Medeniyetsizliğin bin türlüsü

Medeniyet bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü demektir. Kişi olarak alındığında; medeni sözcüğü ise kültürlü, eğitimli, görgü kurallarına uyan kimse anlamına gelir.

Eğer iyi insan olma özelliğinden zayıf ve eksik nasiplenme diye bir olgu varsa, buna günlük dilde ‘medeniyetsizlik’ demek yanlış olmaz. Eğer ‘medeniyetsizlik’ diye bir olgu mevcutsa ve bunun ‘bin türlüsü’ varsa hiç kuşkusuz, bunların tümünde saygı, hoşgörü ve empati zafiyeti var demektir.

Ne çok okuyarak ne de çok yaşayarak iyi insan olunabilir; olsa olsa ‘okumuş’ veya ‘çok yaşamış’ olunur. İyi insan olmak için okuduğundan ve yaşadığından, yaşadığının başarılısından ve başarısızından olumlu dersler çıkarmak gerekir. Bu dersleri de zihnin tozlu raflarına kaldırmak yerine insanın kendisine gerekli değişimi sağlamak üzere kullanması lazım gelir.

Ne çok okumak, ne çok yaşamak ne de ‘yüksek’ görevler almış olmak, insan olarak üstün melekelere sahip olmak için yeterli değildir. İnsan kendi ‘medeniyetlilik’ konumunu görmek için yalnız kendi aynasını kullanmamalı, başka insanların aynalarında da nasıl görünebildiğini bilmelidir. Hatta iyi insan olma mertebesine ilişkin kararda diğerlerinin aynaları öncelikle hak ve hukuk sahibi olacaktır.

Medeni ve iyi insan olmanın şartlarından biri, yaşam çevresi ile olumlu ilişkiler kurabilmek. Buna insanlardan diğer canlılara ve çevremizde cansız görünen her ne varsa onları da dâhil ediyorum. Çünkü iletişim kurmak yaşamı anlamlandırmak manasına geliyor. Hele ki, yaşam olumlu anlamlandırılmaya başlandığında, yaşam sevinci artıyor ve tüm olumsuz şartlara rağmen yaşamanın tadına varılabiliyor.

İletişimsiz bir yaşam mümkün değil. Yaşam çevresiyle iletişim kuramayan kişi, bu ihtiyacını kendisiyle konuşarak gidermeye çalışıyor. İnsanın yalnız kendisiyle yetinmesi ise iyi insan olma açısından bir risk ve ‘medeniyetsizliğe açılan bir kapı’ olabiliyor.

Kent içinde veya kırsalda yürümeyi severim. Bu yürüyüşlerim sırasında bir iş yapanlara “Kolay gelsin” demek hoşuma gider. Yolda karşılaştığım tanışlarıma gülümseyip “Merhaba” demek ne hoştur! Kimi zaman yolda karşılaştığım muhtemelen benden yaşlı bir amca, “Hayırlı günler” dediğinde içimi bir sevinç alır; o kısacık anda yaşamla bağlarımın sağlamlaştığını hissederim.

Lao Tzu, MÖ 6’ncı yüzyılda yaşadığı söylenen bir Çinli düşünürdür. Yaşam çevresiyle doğru iletişim kurmanın değeri ve önemi konusunda şunları söyler: “Kişi, iletişimde iyi ise onda aceleci sözlere rastlanmaz; fakat her bir sözcük olumlu ve dengeli bir anlama sahiptir.” Yaşamda karşılaştığımız olay ve kişilerle ilgili aceleci söz ve davranışlar göstermek, yaşamla bir iletişim zafiyetine işaret eder. Böyle davranan ‘çok okumuş veya çok yaşamış’ olsa bile yaşamın kendisi hakkında ‘cahil’ demektir.

Dünya birlikte yaşamayı ve iletişim kurmayı başardığımız ölçüde daha anlamlı oluyor. Kendi önyargılarımızla kendi başımıza yaşamaya çalıştığımızda ise bir Medeniyetsizlik Cehennemi’ne dönüşüyor. O cehennem ki; eninde sonunda orada her ‘medeniyetsiz’ bir kor ateşte yanacak. Yaş ve okumuşluk düzeyi ne olursa olsun acilen kendini fark etmek ve değişim için çeki düzen vermek gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi