
Gürcan Banger
Kafalar değişmeden
Yaşadığımız şartların da doğrulaması ve zorlamasıyla çağın rekabetçi koşulları altında yeniden yapılanmadan kaçınmamız mümkün değil. Birey veya kurum olarak bu kavramı sahiplenmenin ve uygulamanın ötesinde, kendi yapımızda sürdürülebilirliğini de sağlamak zorundayız.
20’nci yüzyılın son çeyreğinden önce bu tür bir kavramdan fazlaca söz edilmiyordu. İfade edildiği yerlerde de bugünkü anlamını taşıdığını söyleyemeyiz. Bu son çeyrek,dünyanın ciddi anlamda değişim yaşadığı bir zaman dilimi. Bu dönemde dünya kapitalizmi, küreselleşme denen yeni bir evreye geçti. Şimdi işler, öncekilerden çok farklı...
Birincisi; pazarlara ilişkin sınır ve kısıtlar kalktı. Fiziksel piyasa anlayışının yerini, erişimi ve ulaşımı kolay, yüksek oranda sanal yeni türden bir piyasa aldı. İkincisi; bilişim ve iletişimde ciddi ilerlemeler olmuş; bunların yansıları diğer bilim ve teknoloji dallarını etkiledi. Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin etkileri, dünya toplumları üzerinde yaygınlaştı.
Üçüncüsü; sermaye, daha yüksek bir hareketlilik kazanmış; bu arada sermaye hareketlerinin nitelikleri değişti. Mali sermaye, sınai sermayenin egemenliğini elinden aldı. Dördüncüsü; üretimdeki sıkıntılar önemli ölçüde halledildi; buna karşılık ticarette yıkıcı özellikleri olabilen çok sert bir küresel rekabet ortamı oluştu. Buna bağlı olarak ulus-aşırı tekeller avantaj kazanırken, ulusal ekonomiler ciddi hasarlar gördüler.
Ulusal ekonomileri yüksek tansiyon ya da yüksek ateş gibi sessizce tüketen bu gelişmelerin devamı da farklı görünümler altında gelecek. Son olarak; dünyanın tüketime yönlenmesi ile birlikte ticaretin etkinleştirilmesini sağlamak üzere yeni iş modelleri geliştirildi.
Daha pek çok küresel ve yerel eklemeler yapılabilir. Ama gerçek olan şu ki; artık dünya, 20’nci yüzyılın son çeyreğinin öncesine göre çok farklı. Ayakta kalmak, varlığı sürdürmek ve büyümek isteyenlerin, bu değişen dünya durumunu dikkate almaları gerekiyor.
Bu görünüm, durağan bir durum değil; kısa aralıklarla değişimler gösteriyor. Diğer yandan bu yeni dönemin bir özelliği olarak; geleneksel üretimin faktörleri olan sermaye, işgücü ve toprağın yanına bilginin eklenmesi gerekiyor. Aslında bugünün üretim faktörleri arasında bilgiyi saymak da yeterli değil. Dördüncü üretim faktörünü, “bilgi ve inovasyon” olarak ifade etmek lâzım. Yaşadığımız çağa “Bilgi Çağı” ya da “Bilgi Toplumu Çağı” adını vermemiz boşuna değil.
Önce bilginin ve daha sonra ona eklemlenen yenilikçiliğin, üretim ve iş süreçlerinde yeni bir faktör olarak yer alması, eğitimin anlam ve değerinin de farklılaşmasına neden oldu. Bugünün yaşam dünyasında okulda alınan eğitim yeterli olmuyor. Hem bireyler hem de kurumlar, eğitimi tüm yaşamlarının bir parçası haline getirmek zorundalar.
Yeniden yapılanma da, eğitimin süreklilik kazanması ihtiyacı gibi ortaya çıkan yeni türden gereklerden biridir. Yeniden yapılanma; öncelikle, bireyin veya kurumun uzak ve yakın çevredeki değişimler karşısında kendini daha kolay uydurabilmesi için yapının içine yerleştirilmesi gereken bir ruh... Yeniden yapılanma, yaşam ve iş süreçlerinde katma değeri, verimliliği ve etkinliği artırma anlayışı ile bunları başarmak için kendini değişime yönlendirme fikrinin ilgili yapıya sindirilmesi...
Eğitim, yeni çağa ayak uydurmanın, sürdürülebilir olmanın ve gerek toplum gerekse ekonomi olarak büyümenin en önemli girdilerinden biri… Kafalar değişmeden ülke ve toplum da değişmiyor.