Kendi aşk masalımızı yazdırdınız!

90’ların çocuğu oldum.

Aklımız erdiğinden beri annemizin elinden tutarken yollar çamur, Porsuk kirli, su içilmezdi.

Biz çocukluğumuzu çamurun içinde geçirdik, çamurla büyüdük ama çocukluğumuzun içerisinde de hep “o kahraman” vardı.

Kenti çamurdan kurtararak başladı hikâyesine…

Bağlar’da geçerken çocukluğumuz bilmezdik gün gelecek Hal pazarının gençlik merkezine dönüşüvereceğini…

Ama şahit olduk.

Babamızdan, “Yılmaz Büyükerşen” kenti kent yaptı cümlesiyle büyüdük.

Hani Yılmaz Büyükerşen “çocukluğum” diye anlatsam ilerde bir gün, abartmış sayılmam…

Şimdi kursam bu cümleyi yaşından vurdu diye dile dile yayarlar…

Bizim anlatmak istediğimiz, “şahit olduğumuz” her bir noktadır aslında…

25 yıllık yönetiminde her yıl bir yaş daha büyürken, şehrin de büyüdüğünü gördük.

90’lı her bir çocuk Adalar’ın ortasında lunaparkın olduğu günleri dün gibi hafızasına taşımıştır.

Köprülerle başladı aslında kent devrimine…

Rengârenk köprüleri koyarak şehrin göbeğine Adalar’ı ve Porsuk’u değerli kıldı.

Sevgililer için bir fotoğraflık yer açarak başladı.

Anlamayanlar oldu.

Heykellerle süsledi.

Onu da anlamadılar.

Anlamayanlara laf anlatmanın anlamsızlığıyla doldurmayacağım bu yazıyı…

Hissizliğine verdik her birinin...

Denizi görmeyen çocuk inanın çoktur bu şehirde…

Bizim zamanımızda denizi görmek lükstü…

Şimdi tüketildi deniz…

Bütün çocuklar için aynıdır ama bizim zamanımızda hayal edilirdi.

Gidilmesi, ulaşılması zordu.

“Hocam bir deniz getirmediğiniz kaldı” denildiği an koyuverdi kentin ortasına masmavi bir su…

Harbiden de denizdi, kumsalı olan…

Ayağını suya sokamayan çocuklar için ne de kıymetliydi aslında…

Birisi sorsa, “Hiç deniz görmeyen var mı” diye, “o el kaldırmayacak” düşünsenize…

Çocukları büyük bir yükten kurtardı da sadece yapaylığı tartışıldı.

Tramvaylar mesela…

Sanki büyük kentlere özgü bir ulaşım aracı değil miydi?

Büyük kenti görmeyen sadece romanlarda okuyacaktı.

Evet, ulaşımı kısalttı ancak büyük kentin icadını, çorak şehrin ortasına getiriverdi.

Tramvay sözcüğü uzak kalınca bizim halka “tren” diyerek başladık yolcuğa ama alıştık.

Tramvaylarda hem ele ele gittik, hem ağladık.

Ünlüleri de bir gün getiriverdi yamacımıza…

Sizi bilmem ama ben Tarık Akan’ı canlı göreceğimi aklımın ucundan geçirmezdim.

Açılışına katıldım Balmumu Müzesi’nin…

Karşımda dimdik duracağını bilmezdim “Canım Kardeşim” filmindeki güçlü ağabeyin…

Gördüm, inanın, sayesinde…

Sonra vefat etti güçlü ağabey ama hala orada gibi Odunpazarı’nın göbeğinde…

Ben şanslıydım.

Göremeyenler için yaptı o…

Şimdi gitseler müzeye…

Hepsi canlı, hepsi hayat dolu, hepsi dertleşir gibi…

Öyle gerçek…

Masalları görünür kıldı.

Rapunzel’in o kulesini hep düşündük, onu bile görünür kıldı.

Olsa bundan daha farklı olamazdı dedik, şatoya her gittiğimizde birçok masalı anımsattık çocuklarımıza…

Mersin’de okurken bile Büyükerşen adına ben gururlandım.

“Oooo Eskişehir’den mi geldin, Büyükerşen var de mi orada” diyerek onure edildim.

Hocam sizin sayenizde, Eskişehir’den geldiğim için saygı gördüm.

Satırlarım bol olsa kitap yazarım.

Çocukluğumu anlatmaya kalksam her köşesi “Büyükerşen” kokuyor.

Gençliğimi anlatsam Büyükerşen’den izler…

Yetişkinliğim desem, her zerresi siz…

Bir bankta oturmuşsam, izlemişsem gondolları yine siz vardınız.

Yanımda, yamacımda…

Hocam cümlelerim hüzünlü…

Değişim diyenlere sizden daha sitemkârım.

Sizden daha da kırgın…

Sanki çocukluğumu, gençliğimi, yetişkinliğimi çaldılar benden…

Ama kimseyi üzmeden tamamlayacağım sözlerimi:

“Çorak topraklarda aşk yaşamayı biz de bilirdik. Siz bize Venedik gibi bir kentte, gondolların içerisinde kendi aşk masalımızı yazdırdınız.”

Teşekkür ederiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Özge Zaim Arşivi