
Seda Kağıtcı
Dilin kemiği yoktur
İnsan vücudundaki en ölümcül şey dildir. Çünkü dilin kemiği yoktur ama balyoz gibi bir gücü vardır. Birini yerin dibine de sokabilir, paramparça da edebilir. Ruhu dinlendiren bir dokunuş gibi de olabilir, iz bırakmadan yaralayan bir bıçak gibi de... Bir kelime birinin gününü de aydınlatabilir, karanlığa da boğabilir. Samimi bir iltifat, bir hayat kurtarabilir. Ama şaka kılığına girmiş bir alay onu içten içe tüketip, öldürebilir. Kelimeler rüzgarla uçup gitmez. Zihinlere kazınır ve kalbin derinliklerinde bir ömür saklı kalırlar. Görünmez yaralar bırakırlar bazen insanda.
Pek çok kişi kendisine umut veren bir sözü yıllar sonra bile hatırlayabilir. Hatırlarken de gülümseyebilir. Ama kırıcı bir lafı da ömür boyu içinde taşır. Asla unutmaz. Çünkü bir dil imparatorluklar da kurabilir, aynı kolaylıkla onları yerle bir de edebilir. İşte bu yüzden düşünerek konuşmak lazım her zaman. Saygıyla, nezaketle, empati kurarak...
Mesele gerçeği susturmak değil... İçine atmak, samimiyetsiz olmak hiç değil. Önemli olan onu empatiyle ifade edebilmek. Mesele sahte olmak değil… Ama sesimizin bir gücü olduğunu unutmamaktır. Tıpkı bir kıvılcımın yangın başlatabileceği gibi ve bir kelimenin birinin ruhuna dokunup, içini ısıtabileceği gibi...
Unutma; dil keskin kenarı olmayan bir kılıç gibidir. Edep bilmezsen, en çok sevdiklerini incitebilirsin. Çünkü dilin kemiği yoktur ama kalp kırmaya yetecek kadar güçlüdür. İnsanlar ne söylediklerini zamanla belki unuturlar. Ama düşüncesizce edilen bir sözün onlara nasıl hissettirdiğini asla unutmazlar, ölene kadar...