Kent ve Estetik

Estetik insanın duyular, duygular ve algılar yoluyla güzel olanı kavramasıdır. Güzelliğin insanı zihinsel veya duygusal olarak etkilemesidir. Kısaca; estetik, güzelliğin algılanmasıdır. Zaman zaman soyut ama genelde karmaşık yapısı nedeniyle estetik, felsefenin de önemli dallarından biri olmuştur.

Estetik, sadece soyut anlamda güzel olanla ilgilenmez. Doğadaki güzel ve güzellik de estetiğin konusudur. Doğayı değiştirerek onu kent yapan insanı dikkate aldığımızda; kentsel çevrenin de bir estetik konusu olduğunu kolayca fark ederiz. Bilindiği gibi, estetik; ilişkiler, oranlar ve uyumluluk aracılığıyla bir bütünlüğün tasarımı konusuna özel bir ilgi duyar. İşte kentsel estetik kavramı kendi kaynağını bu ilgide bulur.

Kent pek çok farklı unsurdan oluşur. İnsanlar, kurum ve kuruluşlar, yapılar, alanlar, sokaklar, caddeler, anıtlar, dış mekân mobilyaları, bitki örtüsü ve o yerleşimde yaşayan hayvanlar ile bunlar arasındaki yoğun ve karmaşık ilişkiler kenti meydana getirirler. Kentsel estetik, bu karmaşanın yarattığı ‘pozitif veya negatif’ güzelliktir. Kentte ilişkiler düzeni, uyum ve orantılılık açısından gerekli birlik ve bütünlük oluşturulamamışsa; hiç kuşkusuz oluşan ‘şey’, bir güzellik değil, aksine bir ucubedir.

Kentsel estetiğe daha çok; arazi biçimi, bitkiler, yapılar, yer döşemeleri, doğal unsurlar, peyzaj yapıları ve su unsurları açısından bakarız. Estetiği oluşturan bazı öğeler doğal biçimde –kendiliğinden oluşmuş iken bazı unsurlar insanlar tarafından üretilir. Doğal olanla insan yapımının bir araya gelerek bir bütünlük ve birlik oluşturması, kentsel estetiğin özüdür.

Bir kentli yurttaş olarak; özellikle kentin insan yapımı olan unsurlarının kalıcılık özelliğine sahip olması gerektiğini düşünüyorum. Kısa bir sürede yok olacak veya aşınarak özelliklerini hızla kaybedecek –sonuçta hurdaya dönüşecek malzeme kullanımının kentsel estetik fikrine uygun olmadığı kanaatindeyim. Kentin hurdalığa dönüşmesinin önlemi, özellikle malzemede daha baştan doğru seçimleri yapabilmektir.

Bir kent ne denli yeni olursa olsun; kendi geçmişinin izlerini taşır. Kent, daha önce orada yaşamış uygarlıkların izlerini günümüze aktaran yapılar ve anıtları bünyesinde bulundurur. O yerleşimde bugün çok farklı bir kültüre sahip insanlar yaşasa da, geçmişten gelen bu kültür unsurları bugünün de değerleridir. Dolayısıyla kentin insan yapımı unsurlarının, kentin nereden nereye geldiğini tanımlayan süreklilik anlayışına uygun biçimde üretilmesi gerekir. Geçmişi yok ederek yaratılan tarihsel kopukluluk, kentsel estetik fikrinin içini boşaltmaktan başka bir şey değildir. Düne ait olanı yok eden anlayış, geleceğe ihanet eden anlayıştır.

Diğer yandan; kentin tarihsel sürekliliğini estetik uyumluluk ile birlikte düşünmek gerekir. Neyin ne ile yan yana geleceği kuralı, bu uyumu oluşturmanın koşullarından biridir. Kentin değişik bölümleri arasında geçişin nasıl sağlanacağı ile ilgili estetik kaygılar önemsenmek zorundadır. Uyumluluk konusunu gözden kaçıran bir anlayış, sonuçta ‘hamsili baklava tatlısı’ üretmekten kurtulamayacaktır.

Son olarak; kentin insan yapımı unsurları, insan aklının ifadesi olan kullanışlılık fikri ile üretilmiş olmalıdır. Buna dikkat edilmediğinde; kent, neden orada olduğu anlaşılmayan ve sonuçta hiçbir işe yaramayan garipliklerle dolacaktır. Bugün kentlerimizi estetik olarak olumsuz etkileyen yaklaşımların başında, ‘sadece olsun’ diye yapılmış ama anlaşılabilir bir amaca hizmet etmeyen –çoğu zaman kent mobilyaları türündeki uygulamalar gelmektedir. Ama en önemlisi, estetik kapsamında kabul edilemeyecek kentsel uygulamalara dur diyebilecek bir sivil güç henüz ortalıkta görünmemektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi