Seda Kağıtcı

Seda Kağıtcı

Eskidendi çok eskiden…

Ne çabuk tüketir olduk her şeyi? Daha düne kadar zevkle yaptığımız pek çok şey ne çabuk geçmişte kaldı? Değişime ne çabuk alışıyoruz ya da alıştırılıyoruz ve teknolojiye nasıl hemen de adapte oluveriyoruz? Herşeyin kolayına kaçmak belki de işimize geliyor. Zor olanın güzelliğini kolay olanın hızına çabucacık değişiveriyoruz.

Kendi hızımıza ve hayatın gidişatına ayak uydurmak da neden hiç zorluk çekmiyoruz hiç düşündünüz mü? Ben zaman zaman düşünüyorum, keşke hayat bu kadar hızlı akmasaydı. Keşke bazı şeyleri daha tadını çıkarta çıkarta, sindire sindire yaşamamız mümkün olabilseydi. O zaman eskiyi iç geçirerek anmaz, geçmişe de bu kadar özlem duymazdık.

Ah bu teknoloji, güzelsin, cazipsin, seviyoruz seni ve vazgeçemiyoruz yeniliklerinden ama neden bizi sanallaştırıp, yalnızlaştırdın bu kadar? Normal kalsaydık, telefon ve tablet ekranları yerine sevdiklerimizin yüzüne daha çok baksaydık olmaz mıydı? Bilgisayarda saatlerimizi geçireceğimize biraz kitap okusaydık, tablet ekranına resim çizeceğimize elimiz fırça tutarak, emek vererek yağlı boya tablolar yapsaydık. Whatsapda dostlarımıza çıkartma atacağımıza, yanaklarına birer içten öpücük kondursaydık, bayramlarda hazır kısa mesajlar yazıp, tek tıkla tüm rehberimizdekilere yollayacağımıza, eskiden olduğu gibi tebrik kartları atsaydık, yılbaşında renkli kartpostallar seçip postaya verseydik, uzakta olan arkadaşlarımıza ve akrabalarımıza sayfalar dolusu mektuplar yazsaydık, içine de biraz sevgimizi katsaydık ne olurdu sanki?

Çok değiştik. Artık farklı şekillerde, bambaşka biçimlerde gösteriyoruz sevgimizi. Sevdiklerimizle menfaatimiz doğrultusunda görüşüyoruz. Birbirimizi mutlu etmektense bencilliği seçerek ben mutlu olayım da gerisi boş diyoruz. Kimsenin fikrine saygı duymuyoruz. Aşklar çok daha hızlı başlıyor, çok daha kolay tüketiliyor. Yalan dizboyu, aldatma tavan yaptı. Saçma sapan ilişkilerin adına aşk denir oldu. Geleneklerimiz, göreneklerimiz unutulmaya yüz tuttu.

Özledim ben çocukluğumun tertemiz dünyasını. Küçükken bir büyüsem derdim, şimdi keşke imkan olsa da o günlere dönebilsem ve hep orada kalsam... Bu dünya fazla kötülükle dolu.

Eskiden mektuplar vardı sevgi kokan, değer kokan, el emeği ile yazılan. Sonra muhtarın evindeki karşı ödemeli telefonlar vardı. Özlemler vardı, sevgiler gerçekti, aşklar sahte değildi. Ekmeğin, domatesin kokusu, toprağın kokusu vardı. Yediklerimiz organikti. Eskiden insanlar daha sağlıklıydı, kanser azdı, hastaneler bu kadar insan kaynamazdı. Sevdalıların bekleyenleri vardı son nefesine kadar müebbet yemişcesine bekleyen… Verilen sözlerin ise hepsinin bir karşılığı vardı. Çocuklar vardı masum, düşünce dizleri kanayan, arkadaşı elinden tutunca kalkıp hiç canı yanmamışcasına yine koşturan, oynayan… Dostluk, kardeşlik, arkadaşlık vardı. Kalleşlik yoktu, birine yan gözle bakmak ayıptı. Ha bir de ayıp vardı sahi eskiden, utanma duygusu vardı.

Yıllar işte böyle geçti, kimimiz mutlu, kimimiz mış gibi yaparak, kimimiz çile doldurarak geçti gitti yıllar… Eskiden çok eskiden dedim ya bir diğerine ağır basmayan bir terazi hassasiyeti vardı insanlarda ama şimdi maalesef yok. Hepsi son bir mektubun içinde değerini bilenlerle kaldı. Mektuplar bitti, güzel haberler getiren tüm postacı amcalar da gitti ne yazık ki…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Seda Kağıtcı Arşivi