7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

Sanatçı İdil Çeliker ile sanat ve toplum üzerine bir sohbet gerçekleştirdik. "Türk Müziği bizlere verilmiş büyük bir lütuftur."

İDİL çELİKER’İN öZGEçMİŞİ


  Hatay’ın İskenderun ilçesinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İskenderun’da tamamladı. Bir yandan da kendisine Türk Müziği sevgisini aşılayan rahmetli babası Şahap BAĞIRSAKçI’nın teşvikleri ile Türk Sanat Müziği Korolarına katılıp mûsiki nazariyatı ve ud dersleri aldı.


    2002 yıllında Eskişehir Osmangazi üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Fizik bölümünden mezun oldu. özel eğitim kurumlarında çalıştı. Bu yıllar arasında Eskişehir Osmangazi üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü’nde Fizik Tezli Yüksek Lisans (2005) ve Eğitim Bilimleri Fizik öğretmenliği Tezsiz Yüksek Lisans (2004) programlarını tamamladı. Ayrıca insan ilişkileri, iletişim ve beden dili ve yabancı dil üzerine eğitim aldı.
         2002-2011 yılları arasında, Eskişehir Halk Eğitim Merkezi Türk Sanat Müziği Korosundan eğitim aldı.
        Edebiyat-Kültür - Sanat Dergisi Dilge’de müzik sayfası yönetmenliği ve yazarlığı yaptı. Kardelen dergisinde de müziğin çocuk gelişimi ve eğitimi üzerine yazıları yayımlandı.
         Sivrihisar Belediyesi Türk Sanat Müziği Korosu Şefi ,Eskişehir Halk Eğitim Merkezi Türk Sanat Müziği Korosu Şef Yardımcısı, Makam Dersi öğreticiliği  ve  çocuk Korosu Şefi olarak görev aldı, konserler verdi.
        Tepebaşı Belediyesi Türk Sanat Müziği çocuk Korosu ve Türk Sanat Müziği Gençlik Korosu Şefi  olarak görev yapmaktadır.


Erdinç çELİKER ile evlidir.


 SOHBET


       İdil Hanım, sizce müzik nedir? Müziği ne olarak görmek, anlamak gerekiyor.


 


        Bir nağme olup yanaklarımıza süzülen, söyleyemediklerimizi dinlediğimiz  bir şiirdir musiki. Ruhumuzu bilinmez ufuklara sürükleyen, ilahi duyguların selidir. Acıların en büyüğü gelip kurulduğunda başköşesine dünyamızın, imkânsızlıklarımızın çıkmazlarında, çaresizliklerimizin isyan yangınlarında sihirli bir dost eli gibi uzanan; duygu zenginlikleri ve farklı renkleriyle ruhumuzdaki seyirleri, kalbimizdeki ritimleriyle; beşiğimizdeki ninnisi, vuslat gününde duaları ve ayetleriyle meleklerin sesidir musiki. En içten dileklerin, en derin sevgilerin, perilerin dilidir musiki.


Mevlana’ya göre;“Musiki, âşıkın aşkını, fasıkın faskını, dertlinin derdini sevinçlinin sevincini arttırır. Musiki, Allah âşıklarının ruhlarının gıdasıdır.


Zira musikide Allah’a ulaşma ümidi vardır.”0 halde aşksız musiki, musikisiz aşk düşünülemez.


Âşık yanar, aşk yolunda. Alev olur, kül olur. Küllerinden hep yeniden doğar, yeniden yanar. Sevdasına neler sunabileceğini, neler katabileceğini düşünerek doldurur zamanını. Bu sevda uğruna nice ömürler adanmıştır, o bir ummandır.


Tek hayalleri yanan yüreklerine, bu sonsuz ummandan bir damla su serpmek ve yürekleriyle, bu ummanda bir damla olabilmek ihtimali olmuştur. Bu ateş ile bu yolda sadece duygularını yaşamak için yürürken, hayalleri ise gerçekleri olmuştur.Güftesiyle, bestesiyle, sazıyla ya da sesiyle her biri tek başına ayrı bir dünya olup farklı birer renk iken, bir araya geldiklerinde de bir gökkuşağı misali apayrı güzelliklerin resmi olabilmişlerdir.Bazıları bu yolları en güzel şekilde geçenler olarak anılarak, arkalarından gelenler için engelleri kaldıran, günümüze ve geleceğe ışık tutan meşaleler olarak musiki tarihinde yer almışlardır.


“Musiki, insan ruhunun gizli kalan sırlarıdır” diyen Tamburi Cemil Bey, her zaman uzak bir devrin özlemini yaşayıp yüreğinin derinliklerinde, fani âleme ait olmadığını hissederek duygularını tamburuyla paylaşırken yaratmamış mıdır? Deha ürünü olarak adlandırılan dinledikçe tesirinden kurtulamadığımız, bizi de özlem diyarlarına götüren eserlerini zevkle dinlemiyor muyuz?


Başkalarının isteklerini karşılamaya çalışan sanatçı, sanatçı olmaktan çıkar, fikrini savunarak doğasını anlatmaya çalışırken ne kadar anlaşılabilmiştir,  musikiye kattığı yenilikleri ve büyük buluşlarıyla tanıdığımız, büyük değerimiz Hacı Arif Bey.Sıra dışı duygularının beklentilerine, yetersiz kalan teknik  bilgileri geliştirerek duyguların sınırsız olduğu tezini ispatlama çabasını gösterip özgür ve kural tanımayan eserleriyle dönemine ve günümüze damgasını vuran Sadettin Kaynak, musikide çığır açarken, döneminde ne tür tepkilerle karşılaşmış olabilir? Geçmişimizde bulunan, yazmakla sınırlandıramayacağımız daha nice değerli isimler bulunmaktadır.Günümüze baktığımızda, bugünün değerlerini acaba ne kadar tanımaktayız? Bu isimlerin ve büyüklüklerinin ne kadar farkındayız? Yetişecek olan nesillerimiz hangi değerleri aktaracak geleceğe?Biraz düşününce büyük bir merakla sorabileceğim, umut dolu cevaplar bulmak istediğim daha çok soru üretebilmem mümkün.


Musikiye hizmetleri ile tanıdığımız, büyük değerlerimizi, daha yakından tanımak için bu sonsuz ummanda bir mavi yolculuğa ne dersiniz?


      Fizik alanında tezli yüksek lisans yaptınız. öte yandan ilkokul çağlarından başlayarak müzik eğitimi aldınız. Fizikle müziğin ortak yönü var mıdır? Bu konuda bilgi verir misiniz?


 


        çok güzel bir soru gülümsedim. çünkü fizikçiden müzikçi olmaz diyen kişiler geldi aklıma. Aslında müziğin içinde birçok bilim gizlidir. Fizik, Matematik, Edebiyat,Felsefe, Din, Tarih, Tasavvuf ve keşfedemediklerimiz…


Belki bu nedenle “Aydın olmanın son mertebesi müzikten anlamaktır” diyor bir yazar. Belkide bu nedenle müzik yapan kişilerin beyin yapıları ve düşünce sistemleri incelendiğinde müzik yapmayanlara göre çok farklı olduğu sonucuna varılıyor. Müzik yapmak için fizik bilmek gerekmiyor tabiiki ancak bir ses dalgasının oluşması,  özellikleri, frekanslar arasındaki ilişki, enstrümanın yapay bir ses kaynağı olarak üretebildiği ses özellikleri fizik kuralları içerisindedir.


Nazariyat kaynaklarına baktığımızdaseslerin incelenmesi konusunda fizikçilerin ve matematikçilerin araştırmaları müziğe ışık olmuştur. Bu kaynaklarda Pisagor komasını görmek, fizik kurallarıyla karşılaşmak, altın oran yasasının bulunması, teorik olarak yazabileceğimiz türlü ses frekansları oranları bunların ispatıdır.


ünlü bilim adamıEinstein sadece fizik ve matematik konusunda değil, müzik konusunda da oldukça başarılı biriydi. "Eğer ki bir bilim insanı olmasaydım, bir müzisyen olurdum." diyordu. "Müzik yapmadan geçen bir hayatı hayal edemiyorum. Güpegündüz müzik içerisinde hayallere dalabilirim. Hayatımın en büyük keyfi müziktir."demişti.Albert Einstein, 6 yaşındayken keman çalmaya başladı ve 13 yaşındayken Mozart'ın sonatlarını kusursuz bir şekilde çalabiliyordu. 17.yaş gününde okuluna bir müfettiş geldiğinde, ondan keman çalması istendi. Müfettiş, sonradan elde edilen notlarında şunları yazmıştı:


"Einstein isimli bir öğrenci, Beethoven'ın sonatlarından birindeki adagio'yu içimize derince işleyecek bir şekilde çaldı." 


"Piyano da çalabiliyordu. Müzik, teorileri hakkında düşünmesine yardımcı oluyordu. çalışmaya giderdi, geri gelirdi, piyanosunda birkaç nota çalardı, birden aklına bir şey gelirdi, heyecanla çalışmaya geri dönerdi." diye anlatıyor eşi. 


     Nasıl bir kültür ortamında yetiştiniz? Size müziğe eğitimine sevk eden sebepler nelerdi?


Okumayı, araştırmayı, bilimi ve sanatı seven bir aileyiz. Ailemde ressam, çeşitli enstrümanlar icra edenler, şiir yazmayı sevenler vardı. Aile toplantılarında hep beraber şarkı söylemeyi severdik. Hayata,doğaya, insana koşulsuz sevgi ile bakmayı ve bu şekilde yaşamayı amaç edinmiş bir kültürün içinde yetiştim.Rahmetli babam, TRT4 yayınlarını takip ederdi. İzlerken de kadın sanatçılar çıkınca bana seslenir, sanatçıyı örnek gösterir “Böyle enstrüman çalmanı, müzikle ilgilenmeni çok isterdim” derdi. Sanata çok büyük ilgisi vardı. Kendiside antika koleksiyoneriydi. Gençliğinde çeşitli enstrümanlar çalmıştı.  Beraber şarkı söylemeyi çok severdik. Ailemde ve okulumda müzik, şiir ve dansa olan ilgim, yeteneğim çok küçük yaşlarımdan itibaren kendini gösteriyordu.Şiir okumadan uykuya daldığım gece sayısı çok azdır. öğrencilik yıllarımda okulun her türlü sanatsal etkinliklerinde, özellikle korolarda görevler bana verilirdi. Gerek ailem gerek öğretmenlerim ve arkadaşlarım tarafından büyük destek gördüm.Derslerimde de sanatsal faaliyetlerde de başarılı bir öğrenciydim. Benim müzik eğitimine yönelmemdeki en büyük sebep “ AŞK” tır.  İlk zamanlarda adını koyamadığım bu duygu bana çok iyi geliyordu. Kendimi en iyi hissettiğim anlar sevdiğim şarkıları söylediğim anlar olduğunu keşfettim. Zaman ilerledikçe “en sevdiğim şarkılar”  repertuarım,  Türk müziği şarkılarından oluşmaya başlamıştı. Yaz akşamları arkadaşlarla sohbet eder şarkı söylerdik. Bir akşam arkadaşımın kuzeni İzmir’den gelmişti, Ege üniversitesi Türk Müziği Konservatuarı’nda ud dersleri alıyormuş, o akşam bize katıldı, o ud çaldı,  bende söyledim. Ud eşliğinde ilk kez şarkı söylemiştim. Henüz 17 yaşındaydım.İşte o akşam Türk müziğine, udun tınısına, sesine ve ruhuna âşık oldum. Babamla paylaştım, udu çok sevdiğimi ve ud çalmayı öğrenmek istediğimi anlattım.  Kısa bir süre sonra babam sürpriz yaptı ve bana bir ud hediye etti. Akademik olarak ilk musiki eğitimime İskenderun Gösteri Sanatları Merkezinde ud dersleri ile başladım.Müzik eğitimi yolculuğuma başlarken en büyük desteği ve teşviki rahmetli babam Şahap BAĞIRSAKçI’dan gördüm.


 


 Türk müziğinde hangi çalışmaları yaptınız?


 


      Solistlik, nazariyat dersleri eğitimciliği, beste ve güfte çalışmaları, koro şefliği, dergilerde müzik üzerine yazılar yazdım. Bunların hiçbirini yapmak için plan yapmadım. Ben Türk Müziğine olan aşkımı yaşarken kendimi bu çalışmalarımın içinde buldum.   Kanun sazını öğrenmek sevdasına düştüm son zamanlarda. Bunu duyunca büyük desteğim olan annem bana bir kanun hediye etti. Bu ara kanun çalmayı öğrenmeye odaklandım diyebilirim. Umarım başarabilirim.


 


       Sizin aynı zamanda bestecilik yönünüz ve bu alanda ödülleriniz de bulunmaktadır. Ne tür besteler yaptınız? Beste çalışmalarına devam ediyor musunuz?


 


      2004 yılında babamın vefatıyla ona olan özlemlerim nağmelere dönüşmeye başladı. “İsmin hâlâ dudağımda” , “Anladımki canım dünya yalanmış (Senmişsin meğer)”, “Dün sabah denize seni anlattım”, “Hasretinle dalıp gittim maziye”, “Aramızda nurdan perde”  gibi birçok çalışmam bu duyguların ürünüdür. 2007 yılında Kültür Bakanlığı tarafından düzenlenen Türk Müziği Formları Beste Yarışmasında ilk çocuk şarkım, güftesi değerli şair Dr. Nedim UçAR’ a ait olan Nihavend Makamındaki “Minik Fare”adlı eser,   2013 yılında TRT’nin düzenlediği “Türk Sanat Müziği çocuk Şarkıları Beste Yarışması’nda güftesi ve bestesi bana ait olan Buselik makamındaki “Gel Şarkılar Söyleyelim“ adlı eser dereceye girip ödül almaya hak kazandı.“Gel Şarkılar Söyleyelim(Bez Bebeğim)TRT çocuk şarkıları cd’sinde yer aldı. 3 tanesi TRT repertuarında bulunan 15’i çocuk şarkısı formunda, toplam 49 adet eserim bulunmaktadır.
2013 yılında TüBİTAK ve Eskişehir Osmangazi üniversitesi Eğitim Fakültesi tarafından yürütülen  “Fennin araştırıcı doğasını anlıyorum” projesinde Fen Bilimleri dersini sevdirmek amacıyla,  bazı fen konularını MEB tarafından belirlenmiş hedef kazanımlara uygun olarak söz yazıp, şarkı formunda besteleyerek “Şarkılarla öğrenelim” etkinliğinde görev aldım. örneğin “Arşimet’in Kanunu, Mıknatıslar, Esnek Cisimler” şarkılarım bu projenin ürünüdür.Sanıyorum bu çalışma daha önce hiç yapılmamıştı, büyük ilgi gördü.  Ayrıca, çocuklara tehlikelere karşı kendilerini korumalarını öğreten eğitici şarkılar besteleyerek,  “Cinsel çocuk İstismarı” projesinde görev aldım.


Bu yolculukta şarkı, çocuk şarkısı ve ilahi formunda çalışmalarım var.Henüz yolun başındayım yol alabilmek için gayret ediyorum.


       Bir yandan da özel bir eğitim kurumunda müdür olarak görev yapıyorum. Sanatımın yanında mesleğimi de çok seviyorum. Müzikle beslenmemin iş hayatımda pozitif enerji olarak yansıdığına inanıyorum. Son zamanlarda yoğun iş tempom nedeniyle beste çalışmalarıma ara verdim, ama bırakmadım. Henüz notaya almadığım yeni ezgileri biraz beklemeye almak zorunda kaldım.


 


     Koronuzun kurulması ve çalışmalarından bahsedebilir misiniz?


 


         Daha önce de belirttiğim gibi çalışmalarımın başlangıcında hiç bir zaman bir plan yapmadım. Ancak gerçekleştiğinde büyük bir özveriyle emek verdim.


Koromun kurulması çok ilginç bir tesadüfe dayanmaktadır belki de tevafuktur.  Her sanatçının sanat hayatında hayal kırıklıkları vardır. Bir mücadeledir sanat ile uğraşmak. üstelik bir kadınsanız mücadelenizin kademeleri daha da yükselir. Artık pes ediyorum dediğim, müziğe dönmemek üzere veda etmeye karar verdiğim bir zaman diliminde kendimi Tepebaşı Belediyesi Türk Sanat Müziği çocuk Korosu Şefi olarak buldum.


   Bir süre sonra öğrencilerim büyüdüler ve Türk Müziğini sevdiklerini bırakmak istemediklerini söylediler. “Biz büyüdük artık ne olacağız, korodan ve sizden kopacak mıyız ?” diye sorular sormaya başladılar.


    Başkanımız Sayın Ahmet Ataç’a ilettim ve ikinci koromuz olan Tepebaşı Belediyesi Türk Sanat Müziği Gençlik Korosunu kurduk.Türk Sanat Müziği çocuk korosu (8-11 yaş) ve Türk Sanat Müziği Gençlik korosu (12-19yaş) olmak üzere 2 koro çalıştırmaktayım.


    Koromuz bugün12-19 yaş kategorisinde 2011’den bu yana sürekliliğini koruyan ve Türk Müziği okuyan (klasik eserler dahil) Türkiye’nin tek gençlik korosu olarak bilinmektedir. Koromuz öğrencilerinden son zamanlarda başarı haberleri almak bizlere ayrı bir haz vermektedir.


Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın açmış olduğu ses yarışmasında, 2019 yılı Eskişehir İli ikincilik ödülünü Cansu öZKIRIM, üçüncülük ödülünü ise Esra KILIç almıştır. Belenay KIRAç, 2017Eskişehir İli birincilik ve İç Anadolu Bölgesi birincilik ödülünü kazanmıştır.


2016 yılı Eskişehir ili erkek ses birincisi olan öğrencim Atahan DEMİR, 2018 yılında İstanbul Teknik üniversitesi Türk Müziği Konservatuarı’nı birincilikle kazanmıştır.


 


    Bir müzik insanı olarak bize Türk müziği hakkında neler söylersiniz?


 


       Bana göre Türk Müziği bizlere verilmiş büyük bir lütuftur. Yaşatabildiğimiz sürece tükenmeyecek çoğalabilecek bir hazinedir. Sanatsal anlamda çok büyük önem taşıyan Türk Müziği sadece eğlence müziği olarak görüldüğü zaman beni derinden üzmektedir ve maalesef son yıllarda sanatsal yönü ihmal edilmektedir. özellikle Klasik Türk Müziğinde duygu zenginliği başta olmak üzere makam zenginliği ve usul zenginliği ile dünya müzikleri arasında en üst sıralarda yer almaktadır. Ayrıca hastalıkların tedavisi için kullanıldığında şaşırtıcı sonuçlar gözlenmiş ve “Musiki ile Tedavi” olarak tarihte ve günümüzde yerini almıştır. Makamların sihirli etkisi birçok hastalığa şifa olmuştur. Türk müziği manevi duyguları yoğun olarak barındıran bir müzik türüdür. Türk Müziği üzerine konuşulabilecek çok şey var,süremiz yetmez…Şahsım adına şunu söyleyebilirim, Türk müziğinin küçük ellerinden tuttuğumu düşünüyorum.


Türk Müziğine öncelikle gönül verdim, daha sonra emek verdim, şimdi de büyük bir zevkle hizmet etmekteyim.


 


     2001 yılından bu yana Eskişehir’de özel sektörde eğitimcilik yapmaktasınız. Müzik hayatınızla iş hayatınızın dengesini nasıl kuruyorsunuz?


 


      Zaman yönetiminde iyi olduğuma inanıyorum. Her zaman planlı ve sistemli çalışmayı severim. Televizyona hiç vakit ayırmıyorum diyebilirim, bana göre televizyon büyük vakit kaybı. Kendime koyduğum kurallarım vardır, onlara uymaya özen gösteriyorum. Disiplinli yaşamayı ve çalışmayı seven bir karakterim var. İzin günlerimde, dinlenme saatlerimde müzik çalışmalarımı yapıyorum. Bu nedenle kendimi bildim bileli haftanın yedi günü çalışıyorum. Eğitimciliği de müziği de çok sevdiğim için bana zor gelmiyor.çok şanslıyım ki çalıştığım kurumlar beni ve sanatımı desteklemişlerdir. İnsanın geleceğine dokunmak katkıda bulunmak bana büyük bir haz veriyor. Bir yandan bu durum beni dengeliyor diye düşünüyorum. Mesleğim,  mantıksal yönümü, müzik ise duygusal yönümü besliyor. Hayatımda sadece müzik olsaydı sanırım aşırı duygusal biri olabilirdim. Bu dengeden çok memnunum.


 


     Yapmayı düşündüğünüz etkinlikler ve projeler hakkında bilgi verir misiniz?


 


    çeşitli kurumlardan sanat projeleri için teklifler geliyor, bu anlamda çok memnun olduğumu belirtmek isterim. Her projeyi önemli buluyorum. Her proje üretebilmem için beni teşvik ediyor. Ancak, üretkenliğimi ve enerjimi,  çocuklar ve gençler üzerine şekillendirmek istiyorum.


En büyük amacım, Türk Müziğini geleceğimiz olan çocuklara ve gençlere sevdirmek, öğretmek. Günün birinde kendi kültürüne yabancılaştırılmış bir nesil bulmak düşüncesi beni huzursuz ve mutsuz ediyor. Zaten şeflik yolculuğum bu kaygıyla başlamıştır.Manevi ve kültürel değerlerimizi çağdaş bir üslupla geçmişten geleceğe bir köprü gibi aktarmalıyız. Bunun için Türk müziğine gönül veren herkesin birlik olmasını gerekli buluyorum. Kurumların büyük desteğine ihtiyaç var.


      Koromuzla yılda en az üç kez salon konseri veriyoruz, ayrıca izleyicilerimiz ile buluşabildiğimiz hep beraber müzik sohbeti edebildiğimiz ve şarkılar söylediğimiz odamüziği şeklinde etkinlikler yapıyoruz.Bu etkinliklerin bazılarını sosyal projeler kapsamında da yapmıştık.


Yeni projelerimde müziğin birleştirici yönünden yararlanarak farklı sosyal projeler için konserler vermek,müzik üzerine söyleşi programları yapmak, yayınlar çıkarmaktır. Bazı projelerim henüz zihnimde. Uygulamayageçebileceğim zamanşekillendireceğim.


 


     çocuk ve gençlerin müzik yapabilmesi adına ailelere önerileriniz var mı?


 


       Mutlu bir toplum ancak sağlıklı ve mutlu bireylerden oluşabilir. Bireylerin yetişmesinde en büyük görev okullara, öğretmenlere ve ailelere düşmektedir.


Bireyin mutlu olabilmesi kendini iyi tanıması, yeteneklerini keşfetmesi ve geliştirebilmesine bağlıdır. Bilim insanları her insanda en az bir sanat yeteneğinin olduğunu iddia etmektedirler. Bana göre aileler çocuklarını iyi gözlemlemeli, içsel yolculuklarında rehber olabilmeli, sanata yönlendirmeli ve desteklemeliler.


ülkemizde akademik başarı ve meslek edindirme kaygılarıyla çocuklarımızı ve gençlerimizi mutsuzlaştırıyoruz. İyi bir zaman yönetimiyle derslerde ve sanatsal faaliyetlerde başarı kaçınılmazdır. Ayrıca müziğin, bilişsel gelişime büyük katkı sağlamasından derslerdeki başarıda orantılı olarak artacaktır. Sanat ile uğraşan gençler,özgüveni yüksek,mesleklerinde de başarıya ulaşmış kişiler olarak toplumda yerini alacaklardır.


 


 


 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi