1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Gel de gurur duyma...

Çocukları kötü alışkanlıklardan koruma adına, Tepebaşı Belediyesi'nin belki de en güzel hizmeti ortaya çıktı bundan tam bir yıl kadar önce.
Venezuella'da, binlerce çocuğu müzikle buluşturup kötü alışkanlıklardan uzak tutan, yine binlerce çocuğun profesyonel müzisyen yapan El Sistema projesinin bir benzeri olan "İki elin sesi var" projesi hayata geçirildi.
O güne kadar ellerine hiçbir müzik aleti almamış çocuklar, müzik aletleriyle tanıştırıldı önce.
Ardından, deneyimli öğreticiler eşliğinde bu çocuklar müzik aletlerini çalmaya başladı.
Sonrasında da, önceden müzikle hiç alakası olmayan çocuklardan resmen bir Senfoni Orkestrası doğdu.
İnanılır gibi değil ama kısa süre içinde Türkiye'nin ilk senfoni orkestrası çıktı ortaya.
Projeye katılan çocuk sayısı 300'leri buldu.
Çocuklar müzikle tanıştı...
Çocuklar müziği çok sevdi.
Çocuklar müzik sayesinde, birlikte bir şeyler başarmayı öğrendi.
Çocuklar bu proje ile "Mutlu" oldu.
Projeye dahil olan her çocuğun 299 arkadaşı oldu mesela.
Abisi ve ablası olmayanların bir çok abi ve ablası oldu...
Kardeşi olmayanlar bir çok kardeşe sahip oldu örneğin.
Sözünü ettiğimiz proje başlatıldığında, projeye katılan çocukları görmüştük.
Hiç biri bırakın o müzik aletlerini tutmayı, bir çoğu bu müzik aletlerini hayatlarında ilk kez görüyordu.
Aradan bir müddet geçtiğinde, orkestra olarak verdikleri ilk konsere de gitmiştik.
Yeni müzikle tanışan çocuklar olarak, mükemmel bir iş başarmışlar ve kısa süre içinde harika bir konser vermişlerdi.
Çocuk senfoni orkestrasının kuruluşunun birinci yılı nedeniyle düzenlenen konsere de katılmıştık.
İnanın, bir yıl içinde, müzikle yeni tanışan çocukların ortaya koydukları performans büyülemişti bizi.
Önceki gün, İzmir Adnan Saygun konser salonunda, Tepebaşı belediyesi tarafından düzenlenen konsere de gittik.
Abartmıyoruz, Tepebaşı Belediyesi Çocuk Senfoni Orkestrası, profesyonel senfonilere taş çıkartır bir hale gelmişti resmen.
Türkiye'nin en güzel konser salonlarından birisi, Türkiye'nin ilk çocuk senfoni orkestrasının çalmış olduğu İzmir marşı ile yıkılıyordu adeta.
Tepebaşı belediyesi bir mucize gerçekleştirdi bizce.
Müziğin M sinden bile haberi olmayan 300 çocuktan, büyük bir senfoni orkestrası yarattı.
Yoktan var etti resmen.
Ve bizler, bu sürecin resmen tanıkları olduk.
Önümüzdeki yıllarda, belki de 10-15 yıllık süreçte bu çocuklar arasından çok ünlü sanatçılar çıkacak buna emin olun.
Bu geleceğin sanatçıları, o mevkiye nasıl gelebildiğini anlatırken emin olun Tepebaşı Belediyesinin bu mükemmel projesini ve bu proje sayesinde hayatlarının nasıl değiştiğini anlatmadan geçmeyecek.
Bugünün çocuk senfoni orkestrası üyesi çocuklar yarın ünlü birer sanatçı olduğunda, bu sürece şahit olan bizler de "Biz bu sanatçılarımızın çocukluklarına ve müzikle nasıl tanıştıklarına bizzat şahit olduk" diyecek ve bununla sürekli gurur duyacağız.

Bundan emin olun...
.....

Dikkat etmek lazım
Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu lisesi.
Bahçesine ışıklı bir tabela konulmuş.
Üzerinde aynen şu yazıyor:
"ismimize değil, işimize güveniyoruz"
Yeniden yazalım.
Okulun ismi: Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi.
Bahçesinde ışıklı bir tabela ve üzerinde "İsmimize değil, işimize güveniyoruz" yazısı.
Şimdi siz bundan ne anladınız?
Bu okulun bahçesine, üzerinde iki kez yazdığımız bu cümle, ışıklı tabelada yer alıyorsa,insanın aklına iki şey geliyor.

Birincisi:
Demek ki, Atatürk Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nin yöneticileri, bu tabela ve üzerindeki "Biz sadece Atatürk ismine güvenmiyoruz. Okul olarak taşıdığımız isimden de değerli işler yapıyoruz" demek istiyor.

Ya da ikincisi...
Okulu yönetenler "Bizim başarımız, okulumuzun ismi kadar değerli"derken, Atatürk olan ismi küçümsemeye çalışıyor.
Şimdi...
Elbette okul bahçesine, bu ışıklı tabela ile yazılan söz ile vurgulanmak istenen şey, ilk söylediğimiz.

Yani..
"Bizi okul olarak Atatürk isminin gölgesine sığınıp, hiçbir şey yapmayan bir okul zannetmeyin. Bizim iş anlamında ortaya koyduğumuz önemli ve değerli başarılarımız var" mesajı.

Ancak.
Okul bahçesinde bulunan ışıklı tabela ve bu tabelada yazılanlar yanlış anlaşılmış.
Tabelada yazan bu sözle sanki Atatürk ismi küçümseniyor gibi algılanmış
Aslında böyle algıladı diye kimseye de kızmamak gerekir zira yukarıda da söylediğimiz gibi söz konusu tabelada yer alan söz her iki şekilde de düşünce yaratabilecek biçimde.

Yeniden söyleyelim:
Biz bu söz ile vurgulanmak isteneni, kesinlikle Atatürk isminin küçümsenmesi olduğunu düşünmedik.

Ancak...
Sözü okuyup da tam tersini düşünenlere de kızamıyoruz çünkü tabelada yazılı söz, o gözle bakmak isteyenleri de haklı çıkartır cinsen olmuş.
O yüzden...
Bu tür iddialı sözleri slogan yaparken dikkat etmek gerekiyor...
Aynı sözü birileri "Atatürk aslında yüceltilmiş" diye okurken, başka birileri de "Atatürk rencide edilmiş" şeklinde okuyabiliyor.
.....

İyi Avukat insanı ipten alır...
İyi avukat adamı ipten alırmış" derler. Bu lafın nerden çıktığına dair bir hikayeyi (belki de"rivayeti") geçenlerde bir yerlerde okudum. Buyrun bakalım...
Yer ingiltere. Birkaç yüzyıl öncesi. Adamın biri cinayetten içeri atılır. Bir avukat bulunur adama... ilk görüşmelerinde avukat "Merak etme seni kurtaracağım" der. Adam da avukata güvenir ve mahkemeye çıkar. Karar: idam. Adam avukata kızar, köpürür. "Hani beni kurtaracaktın?" der. Avukat da "Sen merak etme. Bu daha birşey degil. Temyiz var. Seni kurtaracağım" der. Dava temyize gider. Karar: idam. Adam yine avukata döner ve sorar. "Hani temyizde beni kurtaracaktın?". Avukat gayet sakindir. "Dur daha, bu karar Avam Kamarası'nda oylanacak. Seni kurtaracağım." Dava Avam Kamarası'na gider.
Karar: idam. Efendim lafı uzatmayalım. Daha sonra Lordlar Kamarası ve Kraliçe'nin onayları vardır sırasıyla. Bu süreçte olanlar malum. Kraliçenin de idamı onaylaması ile darağacı kurulur. Adamı sandalyeye çıkarırlar. Avukatla göz göze gelen adamın tüm öfkesi bakışlarına yansımıştır. Avukat ise hala son derece sakindir. Gözleriyle işaret ederek merak etmemesini, onu kurtaracağını anlatmaktadır adama. Adamın ise artık umudu kalmamıştır. Cellat gelir, sandalyeyi iter ve talihsiz adam boynunda iple sallanmaya başlar. O sırada avukat kalabalığı yararak darağacına doğru koşmaya baslar, merakla ne yapacağını anlamaya çalışan cellatı bir hamlede geçer, ipi keserek adamı kurtarır. Tabii ortalık ayağa kalkar, bu sefer hem idam mahkumu adam, hem de avukat yakalanır. Avukata bunu neden yaptığı sorulunca cevabı şöyle olur: "Bu adam idam mahkumuydu. Siz de onu idam ettiniz. Adamın ölüp ölmemesi sizi ilgilendirmez, kanunda "idam edilir" yazıyor, "idam edilerek öldürülür" yazmıyor. idam gerçekleşmiştir." Bunun üzerine kimse adamı tekrar asmaya cesaret edemiyor, adam belki de haklıdır diye. Olay karar için yeniden Kraliçe'nin önüne geliyor. Kraliçe, zekasından dolayı avukatın iddiasını doğru buluyor ve adamı affediyor. Bu olaydan sonra, ilgili kanun maddesi değiştirilerek "idam edilerek öldürülür" şeklinde yeniden düzenleniyor

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi