1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)

Milli Eğitim Bakanının şehrinde Milli Eğitim anlayışı...

Ahmet Ataç'ın, Tepebaşı Belediye Başkanı seçildiği 1999 yılında başlattığı güzel bir uygulama vardı.
2004 yılına kadar her yıl düzenli şekilde devam etti bu uygulama.
2004 ile 2009 tarihleri arasında kesintiye uğradı.
Zira, bu tarihler arasında Ahmet Ataç Tepebaşı Belediye Başkanı değildi.
2009 yılında ikinci kez Tepebaşı Belediye Başkanı olmasıyla birlikte bu uygulama yine kaldığı yerden devam etti.
Bu yıla kadar da muntazaman yapıldı.
Söz konusu uygulama, yardıma muhtaç öğrencilere her kış Kaban ve Bot dağıtımından ibaretti.
Öyle göstere göstere, insanların gözüne sokarcasına ve oy uğruna yapılan bir uygulama da değildi bu hani...
Özellikle sessiz sedasız yapılmaya özen gösterilen, çocukları ve ailelerini rencide etme adına son derece titiz davranılan bir uygulamaydı.
Tepebaşı Belediyesi sınırları içinde yer alan okullarda eğitim gören ihtiyaç sahibi öğrenciler tespit ediliyor, bu öğrenciler hem arkadaşları hem de öğretmenleri nazarında rencide olmasın diye okullarından otobüslerle alınıp, depoların bulunduğu Belde evlerine götürülüyor, çocuklar burada beğendiği Kaban ve Botlar'ı seçtikten sonra yine sessizce otobüslerine bindirilip okullarına dağıtılıyordu.
Bu güne kadar binlerce çocuk yararlanmıştı bu uygulamadan.
Hem, çocuklar ve aileleri seviniyordu bu işe, hem de, sosyal sorumluluk projesini gerçekleştiren belediye yetkilileri.
Uygulamanın geleneksel hale gelişi de bir umuttu sözünü ettiğimiz çocuklar için.
Ancak...
Bu takdir toplayan uygulama buraya kadar gelebildi.
Zira...
Tepebaşı Kaymakamlığı bu sene 2250 öğrenciye Kaban ve Mont dağıtacak olan Tepebaşı Belediyesine bir resmi yazı yazarak "Okullara giremezsiniz" dedi iyi mi?
Şimdi...
2250 ihtiyaç sahibi çocuğa dağıtılacak olan Kaban ve Montlar Tepebaşı Belediyesi depolarında bekliyor.
2250 çocuk, sırtında mont, ayağında ayakkabı olmadan okula gidip geliyor.
Kaymakamlık ise Belediye'ye "Dağıtamazsın kardeşim" diyor.
Ne diyelim...
Milli Eğitim Bakanı'nın şehrinde Milli Eğitim anlayışı demek bu şekilde oluyor!
Demek ki...
Milli Eğitim, o ihtiyaç sahibi çocukların kazancından çok, kafasını CHP'li Belediye'nin siyasi kazancına kilitlemiş.
Üstelik ortada böylesine nazik bir konu olmasına rağmen...
.....

Eskişehir müşterekinde birleşmek...
Eskişehir'de büyük bir hastalığımız var...
Nedendir bilinmez, herkes kendi işini iyi yapmaktan çok, başkasının işini daha iyi yapacağı düşüncesi taşıyor.
Bu gerçekten büyük bir hastalık...
Halbuki herkes kendi işine yoğunlaşsa ve "Kendi işimi iyi yapayım" diye düşünse...
Başkasının işine de karışmamış olacak.
Dolayısıyla...
Herkes kendi işini iyi yaptığı için de, ortada sorun kalmayacak.
Yazıya niçin böyle girme gereği duyduk?
Gerçekten, kendi işinden çok karşısındakinin işini daha iyi yapacağı inadında olanlar, bir kent için çok önemli olan ahengi tam anlamıyla bozuyor.
İşte bu yüzden...
Gerek seçilmiş insanlar, gerekse temsil ettikleri kurumlar arasında ki ilişkiler tamamen bozuluyor.
Aynı kentte yaşayan, aynı kette kazanan, aynı kentin sokaklarında birbirlerini gördüklerinde selam veren insanlar, amaçları aynı olmasına rağmen, birbirlerine düşman oluyorlar.
Neticede, olması gereken birliktelik bir türlü sağlanamıyor.
Bunun da zararı, tahmin edebileceğiniz gibi önce temsil ettikleri kurumlarına, ardından da Eskişehir'e çıkıyor.

ÇOK SIK BİRARAYA GELMELİLER

Halbuki, ister seçilmişler olsun, isterse atanmış insanların yapması gereken şey, önceliği ortaya koymak.
Burada öncelik zaten belli. Hemen herkesin asgari müşterekte birleşmesi gereken şey, Eskişehir.
O halde bu kentin seçilmişleri ve atanmışları çok sık bir araya gelmek zorunda.
Aralarındaki fikir ayrılığını, konu Eskişehir olduğunda ortadan kaldırmak durumunda.
Aslında bunu yapmaları çok zor bir şey değil.
Yapmaları gereken sadece, "Ben kendi işimi iyi yapayım" demeleri ve başkasının işini daha iyi yapma sevdasından vazgeçmeleri.

UMARIZ BUNDAN SONRA OLUR

Bu bugüne kadar ne yazık ki tam anlamıyla olmadı.
Çeşitli nedenler yüzünden, her şeyi bir tarafa bırakıp, Eskişehir müşterekinde bileşilemedi.
Halbuki, bu gün için buna her zamankinden daha çok ihtiyaç var.
Umarız bundan sonra şehre yön veren, kanaat önderi özelliği taşıyan bu şehrin seçilmiş ve atanmışları çok sık bir araya gelirler.
Böylece, ne kurumlar birbirlerine düşman olur, ne de kurumların yöneticileri.
Kazanan da haliyle Eskişehir olur.
.....
Kurallar...Kurallar...

-Adam arsasına bina yapacak...
"Yapamazsınız efendim!" diyorlar.
Neymiş? Bina yapacağı alan Afet Riskli alan ilan edilmiş.
-Adam binasını sağlamlaştıracak.
"yapamazsınız efendim" diyorlar.
Neymiş? Binasının olduğu alan Kentsel Dönüşüm alanı ilan edilmiş.
-Adam dededen kalma binasını onaracak. Yoksa bina göçecek.
"Olmaz efendim!" diyorlar.
Neymiş, Koruma kurulundan izin alınması gerekiyormuş.
-Belediye, Taşbaşı'nın üzerini kapatacak...
Koruma Kurulu "Olmaz" diyor.
-Odunpazarı'ndan Çankaya'ya Teleferik hattı döşenecek.
Koruma kurulu yine "Olmaz" diyor.
Devlet hastane yapacak...
"Olmaz. Uçakların iniş kalkışıyla ilgili problem yaratır" diyorlar.
İki katlı binanın ilk katında Ticaret serbest, ikinci katında yasak var.
Sonuç olarak...
Belki de gerekli prosedürler bunlar...
Elbette bazı yapılarla ilgili koruma kurulu devreye girecek.
Elbette Afet riskli alan ilan edilen yerlerde yeni yapı izni verilmeyebilecek.
Elbette mania il igiili Hava Kuvvetlerinin tasarrufu olacak.
Ancak...
Yukarıda sözünü ettiğimiz her kural, hayatı da zorlaştırıyor...
......

BİRAZ DA GÜLMEK LAZIM

Kıskanç bir adamın, çok güzel bir karısı vardı. Bir seyahate çıkması gerekiyordu. Eski bir arkadaşı olan komşusuna gitti. Seyahatte iken olağanüstü bir şey gözüne ilişirse, karısının bir şüpheli halini görürse, hemen kendisine telgraf çekmesini rica etti.
İki hafta ses seda çıkmadı. Ancak onuncu gün, arkadaşından bir telgraf aldı:
-Acele gel!
Kıskanç koca, ilk uçakla geri dönüp arkadaşını buldu:
- Neden telgraf çektin?
- Olağanüstü bir şey görürsen telgraf çek, demedin mi?
- Ne gördün?
- Sen yokken ortağının oğlu, her gün tam ikide size geliyordu. Saat yedide ise gidiyordu. Dün de bekledim. Ancak gelmedi. Baktım ki bunda bir anormallik var. Sana hemen telgraf çektim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ) Arşivi