
Gürcan Banger
Güzellik ve Sadelik
Aile içinde yaratıcı ve girişken amaçlardan daha çok kendimizi kısıtlamayı öğreniyoruz. Anne ve babamız, çoğu zaman yaratıcı ve girişken olmaktan çok, neleri yapmamamız konusunda bizi eğitiyorlar. Ayıplarla, yasaklarla, “Kim ne der?” korkularıyla yetiştiriliyoruz. Kurallarla çatışmamak adına güzellikleri, tatlı heyecanları, muhtemelen başarılı bir geleceği kaybediyoruz.
Yaşamda farklılıktan kaynaklanan güzellik olarak algıladığınız örneklere bir kez daha dikkatle bakınız. Aslında bu güzelliklerin bazılarının, kusur diyebileceğimiz unsurlar olduğunu fark edeceksiniz. Kusur bir gerçektir ama ona nasıl baktığımız en az kusurun kendisi kadar önemlidir.
Farklı bir örnek… Geleneksel Türk evinde tasarım içten dışa doğrudur. Bir başka deyişle kullanım amacı doğrudan evin biçimine yansır. Yüksek okul, üniversite eğitimi görmemiş yapı ustalarının tasarımın bu çok önemli ilkesini yakalamış olmaları ne ilginç, değil mi? İçinin güzelliği dışına vurmuş, derler. Bence Türk evinin güzelliklerinin başında bu ruh geliyor. Yapının fonksiyonu ile biçimi arasında akılcı bir uyum olunca, ister istemez iç fonksiyon ile dış fonksiyon, iç biçim ile dışı biçim de uyuşuyor.
Eğer sadece siyah veya beyaz gibi iki seçenek varsa, bu durumda insanların üçüncü veya alternatif bir seçeneği kalmaz. Ama güzellik, ikiden fazla alternatifin bulunması ile oluşur. Farklılık ve çeşitlilik, tekdüzeliğin bağnazlığından iyidir.
Güzellik gibi doğal kazanımlar, doğru kavranması gereken özelliklerimizdir. Yüksek çekim özelliklerine sahip olmak, kişiyi ben-merkezciliğe, kendini aşırı sevmeye ya da insanları hor görmeye sürüklememeli. Yine örneğin fiziksel olarak güzel olmamak, bireyi yaşamın dışına savurmamalı.
Çoğumuz her geçen gün temposu ve karmaşıklığı artan bir yaşamın içindeyiz. Günün hay huyu içinde durup düşünmeye, kendimizi dinlemeye zamanımız bile olmuyor. Sıradan ilişkiler içinde yaşamın güzelliklerini ve anlamını kaçırdığımız zamanların sayısı hiç de az değil. Bu koşuşturma içinde yanlışlar da yapıyoruz. Belki de yaptığımız en ciddi yanlış yaşamın değerini ve yaşam içinde insan olmanın anlamını gözden kaçırmamız.
Bazı özelliklerimizi kendimiz beğenmediğimiz gibi bunlardan başkaları da hoşnut olmayabilir. Bazı tavır ve tutumlarımızı değiştirmek isteyebiliriz. Ama bu değişim sürecinde bizi farklı ve çekici kılan güzelliklerle gerçek anlamda sorun oluşturanları ayırabilmeliyiz. Değişim adına sıradanlaşmak başımıza gelebilecek en büyük olumsuzluklardan biridir. İnsan, yalnız kendini değiştirirken hatalar yapmaz. Kimi zaman karşımızdaki insanı da değiştirmeye kalkarız. Kafamızda oluşmuş bir imaja benzemesine gayret ederiz. Bunu yaparken de o insanı özgün kılan bazı güzellikleri yok ettiğimizin farkına bile varmayız.
Kimi zaman bir kalabalıkta bir çift gözle çakışıveririz. Ne hoş bir duygudur bir anda bakışların tanışması. Bir anda sözcükleri aşan duygusal bir konuşma oluverir. En becerikli söz ustalarının bile beceremediği anlam, güzellik ve derinlikte bir konuşmadır bu. Bir anda karşılıklı ilgi ve saygı, sözcüklere sığmayacak biçimde ifade ediliverir. O bakışları fark etmek, içimizi bir heyecanla dolduruverir. “Ne şanslıyım ki, bu bakışı yakaladım” deriz kendi kendimize. Gözler, kalbin dünyaya açılan kapısıdır. Sözcüklerle yalan söylemek, belki mümkün olabilir ama gözler yalan söylemezler. Bu nedenle anlamlı ve hoş bir bakışı, daima uzun sürebilecek bir sevginin ipucu olarak algılarım. Bazen o ‘ipin ucu’ elimizden kayar gider. Elden kaçırmamak için emek vermek gerekir. Emeksiz sevgi olabilir mi?
Kendini görmek sadece fiziksel bir ışık yansımasını izlemekten oluşmuyor çünkü güzellik ve çekicilik yalnızca fiziksel görüntüden ibaret değil. İnsan kendi zihinsel ve duygusal görünümünü de izleyip denetlemeli, iyileştirebilmeli. Örneğin denetlenmemiş ve çoğu zaman kaynağının farkında olmadığımız korkularımız… Bizi çekici kılabildiği gibi bazı ‘güzellik fırsatlarını’ kaçırmamıza da vesile olabilir.
Sadelik, kendi başına bir nitelik olmasının yanında aynı zamanda bir güzellik kaynağıdır.