Kentte yaşam kültürü

Bir kent, mal ve hizmetler açısından bir yandan üretim diğer yandan tüketim merkezidir. Kentli yurttaşlar, burada üretilen veya dışarıdan getirilen mal ve hizmetleri tüketerek yaşarlar. Bir kent, vatandaşlara ne kadar çok farklı çeşit ve kalitede mal sunabilirse, o denli başarılı sayılır. Bu konuya kentli vatandaş hakları açısından baktığımızda; bir kentte yaşayan insanların yeterli çeşitlilikte ve farklı tercihlere uygun kaliteli mal ve hizmetlerden yararlanma imkânına sahip olması gerektiğini söyleyebiliriz.

Çağın yükselen kentlerinde bankacılık, sigortacılık, bilişim, ar-ge/ür-ge ve danışmanlık, muhasebecilik, organize perakendecilik gibi hizmet dallarının öne çıktığını görüyoruz. Bunun nedeni, Bilgi Çağı döneminde hizmetler sektörünün kazandığı önemdir. Demek ki; çağdaş bir nitelik kazanmak isteyen bir şehir, vatandaşlarına yaşanan çağa uygun bu tür servisleri eşdeğer kalitede sunabilmelidir.

Klasik iktisadın yaklaşımı açısından bakarsak; insanların piyasada mevcut olan mal ve hizmetleri edinebilmek için gelir sahibi olmaları gerekir. Bu gelire sahip olmak için ise genelde zihin veya beden olarak işgüçlerini ihtiyacı olanların hizmetine sunarlar. Bunlar arasında girişimcilik yeteneği ve finansal birikimi ile geçimini sağlayanlar yanında ellerinde bulunan gayrimenkullerin rant geliriyle yaşayanlar da vardır. Ama sonuçta elde edilen gelir, –yapılan tasarruf yanında– mal ve hizmetlerin edinilmesi ve tüketilmesi amacıyla kullanılır.

Bu sürecin tüketim ayağından yukarıda kısaca söz ettim. Gelir ayağı ise vatandaşlar için yeni bir hak kategorisi oluşturur. Bu bağlamda kentli yurttaşlar, yaşadıkları şehirde yeterli çalışma imkânlarına ve güvencesine sahip olma hakkı ile donanmışlardır. Yaşamlarını sürdürdükleri kentin ekonomik gelişiminden pay alma hakları vardır. Bir kent, vatandaşları için ekonomik gelir sürdürülebilirliği anlamında güvenli gelecek sağlamalıdır.

Toplum, devlet, kurum veya kuruluş gibi kavramlar her dönemde bir yönetim anlayışını içermişlerdir. Bu yapılar değiştiği ölçüde yönetim anlayışı da değişmiştir. Çağımızın yönetim anlayışının temel unsurları, demokrasi ve çokkültürcü yaşam yaklaşımıdır. Çok farklı sosyal ve kültürel kesimlerden oluşan bir kentin başkaca bir yönetim tarzı da olmaması gerekir. Bu nedenle kentli yurttaş hakları arasında, vatandaşların çoğulcu bir kentsel kültürü edinme fırsat ve imkânlarına sahip olmalarını saymalıyız.

Geçtiğimiz yüzyılda toplumumuzda sosyal çatışmaların çok daha az olduğunu söyleyenler olabilir. Bunda; bir yandan sosyal yaşamın karmaşıklaşması diğer yandan ise geçmişte bazı sorunların farkında olmayışımız etkili olmuştur. Daha fazla kişi ve kuruluş sosyal yaşama katıldıkça yükselen yeni sorunlardan bir tanesi ayrımcılıktır. Bu bağlamda; cinsiyet, etnik köken, yaş, bedensel veya zihinsel engel, inanç ve yaşam biçimi tercihi gibi alanlarda ayrımcılık unsurlarını sayabiliriz. Kısaca; ayrımcılık, günümüz toplumunun yaşadığı en tehlikeli sorunlardan biridir.

Ayrımcılık tehlikesini aklımızda tutarak; bu konuyu açımsayan bir kentli yurttaş hakkından birkaç cümle halinde söz edebiliriz. Hiç kimse, kültürel farklılıklar nedeniyle iş yaşamından ve sosyal yaşamdan dışlanmamalıdır. Hiçbir birey, toplumun tali unsuru olarak geri plana itilmemelidir. Tüm vatandaşlar, kentin oluşturduğu çok kültürlü bütünlükten kendi paylarını alabilmelidirler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi