Buğrahan Doğangil - DUVAR

Buğrahan Doğangil - DUVAR

Yeni Türkiye’de Seçim Olmayacak Mı?

Öncelikle kendi soruma cevap vererek bu konudaki düşüncelerimi aktarmaya başlayayım.

Son gelişmelere baktığımızda “Evet, seçim olmayacak.” demek hiç yanlış olmaz. Çünkü mevcut sistem ve mevcut iktidarın siyaset üzerindeki baskıları göz önüne alındığında aslında siyasi partilerin varlığı da bugün pek bir anlam ifade etmiyor. Tek adamın kontrolünde olan rejimde siyasi baskılar bugünkü kadar sert olduğunda siyasi partilerin hareket kabiliyetleri her an azalıyor.

Yakın siyasi geçmişimize hakim olanlar veya o günlere birebir şahit olanlar 1980 Askeri Darbesi sonrası siyasi partilerin akıbetini çok net hatırlayacaktır. 12 Eylüldarbesiyle, ordu komutasının aldığı isimle Milli Güvenlik Konseyi, ilk iş olarak elbette siyasi faaliyetleri yasaklamıştı. 16 Ekim 1981’de ise tüm siyasi partiler kapatıldı ve mal varlıkları hazineye devredildi.

80 Darbesi sonrasında kapatılan siyasi partiler 1983 senesinde yeni isimlerle faaliyete başlamıştı. Ancak mevcut hükümetin tabiri ile “Yeni Türkiye”de bir daha yeni siyasi partiler kurulamayabilir, mevcut olanlar da 1980’deki gibi kapatılabilir.

Ekrem İmamoğlu’nun siyasetin hukuk üzerinde kurduğu tahakküm sonucu tutuklanması, İmamoğlu öncesi Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş gibi siyaseten güçlü isimlerin çeşitli bahaneler ile cezaevine gönderilmesi, CHP’li belediye başkanlarının terör ile iltisaklı gösterilerek tutuklanması ve belediyelere kayyum atanması vs. olaylar bana bu fikri verdi.

Tabii ki yalnızca bunlar da değil, geçtiğimiz birkaç gün içinde uzun zamandır görmediğim ancak genç yaşlarından beri siyaset içinde bulunduğunu bildiğim ve aktif siyasette önemli rol alan bir arkadaşım tüm partilerin kapatılabileceği sohbetini açtığında bana da çok mantıklı geldi. Yine bu sohbet sonrası birkaç farklı isimle de aynı düzlemde konuşmalar geçekleştirdik.

Dün ve bugün de hemen hemen tüm muhalif televizyon kanallarında bir daha seçim olmayacağını söyleyen senaryolar tartışılmaya başlandı.

Yani uzun lafın kısası herkes farkında ki işin şakası kalmadı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İmamoğlu hamlesi ile belli etti ki kendisine rakip olabilecek herkesi ekarte edecek. Kimseye karşısına çıkma şansı vermeyecek gibi görünüyor. Yarın bir gün adayımız örneğin Mansur Yavaş dese CHP, Yavaş’ın da 10 tane dosyası ortaya çıkar. Bunu artık inkar edemeyiz, bazen perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.

Bu denkleme baktığımızda Erdoğan’ın hiçbir siyasi partiye ihtiyacı olmadığı açık. Tamamen kendi kontrolünde olan siyasi düzlemde AKP dahil tüm siyasi partiler için kapatma kararı çıkarabilir Erdoğan. Parti fark etmeksizin kapatmanın yapılması bu olayın görece meşruiyetini artıracağı için Sayın Cumhurbaşkanımız tabiri caizse böyle bir “cinlik” yapabilir.

Vatandaş demokrasiye vurulacak bu öldürücü darbeye isyan ettiğinde Erdoğan, “Bakın kendi partimi bile kapattım. Bugün ülkenin bekası için bu hamlenin yapılması gerekiyor. Düşman çok, memleket elden gidiyor. OHAL ilan ediyorum.” diyebilir. “Yok canım o da olmaz!” demeyin, bugüne kadar o kadar da olmaz dediğimiz her şey oldu.

Bu öngörülerim umarım gerçekleşmez…

Çünkü böyle bir sivil darbe operasyonu Türkiye’yi 50 yıl geriye sürükler. 2025’te Avrupa’nın kapı komşusunda 100 küsür yıllık Cumhuriyet yıkılırsa siyasi ve ekonomik sonuçlar başta olmak üzere karşımıza çıkacak her sonuç bizi ziyadesiyle üzer. Ülke hiç görmediği kadar kötü bir dönem görebilir.

Bu satırları bile yazmak bana zül gelirken, bu olayların yaşanabileceğini düşünmek istemiyorum. O yüzden demokrasiye sahip çıkmak için var gücümüzle mücadele ediyoruz, etmek de zorundayız.

Asla pes etmeyin!

Herkese keyifli bir gün diliyorum, sevgiyle kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Buğrahan Doğangil - DUVAR Arşivi