Zor Sorular, Kuşkulu Cevaplar

Sorular ve cevaplar, sorunlar ve çözümler hayatın olağan akışının parçalarıdır. Öyle sorunlar vardır ki, gündeme getirdiğinde “Ne var bunda?” diyecek ölçüde sorun değil gibi görünebilir. Bazı sorular da böyledir. Örneğin “Özgür müsün?” diye sorsam, ilk muhtemel cevaplardan biri, “Evet, özgürüm. Neden olmayayım ki?” olacaktır. Öyle ya; bir kişinin yasal olarak kabul edilmiş özgürlüklerini ve buna bağlı seçimlerini kısıtlayan ne olabilir ki?

Bunu bir parça irdeleyelim istersiniz. Özgürlük, seçim yapabilmenin bir başka ifade biçimidir. Bu nedenle neleri seçebildiğimizi kendimize sormak, bir anlamda özgürlüklerimizi sorgulamak olur.

Örneğin ne tür bir insan olacağınızı, karakterinizin ne şekilde biçimleneceğini bir ölçüde kendiniz seçebilirsiniz. Kendi belirlediğiniz yönde ilerlemek için kişisel gelişiminize yol verebilirsiniz. İlk bakışta, son derece olağan geliyor, değil mi? Ama kazın ayağı her zaman sözlerle belirlendiği gibi değil. Kısıtları ve koşulları olan bir ekonomik, sosyal ve kültürel çevrede yaşadığınızda, kim olacağınıza sizden önce o malum ortam karar veriyor. İçinde bulunduğunuz ve ne yazık ki, size sorulmadan belirlenmiş ortamın engellerini çoğu zaman aşamıyorsunuz. Size ön koşul olarak verilen bu iklim de karakterinizin belirlenmesinde son derece etkili oluyor.

Her insanın yaşamında ona yön gösteren bir takım değerler var. “Senin değerlerin nedir?” diye sorabileceğimiz bir kişi, muhtemelen büyük bir hızla dürüstlük, iyi ahlâk, çalışkanlık veya saygı gibi bir dizi değeri sıralayabilir. Tabii ki, değerlerimizi kendimiz seçeriz. Ama bir de şunu hatırlayın. Siz namusu ile temiz bir yaşam sahibi olmayı hedeflerken, bir başkası bu değerleri aşındırıp sizinkilerle uyuşmayan bir anlayışla çok daha rahat ve kolay bir yaşam elde edebiliyor. Siz, namusunuzla çalışıp alın terinizin karşılığı olan kazancı elde etmeye çalışırken, bir başkası kamu kaynaklarını sızdırarak haksız kazançla yaşamın keyfini sürdürüyor. Özetle; namuslu olmak yerine ‘işini bilip gemisini yürütmek’, adeta bu çağın yükselen değeri gibi duruyor. Böyle bir gerilim ortamında değerlerinizi özgürce seçtiğinizden söz edebilir misiniz? Yoksa yozlaşma, pek çok insanı kendi düşük değerler bataklığına doğru mu çekiyor?

Yerli Mallar Haftası kutladığımız günlerden tüketimin bir başarı ve prestij olarak algılandığı bir döneme geldik. Benzer şekilde saygı, hoşgörü ve sadakatin yaşamımızın temel ilkeleri olduğu günleri geride bırakıp kabalığın ve kolaycılığın (genel anlamda konformizmin) yüceltildiği bir zaman dilimini yaşamaktayız. Çevrenizdeki pek çok kişinin (müdürün, patronun, bankodaki memurun, parti yöneticisinin veya karşı takım taraftarının) size kaba ve saldırgan davrandığı bir ortamda sizin saygılı, hoşgörülü ve empatik olan davranış modelini seçebilme özgürlüğünüz gerçekten var mı? Öyle anlaşılıyor ki; davranışlarımızı belirlerken de özgür seçimler yapamıyoruz.

Sorunlar karşısında kafamızı devekuşu gibi kuma gömme hastalığımızı bilirsiniz. Bir sorunu ya çok abartırız ya da görmezden gelerek çözmüş gibi yaparız. Eğitim – öğretim sistemimiz ise gerçek yaşamın çok uzağındadır. Bu nedenle gerçek yaşam problemlerine nasıl yaklaşacağımız konusunda bize fazla yardımcı olmaz. Özetle; problem tanıma ve çözme konusunda son derece düşük bir performans göstergemiz var. Hâlbuki sorunlarımıza nasıl yaklaşacağımız konusunda özgürlüklerimiz olmalı. Ama çevrenin üzerimizdeki etkisi, bu tür özgürlükleri kullanmamızda ayağımıza pranga olabiliyor.

Daha pek çok örnek sayabilirim nasıl kısıtlanıp engellendiğimiz konusunda. Ama kesin olan bir nokta var ki; kısıtlar ve koşullara karşı teslim olmayı veya mücadele etmeyi seçebiliriz. Bu konuda özgürlüğümüz geçerli olmaya devam ediyor. Yaşamı değiştirip dönüştürmenin bundan başka çaresi yok. Teslim olmayalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi