1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

İnsanlar niçin il başkanı olmakta ısrar eder ki?



AK parti il başkanı Dündar Ünlü geldi ziyaretimize.
İstikbal gazetemizin yeni idari binasına, parti yöneticisi arkadaşlarıyla birlikte gelme nezaketinde bulunmuş.
Sohbet sırasında konu 2007 Ocak ayından itibaren başlayacak olan kongreler sürecine geldi.
Yeniden aday olup olmamayı düşünüp düşünmediğini sorduk.
-"Açık söyleyeyim hiçbir şey düşünmüyorum" diyerek başladı konuşmaya.
Ardından da...
-"Aslında il başkanı olmayı da düşünmüyordum. Ancak bazı şeyler sizin dışınızda gelişiyor. Bir yerde görev tevdi edilince, 'İstemiyorum' diyemiyorsunuz. Benimki de öyle oldu" dedi.
Dündar Ünlü il başkanlığının son derece zor bir görev olduğunu söylüyor.
Hele hele iktidar partisi il başkanlığı yapmanın zorluğunun daha da fazla olduğunu belirtip "Ben sosyal yaşamayı seven, bazı alışkanlıkları olan, bu alışkanlıklardan dolayı da geçirdiği zamandan zevk alan biriyim. İl başkanlığı göreviyle birlikte bunların hepsi bitti. Zira, il başkanlığı görevi bunların hiçbirini yapmaya izin vermiyor. Sabahın erken saatinde çıktığınız evinize gecenin bir yarısı dönüyorsunuz. Alışkanlıklarınızdan, sevdiğiniz işleri yapmaktan en önemlisi de ailenize ayırdığınız vakitten sürekli fedakârlıkta bulunmak durumundasınız. Yaptığınız işi iyi ve doğru yapma durumunda olmanızın da baskısıyla her şeyden kopuyorsunuz. Özel hayatınız falan da kalmıyor" diyor.
Kısacası...
Aslında il başkanlığı görevinin, kendi yaşam tarzı açısından öyle çok da istenecek, talep edilecek, yoğun çaba sarf edilecek bir görev olmadığını söyleyip "Ama birilerinin de bu görevi yapması gerekiyor. Bu görev bana verildiği için, görevin gerektiği şekliyle yapılması konusunda mecburen bazı fedakârlıklara da katlanmak durumunda kalınabiliyor" diyor.
Dündar Ünlü tüm bu söylediklerinin yaptığı görevden şikayet ediyor anlamı taşımadığının altını çiziyor.
Ancak...
İl başkanı olmak için uğraşan, çaba sarf eden ve sürekli deneyen kişilerin de bu sonsuz istek ve çabalarına bir türlü anlam veremediğini söylemeden edemiyor...
.....
Pis koku ve Şeker fabrikası...

Eskişehir zaman zaman pis bir kokunun etkisinde kalıyor.
Pis kokunun kaynağı olarak da sıklıkla Şeker Fabrikası gösteriliyor.
Biz de çoğu zaman pis kokunun kaynağı olarak Şeker fabrikasını gösterip, söz konusu kokuya karşı tedbir alınması konusunda yetkilileri uyarıyoruz.
Elbette şeker fabrikası Eskişehir'e hem ekonomik hem de istihdam sağlayan bir kuruluş.
Cumhuriyet döneminin Eskişehir'e bıraktığı miraslar içinde en önemlisi.
Dahası.
Eskişehir ve civarındaki tarımın sürekliliğini sağlayan, kente göçü önleyen, üretimden doğan katma değerin büyük bir bölümünün şehirde kalmasını sağlayan da bir kurum.
Bahsini ettiğimiz kokuyla birlikte maalesef tüm bu olumlu yönler çoğu zaman (Biz dahil) görülmüyor, görülmek istenmiyor.
Dün, Şeker fabrikası Müdürü Ekrem Meydanlı ile görüşme imkanı bulunca koku meselesini sorduk.
Özetle söylediği:
Şeker Fabrikası'nın yaptığı üretimde koku meydana getirebilecek hiçbir işlem yok.
Eskişehir şeker fabrikasında var olan arıtma tesisi, Türkiye'deki tüm fabrikalarda kullanılan teknolojinin çok çok üzerinde.
Arıtma tesisinin zaman zaman çalıştırılmaması mümkün değil, bu olduğu taktirde fabrikanın üretimi tehlikeye girer.
Buna rağmen biz TÜBİTAK aracılığıyla koku tespiti yaptırıyoruz.
Koku olabileceği ihtimali ile İsviçre menşeli ilaçlar deniyoruz.
Fosseptik kokusunu andıran bir kokunun fabrikamız üretiminden kaynaklı olması mümkün değil.
Yukarıda da söylediğimiz gibi, Ekrem Meydanlı'nın anlattıkları bunlar.
Anlattıklarınızı ikna edici bulduğumuzu söyleyebiliriz...
.....
Hayvan sevgisi
Daha önce de yazdık...
Dün karşılaştığımız bir olay, bizi bu yazıyı bir daha kaleme almamıza neden oldu
-"İçinde hayvan sevgisi barındırmayanların insan sevgisi de olmaz" 
Son derece katıldığımız bir söz bu.
-"İnsanlar aç dururken, hayvanları beslemek de neyin nesi" sözü ise...
Son derece tepki gösterdiğimiz sözlerden birisi...
Hayvanlar, tıpkı insanlar gibi bazı haklara sahip olmaları gereken canlılar.
Böyle düşünenlerin, bir araya gelerek kurmuş oldukları birliktelikler var.
Genelde, "Hayvanları Koruma Derneği" adı altında faaliyet gösteriyor bu oluşumlar.
Doğrusunu söylemek gerekirse...
Medeni bir toplumun oluşmasına da, Hayvan sevgisi penceresinden bakıldığında faydalı hizmetlerde bulunuyorlar...
Dahası...
Bu işi "Gönüllü" yaptıkları için, çoğu zaman para ve zaman harcıyorlar.
Buraya kadar, takdir etmekten başka söyleyeceğimiz hiçbir şey yok.
Ancak...
Dikkati çekiyor mu bilmiyoruz, Hayvanları koruma adına yapılanların çoğunluğu nedendir bilinmez köpekler üzerinde yoğunlaşmış.
Evde köpek beslemekten tutun da, parklara köpeklerin alınmaması, hatta sokak köpekleri ile ilgili olumsuzluklar ön plana çıkartılıyor hep.
Gündemde diğer hayvanlar neredeyse hiç yok...
Halbuki...
Hala cadde ve sokaklarda yük taşıttırılan At'lar göz göre göre işkence çekiyor.
Yollarda ezilip telef olan sokak hayvanları sadece seyrediliyor.
Hayvan satışı yapan işyerlerinde ki hayvanların adeta bir kafes içinde ve olabildiğince olumsuz koşullarda teşhir edilmesine kimse bir şey demiyor.
Yaşadığımız şu kış aylarında yiyecek bulmakta olabildiğince zorlanan doğada ki hayvanlar için acaba ne yapılıyor?
İlgilenenlerin bilgisine sunulur...  

.....
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
Kimyacının biri Karadeniz kıyılarında yürürken denizin diğer tarafına geçmek istemiş. Bir kayıkçıya rast gelmiş. Yolda giderken konuşmaya başlamışlar. Kimyacı sormuş:
- Sen okuma yazma bilir misin? demiş kayıkçıya.
Kayıkçı :
- Bilirim, diye cevap vermiş.
Kimyacı sormuş:
- Sen Avagadroyu bilir misin?
Kayıkçı bilmem diye cevap verince kimyacı:
- Senin hayatının %14'ü gitti.

Tam bu sırada fırtına çıkmış. Deniz kabardıkça kabarmış. Koca dalgalar kayığı alıp götürüyormuş. Kayıkçı sormuş:
- Sen yüzme bilir misin? 
Kimyacı:
–Bilmem , ben daha önce hiç yüzmedim ki. 
Kayıkçı bunun üzerine:
- İşte şimdi senin hayatının tamamı gitti. Az sonra boğulacaksın. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi