Kurtaracak Başkan Lazım

 


Meslek odası vb. kuruluşların seçimleri nedeniyle bir süredir kenti, ekonomiyi, sektörü veya mesleği ‘kurtarmak’ isteyen başkan adaylarını medyada sıkça izler olduk. Daha önce pek sık görmediğimiz yüzler seçim zamanında sanki daha yakınımıza geliyor. Siyasal partiyi genel başkandan, futbol takımını en ünlü yabancı oyuncudan veya belediyeyi başkandan ibaret sanmamızın arkasında ‘kahramanı abartma’ anlayışı olmalı. Benzer bir siyaset tarzını, meslek odalarında ve sivil toplum kuruluşlarında da izliyoruz. örneğin bir meslek odası, o kuruluşun başkanı ile özdeşleşip büyüyor ya da küçülüyor. Açıkça bir başkan kültüne adanmış haldeyiz. Bu durumun farkında olan başkanlar da bu tapıncı artırmak için ‘tek adam olma’ rolünü pekiştirmeye çalışıyorlar.


 


Başkan denilen tek adamı oynamak pek de kolay değil. Her şeyi bilen bir başkan olarak; öncelikle emir almaya uygun zevattan oluşan bir kadro kurmak gerekiyor. Başkanın kadrosunda, kaçınılmaz biçimde bir tam teslimiyet ve biat hali olmak zorunda. Ama bu da yeterli değil. Memleketin medyatik ama güya entelektüel camiasından meydana getirilmiş bir armoni mızıkası da lazım. Armoni mızıkası diyorum; çünkü bando, uyumlu sesler çıkarmak zorunda. Hem birbirlerine uyumlu olacaklar hem de beslendikleri kaynağa… Böyle bir bando oluşunca, hele kamu kaynakları da emre amade olunca tek adamlık rolü biraz kolaylaşıyor.


 


Böyle bir örnek söz konusu olduğunda; bence en komik karakteri, tek kişilik orduya biat etmiş olanlarla destekçileri oynuyor. Neden derseniz; bir yandan tek kişilik yönetimden şikâyet ediyorlar, diğer yandan tek kişilik ordunun armoni mızıkasına eşlik etmeye devam ediyorlar. Bir gün gelir de böyle davranmaktan vazgeçerler mi? Böyle bir ihtimal var. Siyasetin ve yönetimin bir ekip ve katılım süreci olduğunu fark ettiklerinde, bunun bilincine varıp tek adamın büyüsünden kurtularak köle olmaktan vazgeçtiklerinde, böyle bir ihtimal var.


 


Başkanlık kültü kavramı, bir tür lidere tapınma ruhunu ve anlayışını ifade ediyor. Başkansız yaşayamamak, özellikle düşük demokrasi kültürüne sahip toplumlarda bir yaşam tarzı haline gelmiş. Başkanlığı bir kült haline getiren tarihi ve sosyal nedenler var. Ama bu sürecin önemli yanlarından birisi, başkana biat etmiş tebaanın onu bir kült haline getirmesi. Hani “Şeyh uçmazsa, mürit uçurur” derler ya; onun gibi… İşbirliği, takım çalışması, katılımcılık ve demokrasi kültürü açısından zafiyet taşıyan toplumlarda başkanlık kültünün yarışmalara konu olacak düzeye eriştiğini görmek mümkün.


 


Bilgeliği, erdemi, ahlaki yapısı, deneyimi, bilgi birikimi ve bir takımla çalışma konusunda yetkinliği olan liderler veya başkanlar da var. Böyle bir liderin genelde ayrımcı olmayan, demokratik özellikler taşıdığını görüyoruz. Yaptığı her işte kendi çıkarlarından önce toplumun, halkın yararlarını düşünen liderlerin çok daha fazla mutluluk yaratılmasına vesile olduğunu biliyoruz. “önce ben” ya da “en çok ben” saplantısından kurtulmuş liderlerin kendilerini halk içinde eritebilmiş, gerçekten samimi olmayı başarmış örnekler oluşturduğunu izliyoruz.


 


Bir insanı tanıyıp bilmenin farkındalık noktası, o kişinin kendi çıkarına yönelik bir yararın ortaya çıktığı andır. Bu nedenle; bir ilişkinin sağlık durumunu böyle bir anda sınamak gerekir. çünkü çıkar söz konusu olmadığında, türü ne olursa olsun bir ilişkiyi sürdürmek daha kolaydır. Ama taraflardan birisinin çıkarı gündeme geldiğinde; istismardan kandırmacaya, kötü niyetten rant amaçlı kullanmaya kadar her yol mubah olmaya başlar. Böyle bir durumda yapılmayanlar yapılıyormuş, yapılanlar ise yapılmıyormuş gibi gösterilme gayreti içine girilir.


 


Geleneksel siyasetçi, yukarıda özetlediğim sürece en iyi örneklerden birisini oluşturur. Siyasetçi, son seçimden bu yana aklına bile getirmediği kişi ve kesimleri hatırlamaya, kapısını çalmadığı kuruluşların bir ihtiyaçları olup olmadığını sormaya veya göz ardı edilmiş sorunlara çözüm bulmaya gayretli imiş gibi görünmeye başlar. çünkü ortada bir çıkar söz konusudur; yeniden iktidar için oy isteme zamanı gelmiştir. Böyle bir anda vatandaş için doğru soru şudur: “Bugüne kadar beni hatırlamayan, aradığımda görüşemediğim, karşılaştığımda ağzımı açtırmayan bu kişi, şimdi neden bana yakın davranmaya çalışıyor?”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi