1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Kurun artık şu 3ncü üniversiteyi...

Yıllarca Anadolu Üniversitesiyle övündük.
Hala da övünüyoruz.
Zira...
Eskişehir'in ülke genelinde sahip olduğu algının temelinde Anadolu Üniversitesi geliyor ve bundan sonra da hep gelecek.
Anadolu Üniversitesi içinden Osmangazi Üniversitesi çıktığında bu kez iki Üniversiteye sahip bir kent olmakla övündük.
Zira...
Uzun yıllar, Ankara, İstanbul ve İzmir'in dışında iki ve daha fazla Üniversiteye sahip tek şehirdi Eskişehir.
Şehrin en önemli kimliğinin "Eğitim kenti" olmasında, Eskişehir'in, Anadolu'da iki Üniversiteye sahip bir kent olmasının büyük etkisi vardı.
Bu gün baktığınızda...
Bazı Anadolu şehirleri 3-4 hatta 5'e çıkarttı Üniversite sayısını.
Eskişehir, Anadolu'da üç büyük kentin dışında ikinci Üniversiteye sahip tek il konumundayken, bugün sadece 2 Üniversiteye sahip bir kent olma konumunda kaldı.
-Anadolu Üniversitesi o başka kentlerde kurulan Üniversitelerle elbette aynı kategoride değil...
-Osmangazi Üniversitesi tabii ki o başka şehirlerde var olan Üniversitelerin kalitesinin üzerinde.
-Elbette sırf Açık Öğretim Fakültesi bile, o başka şehirlerde kurulan 3-4 hatta 5 Üniversiteye bedel.
Ve tabi ki, önemli olan Üniversite sayısı değil, Üniversitelerin var olan nitelikleri...
Ancak...
Yine de Eskişehir "Eğitim ve öğrenci kenti" kimliği ile bir Üniversiteyi daha hak ediyor.
Kurulacak olan 3 ncü Üniversitenin, mevcut Anadolu ve Osmangazi Üniversitelerinin altyapısı ve donanımıyla isim yapacağı da hesap edildiğinde, bu Üniversite için daha ne bekleniyor, anlamak mümkün değil.
Üstelik sözü de verilmesine rağmen.
.....

Şehirde yaşamanın bedeli var
Şehirleri, Köy ve Kasabalar ile İlçelerden ayıran özelliklerin başında nüfusunun çokluğu gelir...
Bir başka önemli ayrım ise, Şehirlerin, saydığımız diğer yerleşim birimlerine oranla daha medeni olmasıdır.
Yani...
Medeniyet, şehirlerin var olması gereken özelliktir.
Şehirlerde medenice yaşamanın da, ister kabul edin ister etmeyin bazı kuralları vardır.
Bedelleri de...
Örneğin...
Araç ile gidiyorsanız Kırmızı ışıkta duracaksınız...
Köyde, hatta kasabada buna gerek yoktur. Çünkü yandığında durabileceğiniz bir ışık yoktur.
Yaya iseniz, ışık varsa Yeşil'in yanmasını beklersiniz karşıya geçmek için.
Eğer ışık yoksa, yaya kaldırımından geçersiniz.
Şehirde, vızır vızır işleyen bir caddenin üzerine aracınızı bırakıp gidemezsiniz...
Ya da...
İnsanların yoğun olarak kullandığı kaldırımın üzerine ne kadar mal varsa yığamazsınız.

Örneğin...
Kaldırımın üzerinde aracınızı yıkayamazsınız, 'mal gelecek' diye herkesin ortak kullanım alanı olan yol'u, özel dubalar yaptırarak kapatamazsınız.
Tüm bu örnekleri çoğaltmak mümkün.
Şehirde insanların gözüne baka baka yere tüküremezsiniz, çöplerinizi öyle istediğiniz saatte çıkartamazsınız, parkın içinde mangal yapamazsınız...
Aracınızı durdurup öyle her ağacın altına tuvaletinizi de yapamazsınız şehirde.
İşte bu yüzden şehirde yaşamak bedel ister.
Bu bedel salt parasal anlamda da değildir.
Bu kurallarda uymak için gösterilen özen de bir bedel ödemektir.
Eğer;
-"Ben bu kurallara uymak istemiyorum. Bedel medel de ödemem. Ben bildiğim gibi yaşarım. Ne ışıkta dururum, ne trafik dinlerim. Ben ne istersem öyle yaparım ve yaşarım. Başkaları beni ilgilendirmez. Düzen falan da tanımam" diyorsanız, yapacağınız iki şey var...

Birincisi;
-"Şehirde yaşamak bana göre değil" diyerek, tüm bu yasakların ve kuralların olmadığı yerleşim yerlerine gideceksiniz...
Ya da kalıp, şehirde yaşamanın gerektirdiği kuralları yerine getirip, bedelini ödeyeceksiniz.

Bu ikisini de yapmayıp, "Ben şehirde yaşayacağım. Ama kural mural tanımadan, bedel de ödemeden yaşarım" diyorsanız...
O şehir, şehirliğinden belki pek bir şey kaybetmez ama...
Siz o şehre pek yakışmazsınız...
......

Samimiyeti göreceğiz...
Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt'un, Belediye'ye kiralanan ya da tahsis edilen ve aralarında Kurşunlu Külliyesi'nin de bulunduğu çeşitli kurumlara ait taşınmazların geri istenmesi ile ilgili olarak Nabi Avcı'yı ziyaret edeceğini yazmıştık dün bu sütunlarda.
Dün ziyaretimize geldi Kazım Kurt.
Milli Eğitim bakanı Nabi Avcı ile görüşmüş.
Belediye AK partideyken kiralanan ya da tahsis elden kurum taşınmazlarının geri istenilmesi ile ilgili hemen her şeyi anlatmış Nabi Avcı'ya.
-"Anlattıklarımın bazılarını biliyormuş ancak, bilmediği ve söyleyince de bir hayli şaşırdığı konular oldu" dedi.
Eskişehir'de, özellikle Milli Eğitim müdürlüğü ile yaşadığı sıkıntıyı da anlatmış Kazım Kurt Bakan Nabi Avcı'ya.
Belediye olarak okulların hemen her ihtiyacını karşılamalarına rağmen, Milli Eğitim Müdürlüğünün belediye'ye karşı takındığı tavırdan yakınarak:
-" Milli Eğitim, bizim sosyal projelerimizle ilgili duyurularımızı okullara dağıtmak bile istemiyor. Halk Eğitim merkezinden, düzenlediğimiz kurslara usta öğreticiler gelirdi. Bu da kesildi. Bir projeden dolayı 50 Bin lira hibe geldi. Bunu okul bahçelerinde değerlendirmek istedik, buna dahi "olmaz" dediler. Biz de parklarda değerlendirdik bu projeyi. Okul müdürleri, malzeme ve diğer ihtiyaçları ile ilgili yardım istiyor. Resmi yazı ile isteyin dediğimizde, korkudan resmi yazı yazamıyor. Kısacası idareden korkuyorlar. Milli Eğitimin belediye'ye karşı anlaşılmaz bir tutumu var. Bunların hepsini bakana tek tek anlattım" diyor.
Kazım Kurt'a "Anlattıklarınla ilgili Bakan Nabi Avcı ne dedi?" diye soruyoruz...
-"merak etme ben halledeceğim" dediğini söylüyor.
-"Peki... Gerçekten halledecek gibi mi duruyordu?" diye sorduğumuzda ise Kazım Kurt:
-"İşte, ne kadar samimi olduğunu göreceğiz. Gerçekten hallederse samimi olduğu ortaya çıkar. Hiçbir şey değişmezse, o zaman da samimi olmadığı" diyerek tamamlıyor sözlerini.
......
BİRAZ DA
GÜLMEK LAZIM
Uçak fabrikasında hummalı bir şekilde yeni bir tasarım yapılmaktadır ve her şey mükemmel. İlk test uçuşu yapılır fakat uçağın kanatları gövdeyle bağlantı yerinden kopar. Tüm ekip enkazın başındayken, birisi: - Kanatla gövdenin birleştiği yerlere delik delin!
Yeniden hesaplamalar, iki yıllık çalışma, test uçuşu. Ancak sonuç ne yazık ki aynıdır. Kanatlar yok. Fabrikada enkazın başında toplananlardan ayrı acayip adamdan aynı öneri:
- Delik delin kardeşim!.
Üçüncü denemenin de sonuçları aynı olunca proje sorumluları çaresiz acayip adamın dediğini uygularlar. Sonuç tam bir başarı. İnanılmaz bir sağlamlık. Bunun üzerine acayip adamı fabrika içinde bulurlar ve proje müdürünün önüne getirirler:
- Biz bu kadar profesör ve mühendis, bilim adamı çözemedik, sen çözdün bu sorunu; kimsin sen?
Adamcağız sıkılarak:
- Tuvalet temizleyicisiyim, şey.. Kahrolası tuvalet kağıtları hiç bir zaman delikli yerlerinden kopmazlar da!

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi