Bilumum Medya Üzerine

Sosyal medyada, kent ölçeğinde ‘yandaş basın’ ve ‘maaşlı gazeteciler’ üzerine bir dizi itham edici iletinin döndüğü şu günlerde medya konusunu hatırlamakta yarar var. Sözcük anlamı farklı olmasına rağmen medya sözcüğü ile günlük konuşmada görsel ve yazılı basın kastediliyor. Bir de İnternetin yükselişi ile ivme ve yaygınlık kazanan çeşitli platformlarıyla sosyal medya var. Ülkemizde medyanın etki alanı giderek büyüyor. Özellikle özel TV ve radyoların çıktığı dönem hatırlanırsa; toplumumuzun ‘medya baskınına’ yapısal, sosyal ve kültürel yönlerden hazırlıksız yakalandığı da söylenebilir.

Türkiye, 20’nci Yüzyılın ortalarında başlayan sosyal göç ile birlikte bir kimlik değiştirme dönemine girdi. Kentli kimlik tam olarak oluşamadan dışa açılma ile birlikte toplum, medyanın etki alanına girdi. Eğitim gibi süreçlerin bireyler üzerinde etkisi azalırken medya, –yandaş havuzun da ek çabalarıyla– toplum açısından adeta bir ‘dezenformatif okul’ oldu.

Sonuçta medya da gördüğü ilginin verdiği cesaretle haber alma ve iletme görevlerinin ötesine geçerek yargı ve yürütmenin bir parçası gibi davranmaya başladı. Reality show gibi programların, gazetelerde yer alan ‘dosyaların’ arkasındaki mantık budur. Medyanın bir ‘okul’ gibi halkı etkilemesinin doğrulandığı alanlardan bir diğeri de bu sektörde yer alan farklı kimliklerdeki isimlerin terörün hedefi haline gelmeleridir.

Sosyal göçün özellikle hızlandığı son 40 yıldaki manzaraya bakarsak; medyanın güçlenmesi yanında Cumhuriyet’in resmi ideolojisinden uzaklaşılması, eğitim sistemteminin çökmesi, geleneksel aile sisteminin bozulmaya başlaması gibi gözlemleri yapabiliriz. Yine bu dönem küreselleşmenin yarattığı yüksek tüketim eğilimi gibi etkilerin yükseldiği bir zaman dilimine denk düşer.

Kentlerde rantın artması, sistemi hukuku uygulamakta zorlanması aynı dönemde adaletin uygulanması ve bölüşüm açılarından yeni yapıların ortaya çıkmasına neden oldu. Bu, sosyal sistemin mafyalaşmasıdır. Bazı zamanlarda mafyavari kuruluşların ve ilişkiler ile kayıt dışı yaşamın arttığını görüyoruz.

Gene benzeri dönemlerde medya-mafya işbirliği olasılıkları ve dayanışmasının etki alanlarının giderek büyüdüğünü gözlüyoruz. Büyüyen bu güç, devlete karşı çekim gücü yüksek yeni bir güç odağı ve yeni bir yaşam alternatifi oluşturuyor. Bu gücün etkisiyle TV kanallarında mafya ve yaşa dışı yaşamı anlatan dizilerinin özendiriciliği de artıyor.

Bu savın örneklerini ihalelerden spor faaliyetlerine kadar pek çok alanda görüyoruz. Sahte içkiden spor üzerine kurgulanmış bahis oyunlarına kadar kolay para kazanılabilecek her alanda bu tezin doğrulandığını görüyoruz. Ülkede çıkınını çuval dolusu zenginlik yapabilenler, sosyal yaşamın yüksek kademelerinde de dikkati çekiyor.

Ne yazık ki; bu hukuk dışı unsur ve faaliyetlerle mücadele edebilmek için henüz demokrasi geleneği yeterince yerleşik değil. Sivil toplum güçleri, ne yazık ki çok zayıf... Çoğu zaman manipülatif etkilerle yanlış yönlendirildiği de oluyor. Siyaset, rant beklentileri ve ‘sel önünden odun kapmak’ yarışı haline dönmüş. Topluma öncülük etmesi gereken güçler de ya çok zayıf ya da yeterli birikime sahip değiller.

Medya ile başlamıştım. Onunla bitireyim. Hukuk sisteminden yeterli özveriyi göremeyen toplum, sorunlarının çözülmesinde medyanın katkı koyabileceğini düşünüyor. Dolayısıyla medya hukukun ve insan haklarının savunucusu imiş gibi bir yanılsama yaratıyor. Aslında medyanın arkasındaki güçlerin önce reyting (tiraj) sonra da rant dışında bir bekledikleri yok. Bireyler de buna ‘like (beğeni)’ alma merakıyla dâhil oluyor –hatta dâhil ediliyor. Demokratik özellikleri ve birey kimliği yeterince gelişmemiş bir toplumda medyayı demokrat sanmak, yapılabilecek en ciddi hatalardan biri olmayı sürdürüyor. Mevcut durum, çok büyük oranda böyle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi