Gürcan Banger
İlişki, cesaret ve saygı gerektirir
Riskleri üstlenmeden ve muhtemel tehlikeyi göze almadan kazanmak, neredeyse imkânsız denecek kadar ihtimal dışıdır. İşte, bu nedenle “Kazanmak, kaybetmenin ortağıdır” denir. Bu gerçeklik, sadece maddi kazanç ve kayıplara değil; aynı zamanda duygusal ilişkiler gibi insan faaliyetlerine de aittir.
Acıyı akılla karşılamak gerekir. Benzer şekilde; sevgi süreçlerinde de akıllı olmak gerekir. Ama aklı kullanmak adına biteviye temkinli ve ihtiyatlı olarak bir duygu seline sahip olmak mümkün değildir. Duygusal girişimciliğin ihtiyaç duyduğu cesaretin var olması gereken zorunlu nokta tam da bu fikirle ilgilidir. Duygularını risk etmeyen, yakalamak istediği gönül hoşluğunu bir kazanç olarak hanesine yazamaz.
Sevgi için gerekli cesaret, duygusal körlükle eşdeğer değildir. İnsan ilişkileri her ne kadar o ilginç gizemini çağlar boyu barındırmaya devam etse de; iki insanın duygu işletişimi, körü körüne atlanacak bir bataklık olamaz. Uzun soluklu ve gelişerek kalıcı olması istenen bir duygusal ilişkinin bazı önkoşullar barındırması gerekebilir.
Bir ilişkinin içermesi zorunlu birinci ilke, karşılıklı saygıdır. İkinci olarak; kişi, bir ilişkide öncelikle kendisi olmalıdır. Günlük yaşamdakinden farklı davranarak bir ilişkinin kalıcılığı ve sürekliliği yakalanamaz. Örneğin bilgisayarda sohbetin sanal ortamında başlayan pek çok ilişkinin olumsuz sonlara savrulması, bilgisayarın araya filtreler koyan özelliği nedeniyle kişilerin karşılıklı yanılmasından kaynaklanır. Yazılı iletişimin sınırları, iletişimin beden dili ile birlikte bir bütün olma özelliğini ortadan kaldırıyor.
İlgi duyulan insana karşı farklı görünme ihtiyacı sıklıkla görülen hatalı bir davranıştır. Bu davranış modeli sürdürüldüğünde kişi, bir müddet sonra bu tiyatro oyununun içinden kendisi de çıkamaz hale gelir. Ama ne yazık ki, böylece gelecek vaat edebilecek bir ilişki de hatalı temeller üzerine kurulmuş olur. Sonuçta gerçekler acıtan yüzünü gösterdiğinde, yeniden başlamak neredeyse imkânsız hale gelmiştir.
Kişi, kendini farklı gösterme çabasında olmamalıdır. Ama diğer büyük yanlış ise karşısındaki insanın gerçeğini, hayalinde oluşturduğu sanal görüntüyle karıştırmaktır. Pek çok durumda gerçekten ilgi duyduğumuzu sandığımız kişi, zihnimizde yarattığımız hayalden çok farklıdır. Değişik olaylar vesilesi ile karşımızdaki kişiyi doğru algılamaya ve anlamaya başladığımızda, yanılmış olmanın acısı içimize tüm ağırlığıyla çöker. Ne yazık ki, durumu düzeltmek için artık zaman çok geçtir. Kırılan hayaller, ne denli hassas onarılırsa onarılsın, eskisi gibi olmayacaktır.
“Sevgi, cesaret işidir” dendiğini sıklıkla duyarsınız. Çoğu zaman bu söz ile kastedilen, bir gözü karalık beklentisidir. Bence bir duygusal ilişkide cesaret, karşılıklı olarak gerçekleri görme konusunda akıllı, ısrarlı, açık ve içten olmaktır. Ancak korkaklar, kendilerini saklayarak ve risk almaktan çekinerek mutlu olmaya çalışırlar. Böyle bakıldığında; gerçeklerle yüzleşebilecek cesurlar, kaderi teslim alırlar. Korkaklar ise kendilerini kamufle edip olumsuz bir geleceğe teslim olurlar.
Sonu olmayan bir ilişki öngörülebilir. Ne istediğini bilen, doğru zaman ve ortamlarda bunu açıkça ifade edebilen insanlar bir duygusal ilişkinin zorlu geçitlerini aşabilirler. Yanlış bir ilişki içinde olabilirsiniz. Ama unutmayın ki; suya düşerek boğulmazsınız; sizi boğacak olan, orada kalmaktır.
Sevgi, cesaretle ilgilidir ama bir kahramanlık hikâyesi değildir. Sevgide cesareti bir masal kahramanı özelliği olarak anlamamak gerekir. Sevgi; bir emek, iyi niyet, yaşayan ve gelişen süreklilik öyküsü olmalıdır. Sevgi paylaşılarak çoğalır; ama imkânsız aşkları zorlayarak sadece kendi sevgi ihtimalinizi sahneden indirmiş olursunuz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.