Gürcan Banger
Siyaset ve umut
Siyasetin misyonu nedir? Siyaset ne için vardır? Siyasal hareketlilik ve operasyonlar içinde çoğu zaman bu iki sorunun cevabı kaybolur gider. Siyaset, halka ve vatandaşa hizmet amaçlı bir kategoridir. Eğer siyaset kendi amacının hedefinde yer alan halka, topluma ve vatandaşa hizmet etmiyorsa var olmasının nedenini –yani meşruiyetini kaybetmiş demektir. Genelde siyasal yandaşların içinde düştükleri açmaz budur. Kendi iddialarının haklı çıkması ve bir sonraki aşamada siyasal erki ele geçirmeleri adına halkın talep, beklenti ve ihtiyaçlarını göz ardı ederler.
Hizmetin eksik kalması ya da yapılamaması, sadece yöneticiler arasındaki siyaset farklılaşmasından kaynaklanmıyor. Halktan ve hizmetten yana taraf tutması gereken yazılı ve görsel medyanın bazı unsurlarının, siyasal yandaşlık odaklı haber ve yorum yapmalarıyla krizin derinleşmesi yönünde etkiler oluşuyor. Buna hizmet hakkında haber ve yorum yapmanın gerektirdiği bilgi ve deneyim eksikliği de eklenince tam anlamıyla olay, bir siyah-beyaz gerginliğine dönüşüyor.
Hem yaygın hem de yerel basının manşetlerinde ya da yorum köşelerinde bu tür hizmet engellemeleri ile gün aşırı karşılaşmak mümkün oluyor. Halka ve vatandaşa hizmet fırsatları siyasal yandaşlığa yaranma gayretleri içinde heba olurken toplumun birlikte iş yapma ve karşılıklı güven sermayesi de ayaklar altında sürünüyor. Bu yandaşlığın paydaşları ise kendi egolarını tatmin dışında toplumun ve vatandaşın gözünde gülünç olmaktan başka bir kazanç elde edemiyorlar.
Siyasette asıl olan, halkın ve vatandaşın hizmetle kazanmasıdır. Siyasetin varlık nedeni budur. Bu nedenle toplumsal konularda karar verirken ya da yorum yaparken dikkat edilmesi gereken referans noktası halk, toplum ve vatandaş olmak zorundadır.
Siyasette acil çözümler arıyoruz. Uzunca bir süre planlı hazırlık yapıp gerekli vizyon, program ve modelleri geliştirmeden siyaset ağacının meyvelerini hasat etmeyi umuyoruz. Ülke tarihi, acelecilik yüzünden önemli değişim fırsatlarını kaçırmış örnekleri de içinde barındırıyor.
Türkiye’de siyaset, birkaç örnek dışında bir vizyon ve söylem birliğinden daha çok, bir güç birliğini andırıyor. Bu güç birliği ise daha sonraki aşamalarda rantçı bir özellik kazanıp çıkar birliği haline dönüşüyor. Hiçbir iktidar dönemi yok ki; yolsuzluk, usulsüzlük, kayırmacılık ve devlet soygunculuğu ile anılmasın!
Siyasal partiler, öncelikle devleti yönetmek üzere kuruluyorlar. Daha doğrusu; kurulma mantıklarının bu, olması gerekir. Kamuyu yönetmek, halkı doğru kanallara akmasını sağlamak ve her an ilerleyen bir sosyal süreç yaratmak ise sağlam bir vizyon, söylem ve kadro altyapısı ile olur. Hâlbuki ülkemizde siyasetin en az ilgi gören ve kaynak bulan bölümü bu altyapıdır. Belki de siyaset alanı; insani gelişmişlik, bilimsellik ve iş modelleri açısından toplumun en az gelişmiş bölümlerinden biridir. Kendini geliştirme ve yenilikçilik açısından toplumun en atıl kategorilerinden biri olduğunu da söylemek zorundayım.
Siyasetin iyileştirilmesi sürecinin bir diğer unsuru hiç kuşkusuz çok alanlı eğitimdir. Ne yazık ki; ‘milli eğitim sistemi’ bunu sağlamaktan çok uzaktır. Bu anlamda sivil toplum kuruluşlarına eğitim alanında ciddi görevler düşüyor. Eğer yeni bir tarz-ı siyaset olacaksa, burada –hiç kuşkusuz sivil toplum anlayışı, bir ana faktör olarak yer alacak.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.