
1-Murat TAŞKIN (BİZDEN SÖYLEMESİ)
Tıpkı bu ülkenin gerçeği gibi...
Survivor yarışmasını hepiniz biliyorsunuzdur şüphesiz.
Hani şu Acun Medya'nın yapmış olduğu ve Dominik Cumhuriyetinde bulunan iki adada çekimleri gerçekleştirilen yarışmayı.
Hani şu bizim çokbilmiş entelektüel bozuntularının, sanki diğer kanallarda yer alan programlar ve tartışmaların seviyesi çok iyiymiş gibi sürekli aşağıladıkları ve izleyenleri de sürekli küçüksedikleri Survivor yarışmasından bahsediyoruz.
Kim ne derse desin, kim ne şekilde aşağılarsa aşağılasın umurumuzda değil.
Denk geldiğinde seyrediyoruz yarışmayı.
Seviyesiz tartışma programlarından, sona nereye varacağı başından belli üçüncü sınıf dizilerden, Evlenme ve evlendirme gibi saçma sapan programlarından daha ilginç geldiği için izliyoruz.
İki ayrı grup, iki ayrı adada yaşıyor.
Üzerlerinde sadece giysileri var.
Adadan bulabildikleri sınırlı sayıda yiyecekleri yiyorlar.
Haftanın belirli günleri iki grup birbiriyle yarışıyor.
Kazanan grup o yarışın ödülü olan bir yiyeceği yeme olanağı buluyor.
Kazananın karnı doyuyor ama, kaybeden grup günlerce aç kalıyor.
Bu yüzden yarışmacılar, ödül kazandıklarında yemek yeseler de, çoğunlukla günleri aç geçiyor.
Sonuçta sürekli kilo kaybediyorlar.
Grupların birbirleriyle olan mücadelesinin yanı sıra, her iki grup içinde de ayrı bir mücadele var.
Aynı takımda olmalarına rağmen birbirleriyle anlaşamayan, birbirlerini hiç haz etmeyen ve sürekli kavga edenler bulunuyor.
İlginç olan...
Kaybedilen bir oyun sonrası yenilemeyen bir yemek, aynı takım içindeki kavgaları daha da tepeye çıkartıyor.
Kazanılan bir oyun sonrası yenilen yemek ise, takım içindeki oyuncuların birbirine karşı besledikleri tüm kin ve nefreti tamamen ortadan kaldırıyor.
Ta ki, yenilen yemeğin sindirilip, açlığın yeniden kendisini hissettirmeye başlamasına kadar.
Demek oluyor ki, insanı kötü yapan açlığın ta kendisi.
Demek oluyor ki, insanı iyi yapan tek şey tokluk.
Karnı tok insan mutlu insan oluveriyor bir anda.
Karınlar toksa, kin, nefret, düşmanlık, husumet'in zerresi kalmıyor ortada.
Tıpkı yaşadığımız hayat gibi.
Tıpkı bu ülkenin gerçeği gibi...
......
Şeker'de işçiler her gün 2 saat devlete bedava çalışıyor
Şeker Fabrikası 2000 yılında özelleştirme kapsamına alındı.
O tarihten itibaren Şeker sanayinde kara tablo da oluşturulmaya başlandı.
O yıllardan itibaren yeni işçi alımı yapılmadı fabrikaya.
2000 yılında var olan işçi sayısı, bugüne gelindiğinde üçte bir oranına düşürüldü.
Söz konusu işçi alımı hala yapılmıyor.
Geçici çalışanların çalışma süreleri de arttırılmıyor.
Kadro talepleri sürekli olarak geri çevriliyor.
Fabrikada 25-30 yıldır geçici olarak çalışan işçiler var.
Yine fabrikada asıl işi yapmalarına rağmen sözleşmeleri yenilenmeyen 17 yıllık çalışanlar var.
Kesinlikle kadroya alınmıyorlar.
Öte yandan...
Fabrikada iş bir hayli fazla.
Normalde iş olan fabrikaya işçi alınır ya, Şeker Fabrikası'nda tam tersine bir durum var.
İş çok ama işçi yok.
Amaç, çalışan sayısının yeterli düzeyin altında tutularak iş'in yapılmamasını sağlamak.
Böylece...
Kurumun iş yapamaz olduğunu gösterip, söz konusu kurumları özelleştirme kapsamına sokmak.
Devlet resmen bu kurumlardan kurtulmak istiyor.
Bu isteklerini doğrudan dile getiremedikleri için de, böylesine sistem akit bir yönteme başvuruyor.
Sendika yapılmak istenenin farkına varmış.
Hem bu senaryoyu deşifre etmek hem de önümüzdeki kampanya döneminde yaşanabilecek olumsuzluklara dikkat çekmek amacıyla, 1 ay süresince işçilerin günde 2 saat fazla çalışma yleminde bulunmasına karar vermiş.
Bu eylem uygulanıyor şu anda.
Şeker fabrikası işçileri, çalışan eksikliğini kapatmak ve işlerin yürümesini sağlamak adına her gün devlete 2 saat bedava çalışıyor.
Önceki gün Şeker iş sendikası şube başkanı Cengiz Ünder ile görüştük.
İşçilerin bedava çalışması ile ilgili eylemin bazı çevreler tarafından tepki gördüğünü söyledi önce.
Ardından da...
-"Ne yapalım yani. "Bir yandan iş çok işçi yok" diyoruz, diğer tarafta kendi söylediğimizle çelişecek şekilde işi mi yavaşlatalım? Böyle bir eylemle dikkat çekmek istedik, bunu da başardığımızı zannediyorum. Biz fabrikamızı seviyoruz. Umarız Devlet bu fabrikaları gözden çıkartmaz ve fabrikaların ihtiyacı olan çalışanların alımını biran önce gerçekleştirir" dedi.
......
Gereksiz buldum...
AK parti il başkanı Dündar Ünlü, Eskişehir'de açıklama yapan CHP İzmir milletvekili Atilla Sertel'e tepki gösterdi.
Kısaca "Sen kendi şehrine bak. Bu şehrin 3 tane CHP'li vekili var. Bir şey söylenecekse onlar söyler" dedi.
Bu çıkışı "AK parti il başkanı bir anlamda, CHP'li Eskişehir Milletvekillerinin hakkını savundu" yorumuyla değerlendirdik.
AK parti il başkanı Ünlü'ye söz konusu CHP'li 3 Eskişehir milletvekilinden herhangi bir tepki gelmemiş olmasını da "Galiba CHP'li Eskişehir vekilleri de Dündar Ünlü ile aynı fikirde?" yorumuyla verdik.
Bu iki yazının yayını sonrası aradı CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer.
AK parti il başkanı Dündar Ünlü ile karşılaştıkları her yerde nezaket gereği selamlaşıp tokalaştıklarını ve yine nezaket gereği birbirlerine hal hatır sorduklarını söyledi önce.
Ardından da...
-"Ancak, İzmir milletvekilimiz Atilla Sertel'in Eskişehir'de yaptığı açıklama ile ilgili sözlerini ve çıkmışını Greksiz buldum. Niye derseniz? Birincisi Atilla Sertel Eskişehirli ve Eskişehir'deki olup bitenleri yakından takip eden bir isim. İkincisi, bizler Milletvekili olarak sadece şehrimizin değil ülkenin vekilleriyiz ve herhangi bir şehirdeki konu ile ilgili yorumda bulunma durumumuz var. Üçüncü olarak da, stadyumlardan Atatürk isminin çıkartılması sadece Eskişehir'e özgü bir mesele olmayıp, birçok ilde yaşanan ve tartışma konusu olan bir mesele" dedi.