Seda Kağıtcı
Bir dakikalık sessizliğin ardındaki sonsuzluk…
Saat dokuzu beş geçe, ülkece dururuz. Nefesimiz bile ağırlaşır sanki. Sirenlerin sesi, aslında bir sessizliğin yankısıdır; bir milletin kalbinde yankılanan saygının sesi…
10 Kasım sadece bir anma günü değildir; bir özlemin, bir minnettarlığın, bir yol göstericinin ardından duyulan derin sessizliğin tarihidir. Atatürk’ü anmak, sadece geçmişe bakmak değil; onun ilke ve idealleriyle bugünü anlamlandırmaktır. Her 10 Kasım’da gözlerimiz dolsa da, aslında büyük önderimiz, canımız atamız hep yaşamaktadır kalbimizde. Çünkü fikirleri, bir milletin damarlarında dolaşan en güçlü kandır.
Bir lider düşünün… Yıkılmış bir imparatorluğun küllerinden yepyeni bir ülke, karanlıktan aydınlığa bir medeniyet yolu kurmuş. O yol hâlâ önümüzde, bizlere yön gösteriyor.
Atatürk’ü özlemek, bir kişiyi değil, bir fikri, bir ruhu özlemektir. O ruh, bu topraklarda her sabah yeniden doğuyor aslında; çocukların gözlerinde, kadınların gücünde, gençlerin umut dolu bakışlarında…
10 Kasım’da hep hüzünle eğiliriz ama başımız dik kalır; çünkü Atatürk bize asla eğilmeyen bir millet olmayı öğretti. Biz seni görmeden sevdik, biz seni kitaplardan öğrendik, biz seni daha küçük bir bebekken anne-babamızdan dinledik Atam. Eserlerin büyük. Bize armağan ettiğin Cumhuriyet sonsuza dek yaşayacak, ona son nefesimize dek sahip çıkacağız. Sen bu milletin kalbindesin Yüce Atam… Her 10 Kasım’da değil, her gün, her nefeste... Seni çok seviyoruz. Saygı, minnet ve özlemle…