
Buğrahan Doğangil - DUVAR
Ölümü Gösterip Sıtmaya Razı Etme Operasyonu Mu?
Cumhuriyet Halk Partili İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması hatta daha önce Zafer Partisi Lideri Ümit Özdağ’ın tutuklanması ile başlayan kaos ortamı ülkemizi etkisi altına almaya devam ediyor.
Bu konuda, son dönemde sıklıkla konuştuk aslında ancak; bu yazımda ülkemizin üzerindeki bu kara bulutlu günlere farklı bir açıdan bakmak istiyorum.
Evet, mevcut merkezi hükümet Özdağ, İmamoğlu ve birçok belediye başkanı ile bürokratı hukuksuzca gözaltına aldı veya tutukladı. Bu tutuklamalar sonrasında hukuksuzlukları konuşan gazeteciler, adaletsizliğe direnen gençler de gözaltına alındı veya tutuklandı.
Üstüne üstlük hükümetin siyaset eliyle sivil kamuoyuna tahakküm girişimi bu bahsettiğim olaylar ile başlamadı. Özellikle son yıllarda Erdoğan ve hükümetine karşı görüş bildiren hemen herkes devlet düşmanı, terörist ilan edildi. Çok sayıda yurttaşımız gözaltına alındı, tutuklandı, ev hapsine mahkum edildi, adli kontrol ile serbest bırakıldı veya iltica etmek zorunda bırakıldı.
“Bizden değilsen düşmansın.”, “Bizim işimize burnunu sokarsan haklı da olsan hainsin.” cümleleri bence AK Parti hükümetinin son dönemde ülkede yaratmak istediği korku imparatorluğunun yazıya dökülmüş hali oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hükümeti karşıt görüşlü yurttaşlarına bu muameleleri reva görürken Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması ile birlikte CHP önderliğindeki muhalif kanadın hükümete tepkileri de sertleşmeye başladı.
Sokak protestoları, boykotlar, sanat ve spor camiasından gelen tepkiler, gazetecilerin ve hukukçuların adalet arayışları, siyasi ataklar vs.
Ülkenin büyük bir bölümü Erdoğan hükümetinden artık memnun olmadıklarını dile getirmeye başladı. Aynı zamanda ülkede ekonominin kötü gidişatı, hukuka ve adalete olan güvenin sıfıra inmesi gibi konular da ülkemiz yurttaşlarını hükümete sert bir tepki verme yoluna adeta sürükledi.
Şimdi olayların nasıl geliştiğini aşağı yukarı özetlemiş oldum…
Peki, tüm bu hadiseler neticesinde ortaya çıkan tabloda neler gördük?
Aslında çok fazla şey gördük ancak; yukarıda da dediğim gibi bugün bir konuda konuşmak istiyorum…
Tüm bu yaşananlar bizlere sayısız gözaltı, yüzlerce veya binlerce tutuklama, bolca adli kontrol şartı, bolca yurt dışına çıkış yasağı, polis şiddeti ve sayısız haksızlık getirdi.
Gazeteciler haber yaptığı için hukuksuzluğa uğradı. Siyasiler hakkında kesinleşmiş suçlamalar yokken cezaevine atıldı. Sağlık durumu bırakın cezaevinde kalmaya standart bir hayat yaşamaya elvermeyen İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat’ın cezaevinde çektiği çileyi maalesef hep birlikte ekranlardan takip ettik.
Suçu ispatlanmamış, hakkında doğru düzgün iddianame bile olmayan Mahir Polat geçtiğimiz günlerde “ev hapsi” kararı ile sağlık sorunları nedeniyle cezaevinden tahliye edildi. İnsanlar bu karara bile sevinmek zorunda kaldı. Çünkü ülkedeki adalet mekanizmasının düştüğü bataklık o kadar derin ki suçsuz insanların ölmeden dışarıya çıkması bile birçoğumuz için sevinç sebebi oldu.
Yine, hak, hukuk ve adalet için yapılan sokak protestolarında 301 gencimiz hukuksuzca tutuklandı. Gencecik bedenler ağır şartlar altında, suçsuz şekilde cezaevinde kaldı. Kötü muamelelere maruz kalan gençlerimizden 102 tahliye haberi geldi. Biz yine bu habere de sevinmek zorunda kaldık. İçeride kalan yüzlerce gencimiz olmasına rağmen, İmamoğlu ve Özdağ ile birlikte gazeteciler, hukukçular, belediye başkanları ve bürokratlar halen suçu ispatlanamadan cezaevinde tutulurken biz yaşanan olumlu bir gelişmeye sevinir hale geldik.
Neden?
Bir umut ışığı olarak gördük bu gelişmeleri. Acaba tahliyeler, gözaltı kararlarının adli kontrole dönüşmesi gibi olaylar acaba adalet çarkının geç de olsa işleyebileceğine işaret mi diye düşündük.
Umut ediyorum ki öyledir…
Fakat bir de bu yaşananları şöyle yorumlamak mümkün,
Ya hükümetin amacı olayları normalleştirmek, bizleri bu yaşananlara alıştırmaksa…
Sevgili hükümetimiz muhalif yurttaşlarına “Ölümü gösterip sıtmaya razı etme” operasyonu çekiyorsa? Bu ihtimali de asla göz ardı etmemek gerek.
Türkiye Cumhuriyeti’nde hukuksuzluk son bulana kadar dik duruş göstermenin son derece elzem olduğu bugün bir kez daha karşımıza net bir şekilde çıkmıştır.
Bu nedenle çok kıymetli ve sevdiğim bir söz ile bugünkü yazıma nokta koymak istiyorum,
“Ayarını bozduğun kantar gün gelir seni de tartar.”
Herkese mutlu hafta sonları, sevgiyle kalın…