Sözcüklerle anlaşabilmek

İnsanlar vardır, kolayca tepki verirler; ne düşünüp hissettiklerini anlamak kolaydır. İnsanlar vardır, onlara bir mesaj ilettiğinizde kendinizi sonsuz derinlikte bir kuyuya taş atmış gibi hissedersiniz; böyle bir durumda karşıdan cevabi mesaj alabilmek zordur. İçinde ne olduğu ve nasıl işlediği bilinmeyen bir kara kutunun davranış ve tepki modelini çözmenin yollarının başında, ona tepki vereceği ve bizim ölçebileceğimiz sinyaller göndermek gelir.

İnsanlarla kurduğumuz iletişim ve onlara gönderdiğimiz mesajlar da böyledir. Aldığımız tepkilere göre anlamaya çalışır ve buna uygun cevaplar geliştirmeye çalışırız. Kültürümüze, ahlâki değerlerimize, alışkanlıklarımıza aykırı bir durum ile karşılaştığımızda; –eğer bir dipsiz kuyu değilsek içimizden geliveren tepkiyi göstermemek pek kolay değildir. Bu gibi durumlarda söz, dilin ucunda durmaz. Söyleniverir. Denetim, tepkiye yenik düşer. Kimi zaman istenmeyen gerginliklere yol açıldığı da olur.

Duygusal gerginliklerin yanlış anlaşılmalardan kaynaklandığı sıkça görülür. İnanın; dinlemeden ve tam olarak anlamadan yorum yapmak sadece Yeşilçam filmlerinin sıradan bir teması değildir. Türü ve şekli ne olursa olsun; bir beyaz perde filmine konu olabilecek yanlış anlamaları önlemek için iletişim kurmayı denemek gerekir. İletişim, yanlış algılamaları önlediği gibi olumlu yakınlaşmaların ve sağlıklı birlikteliklerin oluşmasına da katkı koyar.

Yaşamla ve çevremizle pek çok farklı biçimde iletişim kuruyoruz. Öğrenilebilecek çok sayıda iletişim tekniği ve yolu bulunduğu konusunda hiç kuşku yok. İletişimin ilk adımı, iletişim kurma niyetinden geçiyor. Ama öncelikle karşımızdakini anlamak için niyetli olmak –hatta iyi niyetli gerekiyor. Olumlu niyet, olumlu iletişimin vazgeçilmez ön koşuludur, diyebiliriz.

Beni anlıyor musun?” veya “Kendimi anlatabiliyor muyum?” cümleleri günlük konuşmalarımız içinde sıklıkla kullandığımız ifadelerdir. Bazen gereksiz, hatta saygısız ama kimi zaman ihtiyaçtan kaynaklanan bu sorulara “Seni anlıyorum” demek yeterli değildir. Anlamamız gereken değişik boyutlar ve içerikler var. Çoğu zaman yüzeysel bir kavrama yeterli olmuyor. Karşımızdaki insanı ve tabii ki kendimizi daha derinlemesine anlamayı denemek zorundayız.

Örneğin kadınlar ve erkekler, gerginlik ortamlarında farklı tepkiler gösterirler. Bu tür ortamlarda anlama çabalarımızın farklılaşması gerekebilir. Diğer yandan; bir iletişimin tarafları olarak bazı sözcük ve kavramları diğer insanlardan daha farklı kullanıyor olabiliriz. Bazı davranışlarımız, herkesin bildiği, alıştığı türden olmayabilir. Bu nedenle karşılaştığımız ifade ve davranışların anlamları kadar kendi yaklaşımlarımızın da doğru anlaşılmasına gayret etmeliyiz. Görünüşün bizi aldatmasına izin vermemeli; gerektiğinde tehdit etmeyen, yargılamayan, korkutmayan, açıklayıcı sorular sormayı denemeliyiz.

Bu arada sizce basit ve sıradan olan sorunların cevaplarının karşımızdaki için zor olabileceğini hatırlamamız gerekir. Bazı konularda insanlar konuşmakta zorluk çekerler. Özel yaşam, cinsellik, duygusal ilişkiler, korkular, ayıp kabul edilen alanlar genelde konuşulması zor ve ağır konulardır. İnsanların bunlara ve benzerlerine ilişkin açıklama yapmakta zorlanmalarını saygıyla ve sabırla karşılamak gerekir.

Yabancı bir dil ile iletişim kurmanın zorluğu, farklı dillerin bağlı olduğu değişik kültürlerden kaynaklanır. Ama aynı dili konuştuğumuz halde sözcüklere yüklediğimiz anlamların çok farklı olabileceğini de iyi kavramamız gerekiyor. Benzer olaylara farklı tepkiler verebiliyoruz. Bir olay karşısında farklı kişilerin değişen tepki biçimleri oluyor. Karşımızdakini yeterinde anladığımızdan emin olmadan kolaycı yargılara varmamak ve daha önemlisi ucuz nedenlerle ‘infaz etmemek’ gerekiyor. Unutmayınız ki; yanılmak insanlar içindir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi