Yeni anayasa öngörüsü ve sivil toplum

Eğer bir ülkede devletin yapısının ve denetiminin bir uzantısı olarak yasayla kurulmuş meslek odaları sivil toplum kuruluşu (STK) olarak ilk sırada sayılıyorsa, orada yeni bir sivil anayasanın şartları yok demektir. Aynı şekilde ekonomik temelli birlik, federasyon ve konfederasyonların sivil toplum sayıldığı şartlar için de bu olumsuz görüşümü tekrar edebilirim. Ülkenin tamamını ilgilendiren sosyal kararlarda ve yeni anayasa gibi bir toplumsal sözleşmenin hazırlanmasında, hiç kuşkusuz ve kaçınılmaz biçimde meslek odaları ile sendikal örgütlerin yerleri olacaktır. Fakat benzer kesinlikte olmak üzere; sivil toplumun gerçek anlamda gelişmediği bir ortam, yeni örten yurttaşlık kimliğini oluşturacak yeni anayasa için asla yeterli değildir.

Kimi zaman TV kanallarında veya gazete köşelerinde izlediğimiz entelektüel ‘çok konuşur ve az yazar’ kesiminin zaman zaman dile getirdiği gibi; siyasi örgütlere, meslek odaları ve sendikalara ek olarak sivil toplum kuruluşlarının (STK’ların) temsil edileceği büyük ve kapsamlı bir sivil anayasa konseyi mümkün müdür? Sanmıyorum. Pek fazla gelişme imkânı bulamamış ve işbirliği, birlikte çalışma ile ortak payda konularında ciddi sorunları olan sivil toplum dünyasının böyle bir görevi makul bir sürede başarı ile tamamlaması zor görünüyor.

Son çeyrek yüzyılda yaşanan bazı gelişmelere rağmen özellikle devletin kendisinin bir sivil anayasaya hazır olmadığı kanaatindeyim. ‘AB bahanesi’ ile yapılan yasal mevzuat değişikliklerinin büyük ölçüde kâğıt üzerinde kalması bunun net göstergelerinden biridir. Örneğin devletle olan ilişkiler ve devletin denetimdeki istekliliğini göz önüne aldığımda, devletin dernekler konusundaki yasal ve yapısal değişimini olumlu ya da olumsuz değerlendirmede kararsız kaldığım zamanlar oluyor. Adeta yeni düzenleme, baskı şartlarını ağırlaştırmış gibi görünüyor.

Sivil toplum kuruluşlarının kendilerine baktığımızda ise zafiyetin tüm görümlerine tanık olmak mümkün oluyor. Yeterli sayıda ve yetkinlik düzeyinde üye ve gönüllü katılım yok. Toplumun ciddi bir bölümü sivil örgütlerin dışında dağınık halde bulunuyor. Sivil toplum kuruluşlarında (STK’larda) fon ve kaynak yaratma gelişmemiş.

Pek çok STK, yaşamını ‘kamudan dilencilik’ sayabileceğimiz usullerle yürütüyor. STK içinde demokratik bir işleyiş ve kurumsallaşma gelişmemiş. Öyle bir toplum ki; en iyimser yaklaşımla tahminen 700 kişiye bir STK, meslek odası veya sendika düşüyor. Ortalama olarak örgütlenme düzeyinin binde biri geçmediği anlaşılıyor; çünkü vatandaşlar ya tümüyle örgütsüz ya da aynı kişiyi çok sayıda örgütte görmek mümkün. Bir başka deyişle vatandaşlar sivil toplum veya siyasetle ya hiç ilgilenmiyorlar ya da bu işi günlük meşgale haline getirmişler.

Sivil anayasa, asimile etmeden birleştirici, uzlaştırıcı ve barış içinde yaşamayı teşvik edici olmalıdır. Ama bugün toplumda ciddi bir ayrımcılık sorunu yaşanıyor. Ayrımcılığın toplumsal cinsiyet, etnik ve kültürel farklılıklar, inanç ve siyaset gibi hemen hemen toplumun tüm alanlarında yaşandığını gözlüyoruz. Şu ana kadar devlet bürokrasisinin tutumuna bakılırsa, işleyiş anlamında adeta o da bu ayrımcılığın bazı unsurlarını içselleştirmiş gibi duruyor. Velhasıl ‘ben ve öteki’ farklılaştırması toplumun her alanına yayılmış bir görünüm veriyor. Etnik ve kültürel kimliğin tanınması, farklı inançların demokratik biçimde ifadesi ve örgütlenmesi ile tercih edilen yaşam biçimlerinin kullanılması alanlarında ayrımcılığı kısa vadede aşmak mümkün görünmüyor.

Sizce bu şartlar altında gerçek anlamda sivil, demokratik, meşruiyeti açısından paylaşılan, devletin tüm unsurlarının fiilen uyacağı ve kâğıt üzerinde kalmayacak yeni bir anayasa yapılabilir mi? Yeni anayasa yapıldı – yapılacak diye yüzyıllardır değişmemekte ısrar eden bir toplum, kısa vadede değişebilir mi? Buna siz inanır mısınız? Yoksa hayal görmeyip bu ihtiyacı stratejik adımlar halinde başarmaya çalışmak mı gerekir?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Gürcan Banger Arşivi