 
	Gürcan Banger
Sorun çözme tarzımız
Batıya özenmeye başladığımız dönemlerden bu yana, kendimizi kötüleyip aşağılamanın da sosyal ruhumuza yapışıp kaldığına hiç kuşku yok. İtalyancadan dilimize geçmiş ve “Türk’e özgü” anlamına gelen alaturka sözcüğüne bile düzensizlik, yöntemsizlik veya ilkellik anlamlarını yükleyerek kullandığımız zamanlar oluyor. Aslında yaşama olumlu veya olumsuz bakış, bir ölçüde sosyal kültürle yakından ilgili. Karamsar ruh haline sahip toplumlar, kavramları da olumsuz anlamlar içerecek biçimde değişikliğe uğratıyorlar.
Yaşadığımız toplumu oluşturan bireyler olarak sorunlar karşısındaki ilk yaklaşımımız, genelde sorunu kabul etmemek olur. Sorunu kendimize yakıştıramayız. Ama sorunun varlığını reddederek sorunun kendisini de ortadan kaldırdığımızı düşünürüz.
Bir sorunu ortadan kaldırmanın ilk yolu, onu görmezden gelmektir. Bu yaklaşıma kafayı devekuşu gibi kuma gömmek dendiğini bilirsiniz. Gözlerinizi kapattığınızda sorun da görünmez olur. Eğer bir başkası sorunun varlığı konusunda bizi uyarırsa, konuyu araştırıp durumu incelemek yerine böyle bir sorunun olmadığı itirazıyla hal yoluna gideriz.
Ortalamada araştırmacı bir yapımız olmadığından ve eğitim sistemimiz genel hatlarıyla araştırmaya yönlendirmediğinden sorunun gözle görünür hale gelmesini beklediğimiz pek çok örnek olay vardır. Sorun denen olgunun aslında bir buzdağı olduğunu, gözle görünmediği zamanlar da bile su altında büyük bir tehlike oluşturduğunu bir türlü anlamak istemeyiz. Duyuları kullanmak, bir sorunu kavramanın temel ama en basit yoludur. Bugünün sorunları ise akıl ve araştırma ile önceden fark edilmeyi ve daha ortaya çıkmadan önlem almayı gerektirir.
Sorun, sadece birey olarak bizi ilgilendiriyorsa sonuçlarına katlanmayı kabul edebiliriz. Ama sorun, bizim sorumlu olduğumuz bir makam veya görevle ilgiliyse ve başka kişi ve kurumların da zarar görmesine neden oluyorsa; bu durum, eleştiri alabileceğimiz ihtimalini doğurur. Hatta sorun yüzünden prestij veya makam kaybına da uğrayabiliriz. Böyle bir durumda karşılaşılan en yaygın tepkilerden biri, sorunun çoktan halledilmiş olduğunu iddia etmektir. Bu iddiaya ek olarak sorunun çoktan çözülmüş olduğuna dair kanıtlar bile sunulur. Kanıtlar arasında raporlar, istatistikler, değişik sayısal grafik ve tablolar önemli bir yer tutar. Sorunun halledilmiş olduğu tezi, tabii ki yalandır ama bilirsiniz, en iyi yalan sayılar ve istatistiklerle söylenir.
Bir sorunu halletmenin alaturka yollarından bir diğeri, bir sorumlu, kabahatli, suçlu ya da günah keçisi bulmaktır. Genelde bir kuruluşta orta veya alt düzey yöneticilerden biri, günah keçisi olarak kurban edildiğinde; gerçek problem çözülmemiş olsa bile sorun, uzunca bir süre için ortadan kalkmış olur.
Sorunu küllendirerek göz önünden çekilmesini sağlamak; normal olarak sorunun büyümesine, kronik hale gelmesine ve çözümsüzlük noktasına ulaşmasına neden olur. Günün birinde karşımıza bir kriz olarak gelir. Alaturka çözüm zihniyeti, bir sorunun kriz haline gelmeden çözülmeye kalkışılmasını gereksiz kaynak harcama olarak kabul eder. Bu nedenle sorunun çözümünden sorumlu olan kişi veya makam, kriz aşamasına kadar eyleme geçmez. Ekonomiden inşaat kalitesine, dış politikadan gündelik yaşama kadar her alanda bu tarzın izlerini görebilirsiniz.
Örgütsel öğrenme konusunda dünyanın önde gelen uzmanlarından olan Peter Senge’in bir sözü ile bitireyim: “Bugünün sorunları dünün çözümlerinden kaynaklanır.”
Bir tutam daha kişisel gelişim
31 Ekim 2025 Cuma 00:05Kişisel gelişim üzerine
30 Ekim 2025 Perşembe 00:05Değerleriyle Cumhuriyet
29 Ekim 2025 Çarşamba 00:05Değişimin müzik boyutu
28 Ekim 2025 Salı 00:05Ödüllü siyaset
27 Ekim 2025 Pazartesi 00:05Aşkın özü
25 Ekim 2025 Cumartesi 00:06Kavşaklar zinciri olarak yaşam
24 Ekim 2025 Cuma 00:05Yeni güne başlarken
23 Ekim 2025 Perşembe 00:05Yaşamdan ne umduğumuz…
22 Ekim 2025 Çarşamba 00:05Yaşama mutlu tutunmak
21 Ekim 2025 Salı 00:05 
					 
					 
					 
					 
					 
				 
				 
				