Seda Kağıtcı

Seda Kağıtcı

Adetleriniz batsın

Yazımın daha başında konuya biraz pat diye girmiş gibi olacağım ama geçen gün sosyal medyada denk geldiğim ve çok etkilendiğim bir yazıyı sizinle de paylaşmak istedim.

“Babamı kaybettim. İlk gün evimize taziyeye gelen hiçbir eş, dost ve akrabaya su dışında ikramda bulunmadık. Onlar da hiçbir şey talep etmediler. Yemek yemek bile annemin tansiyonu düştüğünde aklımıza geldi. Ocağımız yıkılmışken başkalarının boğazını düşünmemeliyiz. Sizde bunu normalleştirin.”

Siz ne düşünüyorsunuz bilmem ama cenaze evlerinde yapılan ikramlara karşı biri olarak bu yazı ve düşünce benim hislerime tercüman oldu adeta. İnsan en yakınlarını kaybedince ve ocağına ateş düşünce, manevi duyguların yoğunluğundan mıdır, kalbe çöken o tarifsiz acıdan mıdır bilmem ama kendinde nefes bile alacak gücü dahi bulamazken, o ikramları düşünecek durumda da olmuyor yani haklı olarak. Hele bir de yaşanan kayıp aniden gelen, beklenmeyen bir ölümse…

Ölüm… Adı bile ne kadar soğuk değil mi? Ama hayatın da en büyük gerçeği… Hepimizin bir gün başına gelecek. Ama erken ama geç, alnımıza ne yazıldıysa… Her canlı ölümü tadacaktır bunu iliklerimize kadar biliriz ama yaşı kaç olursa olsun ölümü sevdiklerimize bir türlü konduramayız. Kime yakışır ki zaten ölüm? Her ölüm erkendir.

Ben bu zamana kadar ailemde en yakınlarım dediğim üç kişiyi kaybettim; anneannem, dedem ve babaannem. Onları kaybettiğimde günlerce kendime gelemedim, psikolojim bozuldu, yokluklarına bir türlü alışamadım, kaç yıl geçmesine rağmen hala onları çok özlüyorum, aklıma anıları geldiğinde burnumun direği sızlıyor adeta. Onların gidişine bu denli üzülmüşken cenaze sonrası evlerde yaşananlar, sanki gün yapar gibi yenilip içilmesini bir türlü kabullenemiyorum ben. Cenazeye gelenlere mezarlıkta defin sonrası pide ayran ikram ediliyor, bu adet olmuş artık kim çıkardıysa iyi güzel ama ya evlerde yapılan ikramlar? Zaten cenaze evinin kolu kanadı kırılmış, yakınlarının ciğeri yanıyor, karınlarının acıktığını bile hissedecek durumda değillerken bir de gelen misafirlere yemek, pilav, pasta börek, tatlı, pide yada çay ikramının derdine düşüyorlar. Pardon düşürülüyorlar. Acılı omuzlarına bir de gelenlere ne ikram edileceğinin yükü biniyor. Üstelik bir de bu adet yedi gün boyunca sürüyor bazı ailelerde. Neyseki son zamanlarda üç güne indi.

Pilav verirsin biri çıkar ordan karabiber yok mu der, çay ikram edersin açık olsun der, bir bardak yetmez ikinciyi de limonlu ister, helva götürürsün bir tabak daha yok mu diye sorar, üzerine ilave tarçın ister. Bu ne biçim bir adettir, ne büyük bir anlamsızlıktır ya!.. Yıllar önce de karşıydım bu duruma şimdi de karşıyım. İkram mı yapacağız yoksa acımızı mı yaşayacağız bilmem? Karabiberiniz de, limonunuz da yerin dibine batsın inşallah. Burdan vasiyetimdir aileme duyurulur, ben ölünce arkamdan ikram falan sakın yapmayın, ağlayın, acınızı yaşayın, kim ne der diye düşünmeyin. Ayıpmış, elalem ne dermiş boşverin bunları. Acılı olana teselli verilir, yası olanın yasını yaşamasına müsaade edilir. Ev halkı yemeği düşünemez, yemek yapamaz diye boğazlarından iki lokma geçmesi için cenaze evine eşi dostu daha yemek getirir. Bu saçma adetleri bir tarafa bırakın artık. Baş sağlığı dileyin, ağlaması için omuz verin ve biraz sessiz kalın nolur. Bir şeyler değişsin artık. Hanımlar gün yapmıyorsunuz, misafir ağırlamıyorsunuz, yasınız var aloooo, bilmem anlatabildim mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Seda Kağıtcı Arşivi