
Gürcan Banger
Kerameti Kendinden Menkul
Zamanın birinde bir arkadaşımla sohbet ediyoruz. ‘Nev’i şahsına münhasır’, ‘kerameti kendinden menkul’ büyüklerimizden söz ediyoruz. Hani şu okumaz – yazmaz olanlardan… Dünya bilgeliğini üzerlerine nereden geldiği bilinmeyen bir elbise gibi giyivermiş zevattan… Akşam yatıp sabah bilinmeyeni hissi kablelvuku ile bilinir yapıveren aklı evvellerden… Malumatfuruş olmak için okumaya, danışmaya, tavsiye almaya ve başkaları ile birlikte istişare etmeye ihtiyacı olmayanlardan…
İnsanlarla birlikteliklerimiz çeşitli amaçlara yönelik olarak değişik biçimlerde gerçekleşebilir. Bir ekonomik amaca yönelik olarak birlikte çalıştıklarımız, bir sivil toplum hedefini veya siyasal vizyonu gerçekleştirmek üzere paylaştığımız kişiler olabilir. Bazı insanlar ise çok yakından mesafeliye doğru değişik düzeylerde arkadaşlarımızdır.
Tüm bu ilişki türlerinde bir noktayı önemsemek gerektiği kanaatindeyim. Öncelikle bir kişinin kendisini değişime ve gelişime açık hale getirmesi gerekiyor. Değişmemeyi (kendiyle yetinmeyi veya ataleti) bir davranış modeli haline getirmiş bir kişinin, türü ne olursa olsun bir ortak yaşamda veya birlikte çalışmada başarılı olmayacağı inancındayım.
Kişisel değişim ve gelişim, öncelikle bir niyettir. Hatta iyi niyettir. Ama niyet, işin başlangıcından öteye gitmez. Değişim için bilinçle ve farkındalıkla zaman, emek ve kaynak harcamak gerekir. Olumluluk da kaçınılmazdır. Okumak, dinlemek, önyargısızca tartışmak, tarafsız olarak görmeye - algılamaya çalışmak ve dersler çıkarmak gereklidir. Bilinçli emek olmadan kişi, olsa olsa ‘kerameti kendinden menkul bir lafazan’ olur.
Birlikte çalışmayı düşündüğüm kişilerde ilk gözlediğim unsur, kendini değiştirmeye ve geliştirmeye eğilimli ve istekli olup olmadığıdır. İnsan kendisiyle barışık ve kendi başına mutlu olabilir. Bunu saygı ile karşılarım. Ama kişi kendini dışarıya kapatarak yeterli buluyorsa veya kişisel değişim ve gelişim ihtiyacının yaşamsal sürekliliğinin farkında değilse, buna –kendi adıma– onay veremem. Böyle kapalı ve içe dönük, değişim ve gelişim ihtiyacı duymayan (kendi ataletinden fazlasıyla ‘mutlu’) bir kişi ile birlikte çalışmak istemem.
Hani bir söz vardır. “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” der. Bu söyleyişten kasıt, aynı konuda veya aynı bakış açısında takılıp kalmış olanların durumunun vurgulanmasıdır. Sıklıkla söylediğim gibi; kişi, siyahı ve beyazı birlikte kavrar. Çünkü insanın öğrenme modeli, karşılaştırmalar üzerine kurulmuştur. Sadece belli bir konuya sıkışıp kalmış veya belli bir dünya görüşünün dışındaki fikirlerin öğrenilmesine kendisini kapatmış kişilerdeki yüzeyselliği ve sığlığı bilirsiniz.
Herkesin farklı bir dünya görüşü olabilir. Bu farklı görüşlerin öğrenilmesi, kişinin bakışını veya vizyonunu değiştirmesi anlamına gelmez. Önemli olan, insanın öğrenme modeline uygun bir biçimde karşılaştırmalar yapabilecek verilere sahip olması ve bu yönlü yeteneğini geliştirmesidir. Bu yeteneğin kişisel düzeyde gelişimi; bireyin katılım, paylaşım, farklı kültür ve kimliklere saygı ve demokratiklik özelliklerini de geliştirecektir. Kişinin kendisini belli bir görüşün içine hapsetmesi, yukarıdaki nitelikleri edinmemesi için yeterli bir nedendir.
Kişisel değişim ve gelişimden söz ettiğimde; piyasada sıklıkla bulunan kitaplardan veya bazı metafizik yöntemler uygulamaya çalışan ‘çağdaş şıhlardan, yeni nesil büyücülerden’ söz etmiyorum. Batı kaynaklı bazı yazar ve uygulamacılarının insanı bir makine gibi algılarken, metafizik yönelimli olanların ise gerçek dünyaya yabancılaşma yarattıklarını farkındayım. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kişisel gelişimin bu köklerden kaynaklanan ciddi sorunları var. Çünkü kişisel değişim ve gelişim sadece kişisel bir konu değil; toplumla ve zamanın ruhu ile yakından ilgisi var. Hegel’in dediği gibi “Her insan, kendi çağının çocuğudur.”