Gürcan Banger
Neden şehri kalabalıklaştırmamalısınız?
Bir şehre yerleşmek veya ziyaret etmek üzere birini davet ediyorsanız öncelikle durup düşünmelisiniz. İlk adımda kendimize doğru soruyu soralım: “Şehre davet nasıl olur?” Eğer şehri duyusal, örneğin görsel anlamda bir cazibe merkezi haline getiriyorsanız bu, bir tür davet sayılır. Herkes ‘cicilerinizi’ görmeye gelir. Bunu da en ucuza gelecek biçimde yaparlar. Kalabalıklara bakarak bir ‘yerel turizm cenneti’ haline geldiğinizi düşünürsünüz. Ama gerçekte kazın ayağı öyle değildir.
Şehir bir yönüyle dev bir ekonomik işletmedir. Bu niteliğiyle de –şehir toplumunun sosyal sorumlulukları ve kamunun vazgeçilmez sosyal adalet görevleri ayrı tutulursa–ekonomik işletmelere özgü kurallara bağlı olması gerekir. Bu kurallar aynı zamanda bireysel sorumluluklar anlamına gelir. Bunun bir başka okuması ise şehirdeki yerleşik veya ziyaretçi her bireyin kullandığı kaynağı yerine geri koyması veya yenilemesişeklindedir. Örneğin eğer bir ziyaretçi şehre verdiğinden daha fazlasını tüketiyor ise burada adaletsiz bir durum var demektir. Günübirlik turizm olgusu bu durumun en ‘seçkin’ örneklerinden biridir. Şehirde yerleşik olanlar açısından bir başka örneği ise tüketen fakat üretmeyen açık ve gizli işsizler oluşturur. Şehrin biteviye daha kalabalık hale getirilmesi bu iki örneğe uygun sonuçlar oluşturur.
Şehre gelen her yeni kişi ya da kuruluş, hizmet alacağı için şehre yeni bir maliyet getiriyor. Buna karşılık söz konusu kişinin ya da kuruluşun şehre gelmesinden dolayı şehir, yeni bir gelir kazanıyor. Bu kişi başına ek maliyet ile kişi başına ek gelirin eşit olduğu nüfus büyüklüğü, bir şehir için optimal (en uygun) büyüklük olarak algılanıyor. İzlenimim odur ki; şehrin altyapısının bugünkü haliyle nüfusun daha fazla büyümesi, bir şehrin en uygun büyüklük noktasından uzaklaşmasına neden olmaktadır. Ya şehrin altyapısına yeni ve ciddi yatırımlar yapılacak ya da ilgili şehir daha fazla nüfus olarak (hızlı) büyümemenin yollarını bulacaktır.
Bu tür bilimsel ve kuramsal çalışmaların şehrin gelişimi üzerinde kısa erimde net etkileri olmayabilir. Ama pek çok şehrimiz gibi kalkış (take-off) noktasına ulaşmış bir kentsel vizyonunun saptanabilmesi için, optimal (en uygun) büyüklük çalışmalarının yakıcı önemde olduğunu düşünüyorum.
Avrupa şehri gibi gevezeliklerle zaman kaybedeceğimize yeni türden bir şehirtahayyülü kuralım. Böyle bir şehir öncelikle bir sermaye merkezi olmalı. Aynı zamanda sermayenin yönetildiği ve denetlendiği bir merkez özelliklerine sahip olmalı. Sermaye birikimini sağlamamış bir şehir, işletme sermayesi olmadan yola çıkmaya benzeyen bir firmaya benzer. Dolayısıyla ne kalıcı ne de sürdürülebilir olur.
Yeni şehir, bir üretim merkezi olmalı. Başta teknoloji olmak üzere buluş ve yeniliklerin geliştirildiği bir merkez olarak öne çıkabilmeli. Ayrıca şehirde üniversiteler, ar-ge merkezleri ve sınaî işletmeler aracılığı ile üretilen bilginin organize yapılar aracılığı ile dağıtımı ve pazarlaması sağlanabilmeli.
Üretim yapan firmalar ürün ve hizmetlerini küresel pazarlarda sunabilmeliler. Bu üretimin pazarda konumlanabilmesi için gerekli borsalar, iletişim ağ ve merkezleri, sigorta, muhasebe, danışmanlık firmaları, danışmanlık kuruluşları, tasarım ofisleri ve sektörel dış ticaret oluşumları bulunmalı. Bu türden büyük kurum ve kuruluşların acenteleri, bağlantı noktaları veya yönetim birimleri şehirde var olmalı.
Bir şehrin gelen geçici veya yerleşik nüfusu kaldırabilecek altyapısı, ekonomisi ve demokratik kültürü olmalı. Bunları başarmadan yapacağınız her davet yozlaşmaya katkı yapar.
Şehri anlamsız biçimde kalabalıklaştırmayın! Şehirli vatandaşın hayat kalitesini artıracak, şehrin elde ettiği katma değeri çoğaltacak ve bunları sürdürülebilir kılacak çözümler üretin! Bunları iyi bellemekte yarar var.