4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

KUVVETLER AYRILIĞI

           Kuvvetler ayrılığı (Yasama, yürütme,yargı),  devlet gücünün birbirinden ayrı organlara dağıtıldığı yönetim anlayışıdır. çağımızda, devlet niteliği kazanmış her toplumda, birbirinden farklı üç görev olduğu ve bunların birbirleri karşısında, bağımsız bir statüye sahip oldukları esasına dayanır.


           Yine çağımızda, demokratik ve çağdaş bir devlet,üç yetkiden oluşur. Bunlar 'Yasama, Yürütme ve Yargı'dır. Türkiye'de de sistem, bu üç güç üzerine kurulmuştur. Türkiye Cumhuriyeti de dünyada, üçlü sistemi, kabul eden ülkelerler arasındadır.


           Türkiye Cumhuriyeti Devlet Teşkilatı, kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun bir şekilde yapılanmıştır. 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarında, bu ilkeye uyulmuş; yasama, yürütme ve yargının, ayrı kuvvetler tarafından kullanılacağı belirtilmiştir.


            Eskişehir, Baro Başkanlarından, Sayın Rıza öZTEKİN’ le,  Anayasa değişikliği referandumundan önce yapmış olduğumuz bir görüşmede, “kuvvetler ayrılığı; devletin, üç ana fonksiyonunu (yasama, yürütme ve yargı) yerine getiren organların, tek bir kişinin elinde toplanmasını, engellemek üzere düşünülmüş bir sistemdir.” demişti.


             Anayasa değişikliğinin, gündemde olduğu günlerde,  Aydın Barosu Başkanı, Sayın  Gökhan BOZKURT göre ise “Bu bir anayasa değişikliği değil, yepyeni bir anayasa. Rejim değiştirilmek isteniyor. Kuvvetler birliği getirtilip, yargı bağımsızlığı ortadan kaldırılmak isteniyor. Bir ülkede, kuvvetler ayrılığı yoksa, yargı bağımsızlığından söz edilemez.”demişti.            


             Kuvvetler ayrılığı; devletin üç ana fonksiyonunu (yasama, yürütme ve yargı) yerine getiren organların, tek bir kişinin elinde toplanmasını, engellemek üzere, düşünülmüş bir sistemdir.


.           Kuvvetler ayrılığı doktrinin, en erken teorilerinden birini, John Locke’un yazılarında görüyoruz. Locke; yasama, yürütme ve konfederatif güç adını verdiği, üç temel gücün varlığından bahsetmiş, özellikle yasama ve yürütme gücünün, aynı elde toplanmamasını ve farklı makamlar tarafından kullanılması gerektiğini öne sürmüştür.


             Ancak; Locke’un doktrininde; yargının ayrı bir kuvvet olarak, tasavvur edildiğini göremiyoruz. Ona göre yargılama, yasamaya bağlı bir faaliyettir.


             Montesquieu’ya göre ise birincil kuvvet olan yasama, devletin genel iradesini temsil eder; bu sıfatla kanunları yapar, değiştirir, kaldırır. Genel iradenin yürütülmesi yürütmenin işlevidir; yürütme gücü, bu görevi yerine getirmek üzere, savaş ve barışa karar verir.


           . Devletin, üçüncü temel işlevi ise mahkemeler tarafından, yerine getirilen yargıdır. Yargı kuvveti, suçluları cezalandırır ve kişiler arasındaki uyuşmazlıkları çözer.


              Bu çizgideki evrim, ilk olarak, İngiltere’de başlamış ve kanun yapma gücünün tedricen mutlak monarktan parlamentoya, geçmesiyle neticelenmiştir. Bu anlamda, İngiliz parlamentosu parlamentoların en eskisidir.


             Kuvvetler ayrılığına, Fransız Bildirisinde de yer verilmiştir, 16. maddesinde “İnsan haklarının korunmadığı ve kuvvetler ayrılığının sağlanmadığı toplumlar, asla bir anayasaya sahip değillerdir.” şeklindeki ifade ile anayasanın, temel işlevinin devletin anayasallığını sağlamak olduğu açıkça ortaya koyulmuştur.


             ülkemizde, gerçekleştirilen başkanlık sistemi İSE  hukuk adamlarımızdan eleştiri de aldı. Nitekim  Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı  Sayın Sabih KANADOĞLU, “Tüm güçler, tek elde toplanarak demokrasi yok edilmektedir. Kaldı ki sayın cumhurbaşkanı da bu yasa ile bütün güçlerin tek elde toplandığını açıklamıştır.” dedi.


           Bugün kuvvetler ayrılığı, iki boyutta karşımıza çıkmaktadır. Fonksiyonel (işlevsel) kuvvetler ayrılığı denilen biçiminde; yasama, yürütme ve yargının yetki taksimi çerçevesinde belirli bir fonksiyonu yatay düzeyde üstlenmesidir. .Buna yatay kuvvetler ayrılığı da deniliyor.


             Bu sistem, ABD’de,  uygulama alanı bulmuş olup, başkanlık sistemi olarak adlandırılmaktadır. Yumuşak kuvvetler ayrılığının, uygulanması halinde de parlamenter sistem söz konusudur.


          Türkiye Cumhuriyeti Devlet Teşkilatı, kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun bir şekilde yapılanmıştır. 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarında, bu ilkeye uyulmuş; yasama, yürütme ve yargının ayrı kuvvetler tarafından kullanılacağı belirtilmiştir.


           Ancak Anayasaya rağmen, Kuvvetler ayrılığı, arzu edilen bir şekilde çok partili dönmede uygulanmamıştır.


             Başkanlık sistemi hakkında  ünlü hukukcumuz Sayın KANADOĞLU,”, Yasanın 8. maddesine göre, yürütme yetkisi' Cumhurbaşkanına aittir. Yasama bütçe hazırlama ve denetim yetkileri budanmış yasama gücü tek ele devredilmiştir.” demişti.


             Oysa Cumhurbaşkanı  Sayın ERDOĞAN: “Yasamanın, yürütmenin ve yargının bağımsız çalışması, 'devletin başı' misyonu etrafında birlikte hareket etmelerine mani değildir. Sadece yürütmenin değil, devletin de başı olan, Cumhurbaşkanı, kuvvetler ayrılığı için tehdit değil birleştirici güçtür” demişti.


           Demokratik bir yönetimin, baskı rejimine dönüşmemesi için, yasama, yürütme ve yargı organları arasındaki denge oldukça önemlidir.  O nedenle de ülkemizde, kuvvetler yarılığı, eksiksiz uygulanmalıdır. Zira bir rejimde, kuvvetler ayrılığı olmadan asla demokrasiden bahsedilemez.


           Ayrıca Montesquieu’nün söylediği gibi, yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin, tek elde toplandığı bir sistemde, hiçbir şekilde hürriyet olmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi