Hukuk, hak, özgürlük, yasa

İtiraf etmeliyim ki; hukuktan söz edildiğinde; ilk olarak aklıma “bilmem kaç sayılı kanun” ya da “bilmem ne tarihli yönetmelik” diye konuşmaya başlayan kişiler gelir. O kadar çok kanun sayılarından ve tarihlerden söz ederler ki, hukuktan nefret edesim gelir. Belki de pek çoğumuz benimki gibi önyargılar nedeniyle bazı konu ve kavramlardan uzak durmayı tercih ediyoruz.

Kendinize sorun lütfen: Hukuk nedir? Her gün duyduğumuz, belki de kullandığımız bu kavramın tanımı ve içeriği hakkında ne biliyoruz? Çoğu zaman anlamını tam olarak kavramadan kullandığımız kavramlardan bir diğerinin hukuk olduğunu şaşırarak görebilirsiniz.

Hukuk, bireyler ve onların oluşturduğu toplumla ilgili bir kavramdır. İnsanların topluluklar olarak birlikte yaşama durumları ortaya çıktıktan sonra gündeme gelmiş. Bu nedenle basitçe söylendiğinde sosyal yaşamda adaleti sağlama fonksiyonunu tanımlamak üzere üretilmiş. Genel kabul görmüş bir tanım yapmaya çalışırsak; hukuk, toplumun gene yararını ve iyiliği ile onu oluşturan kişi ve kurumlar arasında adaleti sağlamak üzere konulmuş ve devlet gücüyle desteklenen hak, kural ve kanunlar bütünüdür.

Hukuk, Arapçada hak sözcüğü ile ilişkilendirilir. Hem hukuk sözcüğünün dilsel temeli hem de tanımı içinde hak sözcüğünün geçmesi nedeniyle bu kavrama özel ilgi göstermek gerekir. Hak; toplumu oluşturan diğer unsurların kendi tercihlerini yaşama biçimine müdahale etmeden bireyin kendi yaşamını belirleme ve yön verme özgürlüğüdür. Hakkın kullanımını –yaşama geçirilmesini– etkileyen unsurlar başta devlet olmak üzere diğer kişi ve kuruluşlardır.

Hak sözcüğünün tanımlanmasında dikkati çeken bir diğer kavram ise özgürlük olmakta… Demokrasinin yeterince gelişemediği toplumlarda pek çok sosyal sorunun kaynağını da bu kavram oluşturuyor. Özgürlük, kişinin veya kuruluşun kendi dışındaki unsur ve etkilerden bağımsız olarak kendi iradesine, düşüncesine veya tercihlerine dayanarak karar vermesi durumudur. İşte; sorun tam da bu tanımın ifade ettiği içerikte oluşmakta…

Toplumda çatışan ve çelişen beklentiler, istekler ve çıkarlar var. Bu nedenle herkesin sınırsızca özgür olması, adaletin sağlanamaması sonucunu getiriyor. Sınırsız özgürlük talebinin, çatışan ve çelişen çıkarlar nedeniyle yerine gelmesi mümkün değil. Bu noktada önümüzde iki yol var: Ya başkalarının çıkarlarına zarar vermemek için ya kişinin yapabileceklerini ya da yapamayacaklarını tanımlayacağız. Kişinin yapabileceklerini yasal tanım ve kurallar manzumesi altına alırsak buna “pozitif hukuk” adı veriliyor. Eğer kişinin yapamayacaklarını yasalar olarak düzenlersek buna da “negatif hukuk” deniyor. Dolayısıyla özgürlükleri ve hakları da negatif ve pozitif olarak ayırt etmek mümkün…

Ülkemizde geçerli olan, pozitif hukuk anlayışıdır. Bu nedenle başta anayasada olmak üzere her yasa ve yönetmelikte kişi ve kuruluşların nasıl davranması gerektiği –hak ve özgürlüklerini nasıl kullanabilecekleri– çok ayrıntılı biçimde tanımlanmaya çalışılır. Vatandaşlara, ekonomik işletmelere, siyasal partilere ve sivil toplum kuruluşlarına soluk alacak imkân bırakmayan tarz, bu pozitif hukuk anlayışında kendisini gösterir. Dolayısıyla bu anlayış egemen olduğu sürece yeni ve açılımcı bir anayasa yapmanın şartları da oluşamıyor.

Özetle; toplumumuzun hukuk konusundaki algısını pozitiften negatife çevirmesi gerekiyor. Bu değişim, yasal mevzuatı da daha basit, daha kolay anlaşılır, daha kapsamlı ve daha özgürlükçü hale getirecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi