19 Mayıs

Bugün 19 Mayıs. 1919’da Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlatan olan Mustafa Kemal liderliğinde 18 kişilik bir heyetin İstanbul’dan Samsun’a ulaştığı tarihin 103’üncü yıldönümü… Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlanan 19 Mayıs, başta Mustafa Kemal’in kendisinin de Nutuk’ta ifade ettiği gibi; tarihçiler tarafından Türkiye Cumhuriyeti tarihinin kuruluşa giden yolda ilk adımı olarak kabul ediliyor. Kutlu olsun.

Bugünkü köşe yazıma başlarken; günün önemini hatırlayarak 19 Mayıs hakkında yazmak istedim. Ama doğrusu, artık sıradanlaşmış kalıplarla bir hamaset cümleleri manzumesi de oluşturmak istemedim. Bu nedenle bir yandan düşünmeye çalışırken, kütüphanemde konuyla ilgili birkaç kitap karıştırdım. Hızla aramak istediklerim konusunda – doğru bilgi kadar dezenformasyon kaynağı olduğunu da bildiğim – Internet ortamında küçük aramalar yaptım. Sanal kütüphanelerden makaleler okudum. 19 Mayıs diyerek başlayan tarihsel döneme ilişkin ne denli değişik olaylar, görüşler ve yaklaşımlar olduğunu bir kez daha gördüm. Bazı bilgilerimi tazelerken, bana göre kimi yeni sayılabilecek konularda bilgilendim. Ama bir kez daha emin oldum ki; başta yakın tarihimiz olmak üzere gün ışığına çıkarmamız ve bilgi dağarcığımıza katmamız gereken çok fazla konu var.

Sözüm konunun uzmanları için meclisten dışarı; ne yazık ki, tarihi, tarihimizi bugünün gerçeklerini doğru anlayacak ve geleceği doğru öngörecek ölçüde bilmiyoruz. Bir diğer ilginç nokta ise tarihin bildiğimiz kadarının objektif gerçeklere ne ölçüde dayalı olup olmadığı… Anadolu’nun tarihi, çoğu kez iyi niyetli olduğu kuşkulu siyasal manipülasyonlara alet ediliyor.

İnsanlığın ekonomik ve sosyal tarihi, zaman zaman oluşan kırılmalara rağmen bir süreklilik gösteriyor. Bu ülkenin ve toplumun tarihi de öyle… Bugün açıklamakta zorlandığımız bazı olayların öncülleri, tarihin muhtemelen bilmediğimiz derinliklerinde yer alıyor. Tarihi değişik kaynaklardan ve farklı bakış açılarıyla okuyup değişik düşünsel oluşumlara sahip kişilerle tartıştığımızda; açıklamayı istediğimiz gerçeklere biraz daha yaklaşmış oluyoruz. Tarihi doğru öğrenmeye zaman ayıralım.

Bu topraklarda yaşayan halk, bağımsızlığı ve egemenliği zorlu bir kurtuluş süreci sonunda canı karşılığında elde etmiştir. Ulusal kurtuluş, önderi Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte milletin doğrudan kendisine ait olan bir projedir. Ulusal kurtuluşun sahibi, bizzat milletin kendisidir. Dolayısıyla bu projenin sahibi ne ‘bizimkilerdir’ ne de ‘ötekilerdir’.

Osmanlı’nın bir sona doğru yaklaştığı yılları okumanın ilginç araçlarından biri, yabancı veya yerli seyyahlar tarafından yazılmış gezi notlarıdır. Bu seyahatnameler, Anadolu’nun yaşadığı yoksulluğun ve sosyo–ekonomik sorunların belgeleri gibidir. Genelde Osmanlı’nın şaşaalı saray tarihi ile Anadolu’nun yoksulluk, hastalık ve zulümle yaşanan tarihi birbirine karıştırılır. Anadolu’nun sakinleri, ulusal kurutuluş yıllarında bir yandan çok ağır koşullar altında yaşarken, diğer yandan da üstün güçteki düşmanla savaşmak zorunda kalmışlardır. Daha da önemlisi; onların içinde bulunduğu bu sefil durumlarının birincil sorumlusu da kendileri değildir.

19 Mayısların bize defalarca hatırlatması gereken manzara bu olmalıdır. Ulusal kurtuluş süreci, bu yoksul ama ülkesinin kıymetini bilen insanları zorluk ve sıkıntı olarak ifade edilebilecek durumlarından çağdaş yaşam şartlarına yükseltmeyi hedeflemiştir. Ulusal bayramların arkasındaki mantık, bu ülke vatandaşlarının insanca koşullarda yaşayabilmeleri olmuştur. Ulusal kurtuluşun gerçeği, dün böyleydi; bugün de böyle olmalıdır. Bugünü anlamak ve çağdaş geleceği kurmak için bunu anlamak, bilmek zorundayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi