1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

İyi mi kötü mü bilemeyiz ama bu şehir tartışmayı seviyor...

Tartışmaya bayılan bir şehiriz vesselam!
"Bu da nereden çıktı şimdi?"diye düşünmeyin.
Zira...
Bu şehrin 10-15 yılı sürekli tartışmalarla geçti.
İsterseniz hatırlatalım tek tek.
Bir zamanlar Eskişehir'deki havaalanının pistinin uzatılması vardı hani gündemde.
Birileri "Sağa doğru uzasın" derken başka birileri "Sola doğru uzamalı" diye diretmiş ve yıllar sürecek bir tartışma başlamıştı şehirde.
Kamuoyunun tek gündemi bu olmuş, bir türlü pistin sağa mı? Yoksa sola mı uzayacağı konusunda bir türlü mutabakat sağlanamamıştı.
En sonunda dönemin Maliye bakanı Unakıtan "Hem sağa hem sola uzasın yahu" diyerek son noktayı koymuştu.
Öyle de oldu.
Pist hem sağa hem de sola uzatıldı.
Tartışma bitmişti bitmesine ama söz konusu pistin uzatılması yıllarca gecikmişti bu yüzden.
Yine bir zamanlar, Eskişehir'e bir merkez ilçe daha kurulması gelmişti gündeme hatırlarsanız.
Aylarca hatta yıllarca tartışıldı.
Kimi karşı çıktı, kimi "Olsun" dedi.
Kurulacak İlçeye isim bile bulunup "Yunus Emre" denildi.
Sonunda vaz geçildi de 3 ncü ilçeden, tartışma da kendiliğinden sona erdi.
Stadyum meselesini herkes hatırlar.
Yıllar sürdü tartışma.
Mevcut yerinde kalmasını isteyenler vardı, Muttalip'e yapılmasını isteyen de.
Neredeyse kavgaya varan tartışmalarla doldu Eskişehir gündemi.
Sonunda Sazova'ya yapıldı ve tartışma sona erdi.
Yeni Gar binası ona keza uzun süren tartışmalar yaşattı bu şehirde.
En son 25 Binlik planlarla yaşadık tartışmayı.
"Oluyor-olmuyor", "Engelleniyor-engellenmiyor" tartışmalarıyla geçti aylar yıllar.
Sonunda 25 Binlik planlar mecliste oy birliği ile geçti de, tartışma da bıçakla kesilir gibi kesildi.
Şimdi sırada muhtemelen Küçük Sanayi Sitesinin planlanması var.
Zaten bir süredir tartışılıyordu, bundan sonra da tartışılacak.
Ta ki bir şekilde kabul edildiği güne kadar.
İşin ilginç tarafı...
Yukarıda anlattığımız ve şehirde uzun uzadıya tartışılan her konu, bir şekilde kabul edilip hayata geçirildikten sonra sanki hiç tartışılmamış gibi daha ilk günden kabul edildi.
Sanki, tartışma ile geçirilen ve kaybedilen zaman hiç kaybedilmemiş gibi kimse geriye dönüp bir şeyler söyleme ihtiyacı hissetmedi.
Sanki, her bir konu netleşinceye kadar karşılıklı tartışmak adet olmuştu bu şehirde.
Hala da devam ediyor sanki sözünü ettiğimiz bu tartışma âdeti.
Zira bu şehirde yaşayanlar, herhangi bir konu bir şekilde neticeleninceye kadar, nasıl neticelendiğinin hiç bir önemi olmadan sadece tartışmayı seviyor.
.....
Bu yaya geçitlerini niye yaparlar ki?

Avrupa'nın hangi ülkesinde hangi şehrine giderseniz gidin, sinyalizasyon lambalarının olmadığı yerlerde, yayalar yaya geçidine adımlarını atar atmaz araçlar durur.
Son yaya karşıdan karşıya geçinceye kadar da hiçbir araç hareket etmez.
Bu durum, trafikte yayaların öncelikli olduğunu gösteren bir durumdur.
Hiçbir yaya, yaya geçidine adımını attığında bir aracın gelip kendisine çarpacağı endişesini taşımaz.
Hiçbir sürücü de, yaya geçidine adımını atan yayaya rağmen durmamayı düşünmez.
Bizde ise...
Sinyalizasyonun olmadığı yerlerde yaya geçidine adımınızı atmaya görün.
Bir kere hiçbir araç zaten durmaz da, güç bela duran aracın içindeki sürücü önce camı açar, ardından da size "Kör müsün kardeşim? Öküz gibi arabanın önüne çıkılır mı?"diye size etmediği hakareti bırakmaz.
Böylesine bir fark var aramızda.
İşte bu bariz fark nedeniyle çoğu zaman merak etmişimdir "bu ülkede caddelerin üzerinde bulunan yaya geçitlerini niçin yaparlar" diye.
Öyle ya...
Adımınızı attığınızda araçlar durmuyorsa...
Güç bela duran araçtan size olmadık hakaretler yapılıyorsa...
Yayaların değil de araçların önceliği olan bir trafik anlayışı benimsenmişse...
Sahi...
Bu yaya geçitlerini niye yaparlar ki?
.....
Kokuyor işte arkadaş!

Şehirde b.ir koku var.
Özellikle hafta sonları insanlara burun tıkattıran bir koku.
Kokunun kaynağı belli.
Kokudan yakınanlar belli.
Kokunun yarattığı sıkıntı belli.
Bir tek kişi de çıkıp bu konurda ağızlarını açmıyor.
Bir tek şehir yöneticisi çıkıp, bu kokunun önlenmesi için çaba sarf etmiyor.
Gerçekten ilginç.
Her hafta sonu aynı kokuyla yaşıyor şehir iyi mi?
Dedik ya kukunun kaynağı belli diye.
Söz konusu koku her nedense hafta içi olmuyor.
Hafta sonu geldiğinde şehrin üzerine adeta kabus gibi çöküyor.
Demek ki...
Hafta içi kokunun çıkmaması için bir şey yapılıyor ki kokmuyor.
Demek ki, hafta sonları kokunun çıkmaması için yapılması gereken şey yapılmıyor ki, biz bu kokuyu hafta sonu boyunca ciğerlerimize çekiyoruz.
Demek ki, kokunun çıkıp çıkmaması, kokunun kaynağının yaptığı ya da yapmadığı bir şeyden kaynaklanıyor.
O halde, bu şehri yönetenlerin yapması gereken ilk iş, kokunun kaynağı olan kuruluşa "Kardeşim siz neyi yapmıyorsunuz da bu koku hafta sonları insanların nefes alıp vermesini kâbusa çeviriyor?" diye sormak olmalı.
Soruyorlar mı?
Hiç zannetmiyoruz...

Çünkü...
Sormuş olsalar biz bu şehirde bu kokuyu her hafta sonu çekmek durumunda kalmazdık...
Öyle değil mi?
.....
BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM
3 arkadaş balığa gitmek için sözleşmişler. Geçte olsa bir araya gelip balığa çıkmışlar. Yolda eşlerinden nasıl izin aldıklarını konuşuyorlarmış. Başlamışlar anlatmaya:
1.adam, valla ben eşimden izin alabilmek için bütün evi baştan aşağı boyayacağımı söyledim. Tabi severek izin verdi.
2.adam, bende evdeki koltuk takımlarını değiştireceğimi söyledim, yine de zor ikna oldu ama izin almayı başardım.
3.adam, ben sizin kadar zorlanmadım ki. Eşime sordum bugün Annemlere mi gitmek istersin? yoksa balığa mı gideyim. Cevabı kısa ve net oldu: Balıkta üşütme, sıkı giyin...

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi