Sorun ve Çözüm

Bizimkine benzeyen toplum ve topluluklarda sorunların hatırlanması, akla gelmesi veya günden oluşturması için bir vesileye gerek duyulur. Çoğu zaman biriken sorunların bir sonucun olan felaketler hatırlatır yapılması gerekenleri… Bazen de bilinip söylenmeyenler, seçim zamanlarında dile gelir.

Özellikle siyasi seçimler yaklaştığında en çok kullandıklarımız arasında “sorun” sözcüğü seçkin bir yer alır. Çoğu zaman dile getirmediğimiz problemler birer birer ortalığa dökülmeye başlar. Seçim gündemden kalkana kadar pek çok sorun ve çözümünü tartışır ve ardından unuturuz.

“Sorunlar karşısında duygusal bir toplumuz” ifadesini, “Sorun çözmeyi bilmiyoruz” diye algılayabiliriz. Gerçekten sorun çözme yaklaşımlarımızı dikkatle incelediğimizde bu konuda pek başarılı olmadığımız açıkça görülür.

Sorunun kendini ortaya koymaya başladığı belirtileri pek dikkate almayız. Sorun oluştuktan sonra üstüne gitmekten çekiniriz. Çözüm için ilk aklımıza geldiği biçimde davranırız. Çözüme yönelik davranışımızın sonuçlarını saptamak üzere bir kâr-zarar analizi yapmayız. Sonunda da kendimize toz kondurmamak için sorun çözmede duygusal olduğumuzu söyleyerek konuyu bağlarız.

İnsan-makine sorunlarının ilginç bir yönü vardır. Eğer sorun, makine tarafında ise bu çözümü kolay bir problemdir. Makineyi onarırsınız; bu, mümkün değilse değiştirirsiniz. Çoğunlukla olduğu gibi sorun, sistemin insan tarafından ise çözüm, muhtemelen daha zor olacaktır. Çünkü insanın geliştirilmesi için çok daha fazla kaynağa ihtiyaç olacaktır.

İçinde insanın asal unsur olarak bulunduğu bir sorunun çözümünde birinci aşama, dinleme olmalıdır. Eğer soruna taraf olan çok sayıda kişi varsa tüm farklı bakış açılarını tarafsız bir anlayışla öğrenmek yararlıdır. Anlaşılanın, –emin olmak açısından– karşı sorularla doğrulanması gerekebilir. Özetle; iyi dinleme olmadan soruna doğru yaklaşmak mümkün değildir.

Her sorunun yapısında onu oluşturan bileşenler ve ilişkiler bulunur. Bu nedenle sorunu oluşturan parçaları ve bu parçalar arasındaki ilişkilerin iyi anlaşılması gerekir. Bu aşamaya araştırma veya analiz diyebiliriz.

Araştırmanın önemi şu gerçekten kaynaklanır. Sorunların nedenleri olarak iki ayrı kategori görülür: Görünür nedenler ve kaynak nedenler. Görünür nedenler üzerinde oynayarak ana sorunu ortadan kaldırmak mümkün değildir. Araştırmanın hedefi, sorunu oluşturan kaynak nedenleri bulmak olmalıdır. Ancak kaynak nedenlerin bulunup önem sırasına dizilmesinden sonra çözüme yönelmek gerekir.

Her sorunun paydaşları vardır. Bir sorun karşısında paydaşlar; sorunun çözümüne katılacak olanlar, sorunun çözümünden olumlu veya olumsuz etkilenenler olarak söylenebilir. Dolayısıyla yukarıda belirlenen kaynak nedenlerden hangilerine müdahale edileceği, paydaşların bu çözümden etkilenmeleri konusundaki kararla yakından ilgilidir. Örneğin motivasyon eksikliği nedeniyle başarılı olamayan bir personele bu sorununu aşması için izin vermek, onu olumlu yönde etkilerken başka çalışanlar tarafından –işlerinin artacağı düşüncesiyle– hoşnutsuzlukla karşılanabilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi