
Gürcan Banger
Azgelişmişliğin ve düzensiz göçün yerleşimleri
Getto, bir kentin mekânsal parçalarından biri olarak toplum ve kent bilimcileri tarafından da kullanılan bir sözcüktür. Pek çok kavram gibi tarihsel bir geçmişi vardır. İbranice bir kökene sahip olan sözcük, geçmişte bazı Orta ve Doğu Avrupa kentlerinde Yahudilerin zorla veya gönüllü yerleştiği semt ve alanlara verilen isimdir. Tarihsel olarak bir azınlık yerleşimini ifade eder. Günümüzde kötü yerleşim ve yaşam koşulları olan kentsel alanları ifade etmek üzere kullanılır.
Getto sözcüğü, dünyanın büyük metropollerinde yoksulların veya göçmenlerin ya da azınlıkların yaşadığı düşük kaliteli kent mekânları için kullanılır. Bu bölgeler; genelde yasadışı işler yapılan, suç unsurları için bir saklanma ortamı oluşturan semtler olarak kabul edilir. Hatta kent gezi kitaplarında ziyaretçilere, bu bölgelerle ilgili özel uyarılar kaleme alınır. Gerçekten de bu semtlerin, izole alanlar olarak kent yaşamının dışında tutulmasına özel olarak dikkat edilir, çaba sarf edilir.
Getto türünde semtlerin, kentin gelişimi alanı içinde kalması bazı sorunlar oluşturur. Aynen düşük kaliteli alt ve üst yapı özelliğine sahip kent mekânları gibi, gettolar da kentin bir bölümünü, diğer bölümünden ayıran bir izolasyon duvarına benzerler. Kentin akışkanlığının önüne bir set olarak dururlar.
Kuşkusuz; gettonun varlığı, yaşam koşullarının ağırlığı ve yoksulluk nedeniyle bu semtlerde yaşamak zorunda kalan yurttaşların sorumluluğunda değildir. En azından, tümüyle onların sorumlu olduğunu söyleyemeyiz. Yoksulluğun –dolayısıyla gettoların– yok edilmesinde başta devlet ve yerel yönetimler olmak üzere, ulusal politika ve programların uygulanmasına ihtiyaç vardır. Kent toplumu temelinde uygulanacak mikro politikalar da bu sürece katkı koyacaktır.
Dikkat edilmesi gereken nokta, getto öz ve içeriğine sahip semtlerin oluşmasına karşı önceden önlem almaktır. Eğer bir kent, kendi gelişim vizyonuna sahip olur ve bunu da plan ve programlarına yansıtırsa, kent yoksulluğu ile mücadele konusunda ciddi bir adım atılmış olur.
Bugün kullanmakta olduğumuz pek çok sözcük, ilk çıkış anlamlarından farklılığa uğramışlardır. Bazıları kısmi anlam değişimine uğrarken, bazıları çıkış kaynağından tamamen farklı bir anlama bürünmüşlerdir. Bu anlam farklılaşmasının ardında, yeni sözcük veya anlam ihtiyaçları karşısında, kullanılmakta olan sözcüklere farklı görevler yüklemesi de vardır. Getto sözcüğü de, yakın zamanlarda bu tür anlam değişikliğine uğramaya adaylardan biri olarak görülmektedir.
Son yıllarda en büyük kentin başını çektiği bazı şehirlerde yeni türden gettolar oluşmaya başladığı dikkatimizi çekiyor. Bunların, yukarıda sözünü ettiğim getto türünden ciddi farkları var. Bunlar; zengin yurttaşların kendilerini, kentin olağan yaşamından izole etmek için yer aldıkları yüksek kaliteli zengin mahalleleri…
Zengin gettoları, genelde kentin ayrılmış bölgelerinde yapılan ve yüksek bedellerle pazarlanan villa tipi konutlardan oluşuyor. Denetimli girişlere sahip, özel güvenlik kuruluşları korunan bu alanların çevresi duvarlarla çevrilmiş olabiliyor. Yeni yapılan yeni türden gettoların servis alanları içinde, genelde yabancı firma ve markalardan oluşan alışveriş merkezleri ve rekreasyon alanları da var. Çoğu zaman yerel yönetimlerden veya bazı kamu birimlerinden yüksek nitelikli özel hizmetler alabiliyorlar. Çünkü getto ahalisi içinde zenginler, yüksek düzeyli bürokratlar ve yüksek ücretli yöneticiler var. Bunların da yüksek lobi gücü mevcut… Getto lobilerinin kimi zaman siyasal, etnik, kültürel veya inanç temelli cemaate dayalı özellikler gösterdiğini izleyebiliyoruz.
Kentin akışkan, erişilebilir ve ulaşılabilir olması gerektiği kanaatindeyim. Ulaşılabilir, erişilebilir, bölgeler arasında izolasyon duvarları olmaksızın... Gettonun her türünün kentin geleceğinde bir tehlike riski taşıdığı kanısındayım. Kentte zenginlik ve yoksulluk, azınlık, aşiret, klan, mezhep, dil, bölgecilik vb türünde üzerine kurulmuş tüm gettoların toplumsal gerginliği artırmaktan başka bir sonucu olamaz.