İnsanın Yarattığı Kentsel Kirlilik

Kent içinde cadde ve sokaklarda dikkatimi çeken kirlilik kaynaklarının başında bir sosyal saygısızlık örneği olarak her yere atılmış sigara izmaritleri geliyor. Bu konu öyle bir noktaya gelmiş ki, belediyelerin temizlik görevlileri bu kirliliği ortadan kaldırmaya yeterli olamıyor. İçecek şişeleri ve kutuları kirliliğin başka bir boyutunu oluşturuyor. Cam şişe kırıklarının eşlik ettiği dört bir yana savrulmuş atıştırmalık yiyecek ve boş sigara paketlerini de bu listeye eklemem gerekiyor. Yazılarla kirletilmiş bina duvarları bu kirliliğe eşlik ediyor. İçki miktarı ile dayanıklılık sınırı arasında ilişki kuramayanları yarattıkları pisliğe ise tahammül etmek mümkün değil. Kentsel kirliliğin ortadan kaldırılması konusunda ise ciddi bir girişime tanık olduğumu söyleyemem.

Kentteki kirlilik ve hijyen sorunu yukarıda saydıklarımdan ibaret değil. Kentte daha fazla ‘kullanılmamış’ arsa olduğu zamanlarda boş arsaya bakan bina duvarlarında sıkça ilginç yazılar görürdük. Şimdilerde ise muhtemelen kent merkezinde fazla ‘kullanılmamış’ arsa kalmadığından ya da boş arsalar perdeyle kapatıldığı için görmüyoruz. Ama bu yazılardaki problemin baş aktörü olan bazı ‘eşekler’, duvar veya ağaç diplerine işemeye devam ediyorlar.

Geçmişte bir de çöp konusu vardı. Sahipsiz bulunan her duvar dibine çöpleri döküvermek alışkanlığında olanlarımızı hatırlasınız. Sonra çöp poşeti icat oldu, belli oranda sorunumuzu çözdük. Hala çöpü getirip sokağın ortasına dökenler yok değil.

Geçmiş tarihte duyarlı bir komşum anlatmıştı yanıbaşımızdaki apartmanın 7’nci katından dolu çöp poşetini aşağı atan kişiyi… Bunu neden yaptığı konusunu sorup kendisini uyardığında çöpü atan kişi, “Ne yani; 7 kat aşağı mı inseydim” demiş. Ben de komşumu teselli etmiştim şaka yollu: “Üzülme komşu; hiç değilse adam çöpü poşete koymuş. Ya başından aşağı boca etseydi…”

Bu sevimsiz konu nereden aklıma geldi; anlatayım. Örneğin sabahın erken saatlerinde boş olunca sokak, cadde ve kaldırımların bir tükürük hokkasına döndüğünü daha iyi fark ediyorsunuz. Malum pisliklerden bir tanesinin üzerine yanlışlıkla basmamak için de sekerek yürümek zorunda kalıyorsunuz. (Yerel yöneticilerimiz sabahın erken saatlerinde kendi bölgelerinde yürüyüş yapmayı tercih etseler çok yönlü kirliliği kolayca bizzat görebilirler.) Abarttığımı düşünüyorsanız yürürken bu konuya dikkat etmenizi öneririm. Ülkenin halı altına süpürülmüş Covid-19 türevleri ve yeni nesil grip ile boğuştuğu şu günlerde hangi tür mikropları, virüsleri ve hastalıkları evlerimize taşıma riskini yaşadığımızı daha iyi fark edeceksiniz. Eğitim kurumlarımızla kent yöneticilerimizin kendini bilmezleri sokağa tükürmemeleri konusunda ciddi düzeyde eğitip uyarmaları gerekiyor.

Bu konular aklıma yer edince daha başka “nice marifetlerimiz var acaba” dercesine biraz araştırıp biraz da kafamı yordum. İşte size tanıdık örnekler…

Yediği çikolatanın kâğıdını, içtiği suyun pet şişesini rasgele ortalığa atmak, sigaranın izmaritini rasgele sokağa savurmak en yaygın davranışlar arasında. Hele ki, okul önlerinin birer ‘çöplük mekânı’ halinde olduğunu hatırlarsanız, okulda verilen eğitimin yurttaş olma yönünde fazla işe yaramadığını görürsünüz. Bu okullardan bazıları temizlik ve düzen konusunda madalya veya ödül bile almış olabilirler.

Kişisel gözlemim, okulda bir teftiş veya yönetcilerin katıldığı bir tören olduğunda ortalığın özenle temizlendiği yönünde. Çocuklarımızın hijyen konusunda daha bilgili ve uygulayıcı olmaları yerine ‘dostlar alışverişte’ görsün modelini tercih etmeyi sürdürüyoruz.

Parmakla burun karıştırmak, kül tablasını sokağa dökmek, kürdanla göstere göstere dişini karıştırmak, sokakta yüksek sesle ve küfrederek konuşmak, köpeğine dışkısını kamuya ait park ve bahçelere yaptırmak neredeyse genlerimize kodlanmış bazı kötü alışkanlıklar... Bu sevimsizliklerin yaygınlaşmaya devam ettiğini dikkate alırsak, birlikte sosyal yaşamı öğreten mekanizmalarımızda bir sorun olduğu ortada. Öyle anlaşılıyor ki; geçmişte ailede öğrendiğimiz görgü kurallarını, artık okullarımızda da genç insanlara aktaramıyoruz.

Toplu taşıma araçlarına binme ıstırabını yaşamak için yaz aylarını yaşamak gerekmiyor. Sanırım otobüste, tramvayda veya asansörde soğan, sarımsak ve ter arası bir korkunç kokuya sahip olan o kişi de en son ne zaman bedenini temizleme ihtiyacı hissettiğini bilmiyordur.

Güya bir çağdaş kentte yaşıyoruz, değil mi? Bir duvar yazısı ile bitireyim: “Kenti kirletmeyi kendine yakıştıran ‘eşektir’.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Gürcan Banger Arşivi