Seda Kağıtcı

Seda Kağıtcı

Sağlık olsun...

Bugün yazıma bir soru ile başlamak istiyorum. Şöyle bir düşünün, bu hayatta rahat ve mutlu yaşayabilmemiz için sizce neye ihtiyacımız var? Bu soruya bir çoğunuzun düşünmeden bir anda para dediğini tahmin ediyorum. Ama biraz düşünenler bu sorunun cevabının para olmadığını eminim çok iyi biliyorlardır.

Para ile her şeye sahip olunacağı söylenir. Hani derler ya paranın açamayacağı kapı yoktur. Ama koca bir yanlıştır bu. Dedim ya biraz düşünün mesela; parayla yiyecek satın alabilirsin ama iştah satın alamazsın. İlaç satın alırsın ama sağlık alamazsın. Bilgi alırsın ama bilgelik alamazsın. Gösteriş alırsın ama güzellik alamazsın. Eğlence alırsın ama neşe alamazsın. Tanıdık alırsın ama dost alamazsın. Hizmetçi alırsın ama sadakat alamazsın. Saat alırsın ama zaman alamazsın. Yatak alırsın ama uyku alamazsın. Boş vakit alırsın ama huzur alamazsın. Para ile her şeyin kabuğunu alırsın sadece, hiçbir şeyin çekirdeğini alamazsın.

O zaman demekki bazı şeylere sadece para yetmiyormuş. Paran olmuş ama huzurun olmamış, neşen olmamış, yiyip içip gezememişsin, hastasın, sağlığın gitmiş, sürekli suratın asık neye yarar? Hayat kısa, tadını çıkarmak lazım. Hayatı, sevgiyi, dostluğu, ekmeğini paylaşabildiğin kadar mutlusundur. Gün dediğin, gülebiliyorsan eğer güzeldir. Aceleye getirmemek lazım bu hayatta hiç bir şeyi.

Can Yücel'in çok beğendiğim bir yazısı vardır hayata dair. Onunla noktalayalım bu günkü yazımızı. Yazanları ise hepimizin uygulaması dileğiyle, okurken ise en başta sorduğum soruyu tekrar bir düşünün bence.

"Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama. Yarım saat erkene kurulsun saatin. Kedi gibi gerin, oh ne güzel yine uyandım diye sevin. Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin... Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin. Geceden hazır olsun yarın ne giyeceğin. Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart, çek kızarmış ekmek kokusunu içine. Bak güzelim kahvaltının keyfine. Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis. Önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin. Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile. Sonra koş git işine, dünden, önceki günden, hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla. Oh şöyle bir hafifle, bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için "alo "de. Hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık. Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa... Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak ama. Çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen yanağından makas al. Sonra şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı. Sen çok darda iken kimler seni ferahlattı. Hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı? Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi? Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara. Hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor ama. Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak. Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun. Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun. Saklama tabakları, bardakları misafire. Sizden alâ misafir mi var bu dünyada? Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil. Şöyle keyife keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamın. Gece evinde dostların olsun. Sohbetin, yemeğin, kahkahan olsun. Arkadaşım hayat bu, daha ne olsun? Ama en önce ve illaki sağlık olsun!.."

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Seda Kağıtcı Arşivi