akıttıkları kampanya parasını kesiyorlar.
Olay bir muhabirin bu olaylara bir şekilde vakıf olup yazmasıyla duyuluyor.
Savcılık soruşturma açıyor.
Bakanlık bir kadın savcı görevlendiriyor.
Kadın savcı Başkan yardımcısını günlerce sorguya çekiyor.
Adalet Bakanının o göreve gelmesini sağlayan başkan yardımcısı, Adalet bakanının çok altında olan bir savcı tarafından sorgulanarak adeta ecel terleri döküyor.
Dahası...
Bunun talimatının ABD başkanı tarafından verildiği ihtimali üzerine savcı başkanı da sorguya alıyor.
Koskoca ABD başkanı, şüpheli sanık olarak kadın yargıcın önünde avukatları ile birlikte ter döküyor.
Buraya kadar anlattıklarımız yaşanmış bir olay değil elbette.
Beyaz Saray entrikalarının konu edildiği "House of cards" filminde olanları anlattık.
Her ne kadar yaşanmamış olması yaşanmayacak anlamına gelmiyor elbette.
Bu anlattıklarımız yani bu filimde olanlar bugün gerçekleşse, tıpkı böyle olur.
Dünyayı yöneten koskoca ABD başkanı ve başkan yardımcısı, normal bir savcının önünde sorgulanır.
Suçlu bulunması halinde ise görevleri de son bulur.
Nitekim...
yakın bir süre içinde ABD başkanının bir bayan stajyer ile yaşadığı ilişki gerek hukuki gerekse siyasi olarak resmen sorgulanmış, ABD başkanı sanık sandalyesine oturtulmuştu.
Söz konusu filmi izlerken insan ister istemez bu ülkeyi düşünüyor.
Hadi siz de düşünün biraz:
-Bu ülkede Devlet başkanı, Başbakan ya da bakanlar bu şekilde bir savcı tarafından sorgulanabilir mi?
-Bu ülkede bir savcı, devlet başkanı, Başbakan ve hatta bakanların seyahat listelerine bakıp "Buraya niye gittin? Şurada kimlerle niye görüştün?" diye sorabilir mi?
-Bu ülkede Devlet Başkanı, Başbakan ya da bakanlar, kanunlara aykırı davrandıkları için hangi savcı ya da hakim tarafından sorguya çekilebilir?
Hadi bırakın bütün bunları...
Bu ülkede, Devlet Başkanı, başbakan ya da bakanların bir savcı tarafından sorguya çekildiği bir film yayınlanabilir mi?
"Evet olabilir" diyorsanız, mesele yok...
"Nerdee? Mümkün değil" diyorsanız, o zaman bu ülkede hukukun üstünlüğünden kimse bahsetmemeli...
Öyle değil mi?