
Gürcan Banger
Kendini Görmek
Korku, bardağın boş ve dolu yanını görmek gibidir. Kişiyi disipline edebildiği gibi gelişimin önünde bir engel olarak da durur. Olağandışı bir olumsuz durumla karşılaştığımızda genellikle korkarız. Korktuğumuzu hissederiz. Ama öyle korkularımız vardır ki, adeta yapışmıştır karakterimize. Bu tür korkuların ayırdına varmak son derece zordur.
Karakterimizin doğal bir parçası haline gelmiş olan korkularımızın kendini en iyi ifade ettiği anlar yeni başlangıçlardır. Ne zaman yeni bir mücadeleye adım atsanız, bu korkular insanın ayaklarına zincir, gözlerine bağ, diline acı olur. Kişiyi hareketsiz hale getirir. Çoğu zaman kişiyi hareketten engelleyenin ne olduğunu kavramak da hiç kolay değildir.
Kanımca; kaç tane insan varsa o sayıda kural vardır. Korkular da böyledir. Herkesin korku algısı ve korku eşiği farklıdır. Bir kişi için ciddi öneme sahip bir korku algısı, bir başkası tarafından dikkate bile alınmayabilir.
Geçmiş tarihte; sponsorluk desteği amacıyla sunuş yapan genç bir üniversite öğrencisinin, başarısız olma korkusuyla heyecandan titrediğini gözlemiştim. Neden böyle olduğunu sorduğumda, o sırada sunuyu izleyen topluluk gibi önemli insanlarla her zaman birarada olmadığını söyledi. Gerçekten bazı kişiler için küçük de olsa bir topluluk karşısında konuşmak korkutucu olabiliyor. Korkuları yüzünden çok sıradan etkinliklerden bile kaçınan insanları siz de tanırsınız.
Bazen korkular, fırsatları kaçırmak için ‘iyi’ vesilelerdir. Korku ile girişimde bulunmaktan kaçınarak veya kuşku nedeniyle doğru adımı atamayarak ciddi fırsatları teptiğimizin farkına bile varamayabiliriz. Bu, çok yaygın bir durumdur.
Çoğu zaman heyecan veren işler yapmakla korku birbirine karıştırılır. Diğer yandan son derece olağan karşılamamız gereken korkularımız da olabilir. Bir kişinin, sevdiklerini yitirmekten korkması kadar olağan ne olabilir! Ama korku, kişinin özgür yaşamının önünde engeller oluşturuyorsa bununla ilgili önemler almak bir zorunluluk haline gelir.
Korku, yüzme bilmeyen insanın denize ilk adımı atmasıdır. Çünkü korku ifadesi, insanın tanımlı güvenlik bölgesinin dışına çıkmakta olduğunun işaretidir. Böyle bir durumda korku, bir yandan dikkatli olmak konusunda iyi bir ders oluştururken, diğer yandan da aklın ve duyguların önünde engel görevini yerine getirebilir.
Uzun süre evde kafeste muhabbet kuşları besledim. Zaman zaman uçma ihtiyaçlarını gidermeleri için pek çok meraklının yaptığı gibi kafesin kapısını açar, evde dolaşmalarını sağlardım. Eğer kuşlar evdeki yaşama alışkın değillerse onları tekrar kafese sokmak son derece zor ve uğraştırıcıdır. Yeniden kafese girmek istemezler. Onlar için güvenlik bölgesi kafesin dışıdır çünkü.
Beslediğim çok sayıda muhabbet kuşu arasında bir tanesi farklıydı. Onu yakalamak için kovaladığımda kafesine kaçardı. Sanırım, onun için güvenlik bölgesi kafesiydi. İşte, bazı insanlar da böyledir. Korku ile karşılaştıklarında hızla kendi güvenlik bölgelerine geri dönerler. Ama her kaçış, bir sonraki özgürlük eylemini daha sıkıntılı hale getirir. Bir süre sonra korkular kanıksanır ve özgürlük hayalleri biter. Ölüm, kafeste olur.
Eğer yapmakta çekince duyduğumuz eylemler varsa bunları sorgulamamız gerekiyor. Kaçındıklarımızın arkasında yüzleşmediğimiz korkularımız olma ihtimali yüksektir. Akılla denetlenmiş korkusuz bir dünya, kafeste yaşamaktan her zaman çok daha iyidir.