Seda Kağıtcı

Seda Kağıtcı

Maskeli balo ve onun sahte yüzleri

Bakıyorum da kimse gerçekten mutlu değil son zamanlarda. Herkesin psikolojisi bozuk. Yüzler gülmüyor, suratlar beş karış. Sanki çoğumuzun bir beklentisi kalmamış gibi hayattan. Yaşamıyoruz sadece nefes alıyoruz, zaman geçirip, ömür dolduruyoruz sanki.

İnsan amaçsız yaşayamazmış. İnsanı yaşama bağlayan nedenleri olmalıymış. Nedenleri olmalıymış ki insan hevesle, dört elle tutunabilsin yaşama. Amacı uğruna başarabilme, amacını elde edebilme arzusuyla çabalayıp, didinsin.

Yapmak isteyip de yapamadığımız şeylerle doldu taştı dünya aslında. İzlenecek tonla film, okunacak bir sürü kitap, gidilecek, gezilecek yerler... Peki neden yapmıyoruz bunları? Neden erteliyoruz? Hadi şimdi içimizden gelmiyor ruhsuz, mutsuz yaşamaya çabalıyorken de peki ya sonra yapmak istersek, ömrümüz yetecek mi tüm bunlara?

Belki de biz değiştik ama dünya değişti diye dünyaya atıyoruz tüm suçu. Bakın bir hayatlarımıza; koca bir tüketim çılgınlığı içindeyiz hepimiz. Pamuk ipliğine bağlı sebeplerle biten arkadaşlıklar... Güven ve ilgi sorunu yüzünden yürümeyen ilişkiler... Aşık olamamak... Hızla çoğalan tek gecelik ilişkiler... Elektronik cihazlara olan bağımlılık... Sosyal medyaya olan düşkünlük... Birbirine hava atmak için alınan gereksiz mobilyalar, cep telefonları, kıyafetler... Tepesine vur ekmeğini al, gene de sesini çıkarmayan ezik bir toplum... Trafik çilesi, uzun süren kırmızı ışıklar... Sorgulamayan, üretmeyen, hazıra konan, koyun gibi güdülmeye alışan insan modeli... AVM'ler, fast food kültürü, beraberinde her gün biraz daha obezleşen gençlik... Grip gibi yaygınlaşan, tıbbın çare bulamadığı kanser... Bir türlü bitiremediğimiz taksitler, kredi kartı borçları... Bitmek bilmeyen kas ve eklem ağrıları, halsizlik, yorgunluk ve gelmesi hiç de şaşırtmayan o beklenen son; tükenmişlik sendromu... Sonu gelmeyen egolarımız, bitmek bilmeyen gereksiz isteklerimiz, sanal bir alemde tek başına yaşamamız ve tüm bunların sonucunda da kocaman bir yalnızlık.

Ne büyük bir yalnızlık içerisinde olduğumuzu bilmemize rağmen, bu dayatılan teknolojik moda ve kendimizle başbaşa kalmamamız için yapılan büyük sosyal deneyde, sanki bir fare misali denek olmaktan kaçınamıyoruz işte artık. Eğer kendimizle başbaşa kalırsak ne kadar küçük olduğumuzu görmekten korkuyoruz. Aşkların, ilişkilerin bir facebook kadar değeri kalmadı gözümüzde. Gelen bildirime bakmak, sevgilinin yüzüne bakmak, onunla göz teması kurmaktan çok daha değerli oldu ne yazık ki...

Asgari ücretle çalışan ama maaşının boyunu üç kat aşan, taksitle alınmış son model cep telefonuyla, İnstagram'da kahve fotoğrafı yayınlayarak, altına bir de Cemal Süreyya şiiri döşemekten geri kalmayan, sanal dünyada yalan hayatlar yaşayarak, kendimizi avutan bir toplum olduk.

Telefonumuzun şarj aleti hepimizi esir almış da, haberimiz yok. Bir yere gittiğimizde prizli masada oturmak büyük mutluluk mesela pek çoğumuz için. Yolculukta harici piller ise en iyi arkadaşımız.

Toplumsal olaylara tepkilerimiz de çok vahim boyutta. Duyarsızız artık pek çok şeye. Alıştırılmış gibiyiz. Dünya yansa umrumuzda olmayacak neredeyse. Bir şey olmamış gibi davranmak ve olanları çabuk unutmak robotlaştırıyor bizi günden güne.

Her sabah isteksiz işe giden, her akşam rutin evine gelen, sevmediği hayatı yaşayıp, sevmediği işi yapan, sevmediği kişilerle bir arada bulunmak zorunda kalan, kalabalıklar içinde her gün daha da yalnızlaşan mutsuz, ruhsuz, yaşayan ölüler olduk.

İstediğimiz bölümlerde okuyup, eğitim alsak, sevdiğimiz işleri yapsak, bize iyi gelen insanlarla bir arada olsak, hayat telaşını biraz olsun bir kenara bırakıp, kendimize zaman ayırıp, ruhumuza iyi gelen meşgalelerle uğraşsak o zaman daha güzel olmaz mıydı hayat, yaşamak bize daha bir anlamlı gelmez miydi?

Hırslarımızdan sıyrılıp, anlık suni mutlulukları bırakıp, sanal dünyadan çıkıp, gerçek dünyaya dönelim ne olur çok geç olmadan hepimiz. On tane evimiz olsa da, birinde oturabiliriz sadece. 20 tane arabamız olsa da aynı anda hepsine değil, sadece birine binebiliriz. Milyonluk akıllı telefonumuz sadece sanal dünyada mutlu edebilir bizi, çünkü hepsinin yaptığı iş aynı. Bırakalım boş şeyleri, hayat fani... Dolu dolu yaşayalım, hayatın tadını çıkaralım. Bir ezanla dünyaya geldik, bir sela ile çekip gideceğiz bir gün. O zaman soruyorum size, biz hala neyin derdindeyiz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Seda Kağıtcı Arşivi