7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

7-Ahmet URFALI (DOLUNAY)

Prof. Dr. Tamilla Abbashanlı Aliyeva bir sohbet gerçekleştirdik."Eskişehir beni yeniden yarattı diyebilirim"

Prof.Dr.Tamilla Aliyeva özgeçmişi


1951 yılı Temmuz ayının 20.günü Azerbaycan Aran Karabağ bölgesinde Beylegan şehrinde dünyaya geldi. Anne ve babasını erken kayıp etmiş, teyzesinin himayesinde büyütüldü. 1958’da Geray Esedov Ortaokulunu 1968’de yüksek puanla bitirdi.
1969’de Bakı Devlet üniversitesinin İletişim Fakültesini kazandı. öğrencilik yıllarında Azerbaycan Devlet Radyo-Televizyon Şirketinde sözleşmeli olarak çalıştı. 1974‘te üniversiteden mezun oldu, 1975’te Bakı Devlet üniversitesinin Filoloji Fakültesinde Araştırma Görevlisi olarak işe başladı. 1987 yılında Batı Avrupa, Amerika, Avustralya Edebiyatları üzerine doktora eğitimini kazandı.1992 yılında Azerbaycan-Amerika Edebi İlişkileri konusunda doktorasını yaparak Moskova Ali Attestasiya Komisyonu tarafında doktor unvanını kazandı. 1998 yılında doçent oldu.
1998 yılında TC Eskişehir Osmangazi üniversitesinden hocalık daveti aldı. 2016 yılına kadar burada çalıştı. 2016 yılının Ekim ayında Muş Alparslan üniversitesine İletişim Fakültesi Dekanı olarak çalışmaya başladı. Halen aynı üniversitede çalışmaktadır.
Tamilla Aliyeva, 1974 yılında Ali Aliyev’le evlendi. 2 oğlu, 3 torunu vardır.
Gazeteci yazar olarak hep Karabağ’a giderek, savaş ve askerler hakkında gazetelere, radyo ve televizyona programlar hazırladı.
Şehirler hakkında birkaç kitabın yazarıdır. Şimdiye kadar on kitabı, on bir çeviri kitabı, 200 ilmi, 300 publisistik makalesi yayınlandı.  100”e yakın uluslararası ve ulusal ilmi sempozyum,  konferansta iştirak etti. Azerbaycan, Türkiye, ABD, Almanya, İsveç, Rusya, Bulgaristan, Makedonya, Kıbrıs’ta ilmi sempozyumlara katıldı. Makaleleri basıldı,  çok sayıda ödüller aldı.
2002 yılında  “Vatanımda Vatanımı özledim”   kitabı İzmir ”de faaliyet gösteren özgür Yayım Evi tarafından ödüle layık görüldü. 
2008 yılında Eskişehir Valiliği, 2012 yılı Aralık ayında Eskişehir Şairler Derneği ve 2013’te ESAZDER tarafından Azerbaycan-Türkiye arasında edebi ilişkiler kurduğu için ‘’Fahri Ferman’’la ödüllendirildi.
2012 yılında Almanya’da faaliyet gösteren N.Gencevi adına Azerbaycan Medeniyet Merkezinin ödülünü aldı.
  2011 yılında Azerbaycan’ın Ankara’daki Sefirliği tarafından Yılın En İyi öğretmeni ödülüne lâyık görüldü.
2016 yılında Türkiye Folklor Kurumu ve Eskişehir Sanat Derneği tarafından Yunus Emre ödülü verildi.
Prof. Dr. Tamilla Aliyeva  Türkiye ve Azerbaycan’da yayımlanan bir çok edebiyat, kültür dergilerinin yazı danışma kurulundadır. Azerbaycan’da yayımlanan 20 yy. Azerbaycan Aydınları, 20 yy. Azerbaycan Kadın Alimleri Ansiklopedisinde biyografisine yer verildi .   “Vektör” Bilim Merkezi tarafından Azerbaycan Edebiyatına ve Kültürüne verdiği emek karşılığı olarak ödüllendirildi. Aliyeva, Azerbaycan Yazarlar ve Jurnalistler Birliğinin üyesidir.


Sohbet:


Sizdeki edebiyat ve kültür merakı nasıl başladı? Nasıl bir kültür ortamında yetiştiniz? Türk Dili ve Edebiyatı alanını seçmenizin ana sebebi nedir?
Güzel bir soru. Sayın Ahmet Hocam, her şeyi dobro-dobro anlatayım mı? Bu daha doğal olmaz mı? Aslen Karabağlıyım:
Aziziyim, Karabağ
Şeki, Şirvan Karabağ.
Dünya cennete dönse,
Yâddan çıkmaz, Karabağ.
Ana tarafım Dağlık Karabağ’ın gözdesi, payitahtı Şuşa kentindedir, soyu Karabağ vezirinin gidip çıkıyor. Annemin dayıları ünlü yazar, şair, sanatçı olmuşlar. Baba tarafım yene Karabağ’ın Fuzuli bölgesinde ünlü hanlarından olmuştur. Babaannemin dediklerine göre, baba taraftan dedelerim İrevan (Revan) Hanlığından- Ermenilerin zulmünden Karabağ’a gelmişler. Karabağ demek kültür demek, edebiyat, şiir demektir. Karabağ’da doğan çocuklar segâh (müzik türü) üstünde ağlarlar, Şanlıurfa ‘da olduğu gibi. Bizde konuşmalar ağıt, mani, ninni, masal, atasözleri, efsane, rivayet üzerinde kurulur veya sohbet bu halk edebiyatı türleriyle süslenmektedir. Annemi bir buçuk yaşımda, babamı 17 yaşımda kayıp etmişim. Bir buçuk yaşımdan Dilgüşe teyzemin himayesinde büyümüşüm. Diğer teyzelerim de yardım etmişler. Teyzem ibtidai sınıf mezunu, kocası da öyle. Yani kimse bana edebiyat, kültür meselelerini anlatmadı. Bütün günü ev işleri, bağ bahçe. 4. sınıfa kadar hiç iyi okumadım. Evdekiler benden ellerini üzdükleri zaman artık  5. sınıftaydım. Birden mucize baş verdi. Ben okul birincisi oldum. Neden? Dünya tarihi dersi geçiyorduk. Orada Yunan ve Roma tarihi, edebiyatı, sanatı ile ilgili güzel yazılar ve resimler vardı. Truva efsanesini çok sevdim. özellikle Tahta At efsanesini. Truvalılar Tahta Atı  kaleye getirmeye karar verirler. Truva’nın Baş Kâhini Lakoon bu işe hayır diyor:
‘’Bu atta bir bela vardır. Yunanlar onu neyinki dinlemek hatta büyük yılanları onun üzerine atıyorlar. Lakoon ve oğulları yılanlardan kurtulmak için çaba serf ederken onlar Tahtı Atı kaleye getirirler. Lakoon’un ve oğullarının azaplarını heykelleştiren, sanat eseri yaratan heykeltıraşın bu eserine günlerle bakıyor, böylece diğer tarihi konuları da öğrenmiş olurdum. Sonra kendi kendime evdeki kitaplardan götürüp okumaya başladım. Şiiri çok sevdim. Nizami Gencevi’nin ‘’Bu gece bize sevgili yar gelmiş idi’’, Fuzuli’nin ‘’Şeb-i hicran’’, Nesimi’nin ‘’Neylerim’’ vs. gazellerini ezberledim. Yukarı sınıfların öğretmenleri gelip beni derslikten alır, yukarı sınıfların karşısında bu şiirleri okuturdular. Ve onlara:’’Bakın, küçücük kız nasıl da bu ağır gazelleri okuyor. Siz ise…’’
Nesre olan merakım ünlü Azerbaycan yazarı, on elinde on marifet olan Cafer Cabbarlı’dan başladı. Onun Sovyetleri öven, yani bir nevi reklam eden Firuze hikâyesi edebiyat kitabımıza salınmıştı. Bu hikâyeyi çok beğendim, okul kütüphanesine gedip C.Cabbarlı’nın diğer öykülerini istedim, kütüphaneci vermedi:’’Eğer öğrenmenin izin verirse veririm.’’dedi. öğretmenim gedip ona: ‘’İzin veriyorum.’’ dedi ve ben yazarın büyün öykülerini okudum. Sonradan okulda çalışan iki öğretmen teyzem kütüphaneci (rahmetlik oldu) Gemer hanımdan rica ettiler ki, bana okumaya kitap versin. Evimiz istasyona yakın idi. Her akşam trene binmek için etraf köylerden insanlar gelir, yemek yiyor, tren gelene kadar çay içir, çok sayıda olay, hikâye, efsane, masal, anı anlatırdılar. Bunlar da benim edebiyatçı olarak yetişmeğime etki gösterdi. Trene gidenler ve gelenler bazen okumak için götürdükleri kitapları bizde unutur, bazen ise bana hediye verirdiler. örneğin, Amerikalı roman yazarı Teodor Drayzer’in Deha, Amerika Faciası, J.Vern- Kapitan Grantın çocukları, D.Defo- Robinzon Kruzo,  Kore Hikâyeleri, S.Gedirzade’nin eserleri böyle bir yolla bizde kaldı ve ben onları defalarca okudum. Evet, yetiştiğim ortam bu.
Ben Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun olmadım, açığı öğretmen olmak istemiyordum. Bakmayarak ki, okulda edebiyat üzere birinci öğrenci idim. Hatta bir edebiyatçı olarak “şöhretim” Milli Eğitim Müdürlüğüne gitmiş, onlar yazılarımı okumuş ve demişler:’’Hayır, bu tür yazıları 13-14 yaşında çocuk yazamaz. Kimse ona yardım ediyor. Demişler ki, anne babası yok, teyzesinin himayesinde kalıyor, teyze de ismini zorla yazıyor, kimse bu çocuğa yardım etmiyor. Yine inanmamışlar, okula komisyon göndermişler. Beni yalnız başına bir odada sınava tabi tuttular. Her hangi bir konu verdiler, yaz-dediler. Yazdım. Yazının içeriği, cümlelerin zenginliği hiçbir imla hatası olmadığı için en yüksek puan verdiler ve dediler: ‘’Siz haklısınız, bu kız mucizedir.’’
Okulu bitirmeme birkaç ay kala (1968 2 Şubat ) karlı bir günde babamın ölüm haberini duydum. Yegâne tutacağım dal da kırıldı. Ne kadar iyi çalışsam da birkaç puanla üniversiteyi kayıp ettim. İkinci sene 5 ay okulda Pioner Baş Deste rehberi çalıştım. 1969 yılında en yüksek puanla İletişim Fakültesini kazandım.
Türkiye ve Azerbaycan’daki Türk Dili ve Edebiyatı Bölümündeki çalışmaları karşılaştıra bilir misiniz? Ortaklaşa yapılan araştırmalar var mıdır?
 Ben Bakı Devlet üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum. Yani filologiya fakültesini bitirseydim, sorularınıza daha etraflı, daha dakik cevap vere bilirdim. Bizde Filologiya Fakültesi var, Fakülte’de Azerbaycan Dilciliği, Umumi Dilcilik, Azerbaycan Dilinin Tedrisi Metodikası, Türkoloji Kafedralar (yani bölümler ) faaliyet göstermektedir. Bir de ayrıca Şarkşünaslık Fakültesi var, orada da Türk Filologiyası, mütercimlik bölümleri vardır. Ben İletişim mezunu olsam da doktoraya Batı Avrupa, Amerika, Avustralya edebiyatları üzene başladım. Azerbaycan-Amerika edebi ilişkileri üzerine doktora yaptım. Gördüğünüz gibi alanım farklı. Tabii ki, evveller yani Sovyet döneminde Türkiye’de filoloji ilimle Azerbaycan filoloji ilmi ile karşılaştırmalı çalışmalara izin verilmiyordu, ama Ruslarda Türkoloji ilim araştırmaları dünyada meşhur olduğu için onların nezareti altında Azerbaycan’da da bununla Türkoloji Fakültelerin açılmasına izin verilmişti. Aynı zamanda Türkçe konuşmak Ruslar için zor olduğuna göre Azerbaycanlıların dilinin Türkçe (Türkçe’ye uyumlu) olduğuna göre ve bu Azerbaycanlının ter temiz Rusçası olduğu için Rus bu insanları başka ülkelerde sefirlik ve diğer işlerde görevlendirirdiler.
Yani bildiğim bunlar. Ama tabii ki, şimdi Azerbaycan Bakı şehrinde Atatürk Araştırmalar Merkezi faaliyet gösterir. Onlar Türkiye’nin ister klasik, isterse de çağdaş edebiyatından örnekler çevirir, kitap hâlinde yayımlıyorlar.
Azerbaycan Milli Elmler (Bilimler) Akademisinde Türkoloji Bölümler faaliyet göstermektedir. Burada da hem çevriler yapılır, hem de karşılaştırmalı araştırmalar vardır.
Ben Türkiye’de yaptığım araştırmaların çoğu Azerbaycan ve Türkiye edebiyat örnekleri üzerindedir. örneğin, Mevlana ve Azerbaycan şairlerinin yaratıcılığında hümanizm; Karacaoğlan ve Aşık Elesger, Karacaoğlan ve Molla Penah Vagıf, Mir Celal Paşayev ve H.Saraç’ın yaratıcılığında çocuğa şiddet; Nesimi yaratıcılığı gibi Türkiye’de bu konularda çok sayıda araştırmalarım vardır.  Bir de profesörlük unvanı almak için Türkiye ve Azerbaycan edebiyatına müracaat ettim. Yazdığım kitap şöyle adlanmaktadır: çağdaş Türkiye ve Azerbaycan Şairlerinin Yaratıcılığında Evrensel Temaların Karşılaştırılması.
    ‘’İki devlet, bir millet’’ sözünün kültürel alt yapısının altında hangi ortak değerler bulunmaktadır?  Bu sözü açıklar mısınız?
       Evet. Güzel bir soru. Rusya her zaman bizleri bir birimizden ayırmaya çalıştı, ama Azerbaycan manevi dünyasında hiç zaman Türkiye’den ayrılmadı, aksine, Rusya onu ayırdıkça, bu sevgi daha da ateş alıp alevle yanmaya başladı.
     Şimdi yüce önder Türk Dünyasının Lideri ölmez Atatürk’ün 1933 yılında Türkiye Cumhuriyetinin 10 yıllık toplantısında dediği fikri burada yerine düşür: (bu fikri toparlayarak yazıyorum). ‘’Bugün Rusya komşumuzdur, bu komşuluğa ihtiyacımız vardır. Yarın ne olacak kimse bu günden bile bilmez.’’
 Genç Türkiye o günlerde ömrünün en zorlu günlerini yaşıyordu. O Lenin’e bir mektup gönderir. Mektupta şöyle yazılmıştı: ‘’Bu gün zor günler yaşıyoruz, sizin yardımınıza ihtiyacımız vardır. Bize yardım etmenizi istiyoruz.’’
Lenin mektubu alır ve o günlerde Doğu İşleri üzere Yardımcısı olan Azerbaycan Türk’ü, tanınmış yazar, doktor siyasi hadim Neriman Nerimanov’u yanına çağırar, Atatürk”ün mektubunu ona verir ve şöyle der: ‘’Türkiye komşumuzdur, onlara yok demeyiz, ama elde-avuçta bir şey yok. Rusya’da Türkiye gibi darmadağın durumda. Ama bir mesele vardır:Orta Asya ve Azerbaycan Türkleri bu mektubu görseler Türkiye’deki kardeşlerine mutlaka yardım edecekler, ama biz istesek, vermezler. Türkiye’deki kardeşlerine canlarını feda ederler. Onların Türkiye için verdiklerinden biz de alırız. Nerimanov bu işle meşgul olur, gerçekten, Lenin’in tahmini doğru çıkıyor. Toplanan yardımdan Rusya için de götürülür. Nerimanov toplanan yardımı, hatta,Azerbaycan’dan 500 kg altını, benzin ve silahı Türkiye’ye gönderir. Hatta bir Azerbaycanlı kadın altından hazırlanmış 3 kilogramlık çantayı kendi eliyle getirip verir ve deyir: ‘’Ben bu çantasız yaşarım, Türkiye yabancı işgalcilerden kurtulmalı, özgür ülke olmalıdır.’’
Yüce önder Atatürk, Rusya adına Türkî Cumhuriyetlerden, özellikle, Azerbaycan’dan gelen yardıma çok sevinir ve Lenin’e teşekkür mektubu gönderir. Yazıyor ki: ‘’Gönderdikleriniz yerine düştü. çok teşekkür ederiz. Zaman gelecek, Türküye ekonomik yönden zengin ülke olacak, o zaman borcumuzu geri vereceğiz. Nerimanov bu mektuba şöyle yanıt verir: ‘’Paşam, kardeş kardeşe borç vermez, el tutar. Bu ifade, bu deyim sanki içimizde bir ateş alevlendirir ve dilimizden bu sözler süzüldü: ‘’Allah’ım, bizleri bir birimizden ayırma.’’

Tamilla hocam, sizin Türk dünyasıyla ilgili çalışmalarınız olduğunu bilmekteyiz. Türk dünyasının dil, edebiyat ve kültür sorunları nelerdir? Alfabe birliği konusundaki son gelişmeler nedir? Bu sorunları aşmak için neler yapılmalıdır?
Evet, kültürel yönde sorunlar var, ama evvelki gibi değiller. Azerbaycan Türkiye arasında çok da sorun var. Alfabemiz birdir, lehçelerimiz bir birine yakındır. Kültür görüşleri, toplantılar çok oluyor, mesafede problem yok. Kitaplarımız rahatlıkla burada çevrilir, Türkiye Türkçesindeki kitaplar da rahatlık Azerbaycan Türkçesine aktarılır. Bizde Atatürk Kültür Merkezi var. Orada Türk filologiyasından veya Türkiye’de eğitim alanlar çalışır ve çok sayıda kitaplar çevrilmektedir. Atatürk Araştırmalar Merkezi, Azerbaycan Devleti tarafında, yani bütçeden maliyeleştirildiği için bu işler çok rahatlıkla görülür. Ama sözün açığı ben Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine seyahat etmediğim için oralarda neler yapılır, diyemem. İtiraf etmek lazım onların Türkçesi, Türkiye Türkçesine Azerbaycan Türkçesi kadar yakın değil. Ona göre de onlarla ünsiyete girmek zor. Onlar da sanki Türkiye Türkçesini öğrenmek için çok da çaba göstermiyorlar. Bunun örneğini Eskişehir’de gördüm. Türkçe eğitim alan Kazak,  Kırgız, Türkmen öğrenciler bir biriyle Rusça konuşurdular, hatta Kazak öğrenci Kazak’la da Rusça konuşurdu. Aslında Türk Dünyasında ortak dille ilgili bir müzakere açıldı ve o zaman Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar Bey dedi ki; ‘’ Ortak dil Anadolu Türkçesi olsun.’’ Ama bu fikir yarım kaldı, nedense daha bu konuya dokunan olmadı. Bence Orta Asya Türkleri hâlâ (yanlış değilse) Kiril alfabesi kullanır. Ve itiraf etmek lazımdır ki, Rusya hâlâ elini bu ülkelerden çekmemiştir. Rusya o ülkelere çok yaklaştıkça biz oyun dışı kalıyoruz sanki. Türkiye de bunu dikkatinden yayındırmamalıdır. Bu bir de Atatürk’ün vasiyetidir: ‘’Rusya’nın elinde sımsıkı tuttuğu Türk kardeşlerimiz var. Beklemeli değiliz, onlar bize gelsinler, biz onlara gitmeliyiz. Bunun için dil, din,  tarih, edebiyat, kültür, örf, adet… her biri bir köprüdür. Bu köprüleri sağlam tutmalıyız.’’
Sizin Eskişehir konusunda ayrı bir sevgi ve ilginizin olduğunu bilmekteyiz. Bunun sebebi nedir? Eskişehir’in sizin üzerinizdeki etkinin kaynağı nedir?
1998 Aralık ayında Eskişehir’de çalışmaya geldim. Ama bu ilk gelişim değildi. 1997 Mayıs ayında Yunus Emre Şölenine geldim. Polis Evinde kalırdık. Mayıs ayı Eskişehir’in  bakire zamanı. Bütün bağlar bahçeler gül çiçek, özelikle Ankara’dan gelip şehire girerken yolun sağında bir katlı evlerin önündeki laleler dikkatimi çekti. O günlerde hem ilmi konuşmam, hem de Kapalı Spor Salonunda şiir söylemeyim. Her kesin dikkatini çekti. Vali Ali Fuat Güven’in hanımı ve diğer üst düzey yetkililerin hanımları beni Polis Evinde ziyarete geldiler. Şiirler söyledim onlara. Sonra çalışmaya geldim, soğuk bir kış gününde. 1998 yılının Yunus Emre Şöleninde Eskişehirli şairlerle tanış oldum, onların ayda bir düzenledikleri toplantılara katıldım. Yavaş yavaş ısınmaya başladım Eskişehir’e. Sonra Eskişehirli şairlerin eserlerini inceledim. Kitap hâlinde yayımladım, Yunus Emre Şölenlerinde yer aldım. Sonra Türk Dünyasının Anka’sı Vali Kadir çalışıcı geldi. Onunla beraber Türk Dünyası toplantıları düzenledik. örneğin, 20 Ocak Azerbaycan Faciası, 26 Şubat Hocalı, 28 Mayıs Azerbaycan’ın Kurtuluş Bayramı vs. Sonra Ramazan ve Kurban Bayramlarında Türk Dünyasından gelen öğrencilere sazlı sözlü bayram yemeği düzenledik, Vali Bey öğrencilere maddi katkıda bulundu. Sayın Valimiz Kadir çalısıcı ile Azerbaycan’dan Karabağlı öğrencileri 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramına davet ettik. Vali Bey onları benimle beraber Anıt kabir’e Atamızı ruhunu sevindirmek için gönderdi, sonra Yunus Emre”nin mezarını ziyaret ettik, Eskişehir’deki müzeleri gezdik. Yani çok güzel işler gördük. Ben Azerbaycan Devlet Televizyonunun Turan Ekibini davet ettim Eskişehir’e. Onlar Eskişehir hakkında, buradaki üniversiteler, onun kültür hayatını, Sıcaksular’ını, Yunus Emre’nin mezarını, onun şerefine düzenlenen bilim ve şairler şölenlerini çektiler, silsile programlar hazırlayıp dünyanın dört kıtasında gösterdiler. Eğer benim Eskişehir’e küçük bir emeğim değdiyse, Eskişehir beni yeniden yarattı diye biliriz.  Ben Eskişehir’in kültürel hayatını Azerbaycan’daki medyada tanıttım İbrahim Sağır, Rasim Köroğlu, Mehmet Ali Kalkan, Rabia Barış, Ahmet Urfalı ve diğerleri hakkında yazdım, oradaki şairler meclisi ile Eskişehir Şairler Derneği arasında kardeşlik telleri kurdum. Aynı zamanda Azerbaycanlı kadın şairlerinin şiirleri ve Eskişehir ve Türkiye kadın şairlerinin Güldestesi’ni Eskişehir’de yayımladık. çağdaş Türk Şiiri İncelemeleri kitabımda çoğu Eskişehirli Şairler olmakla Türkiye’den 34 şairin şiirlerini inceledim. ‘’Vatanımda Vatanımı özledim’’ kitabım Türk Dünyasının dostluğunu anlatan en güzel kitap olduğu için İzmir’deki özgür Yayınları tarafından ödüle layık görüldü. O kitapta benin Türkiye-Azerbaycan kültürel ilişkileri ile ilgili yazdığım yazılar, Balkanlar, Romanya, Makedonya, Kıbrıs vs. ülkelerde Türk kültürü ile bağlı dikkati çeken yazılar var. Türkiye kültürünü Azerbaycan’da yayımlanan gazete ve dergilerde, aynı zamanda kitaplarda yayımladım. Eskişehir gazeteleri başta Türkiye olmak şartıyla Türk dünyasının kültürü ile bağlı köşe yazıları yazdım.
    üniversitelerdeki Türk Dili ve Edebiyatı eğitimi lise öğretimine ne oranda yansımaktadır? Buradan hareketle Türk dünyası üniversitelerindeki Türk Dili ve Edebiyatı eğitimini genel anlamda değerlendirir misiniz?
Sayın Ahmet Hocam, bu konuya girmekte zorlanıyorum. Ben Türkiye’de lise eğitimi almadım, liselere de Türk Dünyasını, özellikle Azerbaycan kültürünü tanıtmaya gidiyorum. üniversitemize gelen öğrenciler aşağı puanla kazanıyorlar burayı. Onlara ilk dönemlerde ihtisas derslerini ben vermiyorum, bu saha üzere bilgili, başarılı hocalarımız var. Maalesef, öğrencilerimizin temeli zayıf olduğu için 4.sınıfta bile eser incelemekte zorluk yaşıyorlar. İnsafen, hocaları onları çok çalıştırır, öğretim üyelerimiz de İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerimizdeki ünlü üniversitelerden mezun olmuşlar, aynı zamanda sadece Türkiye’de değil, dünyada ünlü olan edebiyatçı profesörlerinden eğitim almışlar. Ama nedense öğrencilerimizde bir etalet, süstlük görmekteyiz. Bunun da üzerine iş bulma korkusu geldiğinde işler tamamen çığırından çıkmaktadır. Ben adeten onlara 3 ve 4. sınıflarda ders vermekteyim. Derslerim biraz da alanıma uygun: Azerbaycan Edebiyatı, Azerbaycan Türkçesi, Halk edebiyatı, Batı Edebiyatı, Eski Doğu Edebiyatı, Karşılaştırmalı Edebiyat vs.
    Biliyor musunuz? öğrencinin temeli zayıf oldukta öğretim üyesi çok zor durumda kalır. Sen 3 veya 4. sınıfta sıfırdan başlayamazsın. Mecbur olur bazen sıfıra da iniyoruz. Her şeyi sıfırdan başlıyoruz. O zaman da öğreteceklerimizin hepsini öğrete bilmiyoruz. Ben Eskişehir Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde çalışırken hiçbir problem yok idi, çünkü öğrenciler yüksek puanla geliyordular ve bizim için de ders demek rahat idi. Artık öğrenciler gelirken dünya edebiyatından, Türk Dünyası edebiyatından haberleri vardı. Biraz Antik Edebiyat, biraz Eski Doğu, Orta çağ Avrupa Edebiyatı, Rönesans, Nizami, Fuzuli, Nesimi, Sabir, Şehriyar, Bahtiyar  vs. bunlar da az değil, Biz de bu bilgileri sisteme salır ve geniş şekilde yolumuza devam edirdik. Nizami’nin Hamse’ye dahil olan 5 mesnevisini birer birer konuşurduk,  ideya ehemmiyetini anlatırdık. öylece, Fuzuli’yi, Nesimi’yi ve diğerlerini. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne gelen öğrencinin bu sahada temel bilgilerinin olması şarttır.
Ben bildiğiniz gibi, iletişim mezunuyum, ama alanımı değişerek doktora eğitimini Batı Avrupa, Amerika, Avustralya edebiyatları üzere yaptım ve karşılaştırmalı olarak Azerbaycan Amerika Edebi İlişkileri konusunda Amerika’da roman türünün temelini atan Ceyms Fenimor Kuper’den ve onun yaratıcılığında romantizm konusunu inceledim. Güzel bir doktora tezi yazdım. Rusya’nın başkenti Moskova’dan, oradaki Ali Attestasiya Komisyonundan doktora diplomamı aldım. Doçentliğim yine Azerbayacan-Amerika Edebi İlişkileri konusunda idi. Doçentliğimi özgürlüğünü kazanmış Azerbaycan’dan, Ali Attestasiya Komisyonundan aldım. Profesörlük unvanını Eskişehir Osmangazi üniversitesinden aldım, 250 puana karşı 3 bin puanla profesör unvanı hak ettim. Prof. Dr. Müzeyyen Buttanrı, Eskişehir Osmangazi üniversitesi’nin yayımladığı dergide benimle röportaj yaptı, ismini de ‘’3 ülkeden 3 Diploma’’ koydu.
   Ben ilmi aktarışlarımda bir konuya bağlanıp kalmıyorum, ama edebiyatın yeni ve genç kolu olan Karşılaştırmalı Edebiyata önem veriyorum. Uzun süre Türkiye’den ayrı kalmağımız bu edebi türün gelişimine zarar vurmuştur. Şimdi bu boşluğu doldurmak için gece gündüz çalışacağız. Geçen sene Muş Alparslan üniversitesinin düzenledi Muş Kültürü ile ilgili sempozyumda ‘’Muş ve Azerbaycan Türkülerinin Poetikası’’ konusunda makale hazırladım. O kadar yeni, araştırılmamış malzeme ortaya çıkardım ki Azerbaycan Türkiye edebiyatında veya Türkiye, Azerbaycan ve Dünya edebiyatı konusunda karşılaştırmalı o kadar konu var ki, örneğin, Azerbaycan Şairlerinin (Molla Kasım örneğinde) Yunus Emre yaratıcılığına etkisi; Karacaoğlan’ın Azerbaycan Ozanlarına etkisi; 19.Asır İngiliz Edebiyatının Türk Edebiyatına etkisi; örneğin Reşat Nuri Güntekin’in çalı Kuşu, Şarlotta Bronte Cen Eyr; Namık Kemal ve Mirze  Elekber Sabır; Mehmet Akif  Ersoy-Hüseyin Cavit vs. Gelecekte yüksek lisans ve doktora öğrencilerimizi bu sahalara celp edeceğimizi düşünüyorum.
Alanınızla ilgili yaptığınız çalışmalar, etkinlikler hakkında bilgi verir misiniz?
Sayın Ahmet Hocam, her sorunuzda alanımla ilgili meselelere azcık azcık dokundum. Biliyorsunuz şu anda çalıştığım alan Karşılaştırmalı Edebiyat. Son yıllarda Türkiye ve Azerbaycan’da bu alanla ilgili çok bölümler açıldı ve araştırmalar yapılır. Bir sene önce Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı olarak YöK’e  davet olunduk. Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde yeni neler yapılmalı? Nelere üstünlük verilmeli ? konusunda. Sayın YöK  Başkanımız dedi ki; ‘’Karşılaştırmalı Edebiyata önem vermek lâzımdır.’’ Aslında altıncı soruda bu konuya azcık da olsa dokundum. Ben Karşılaştırmalı Edebiyat hakkındaki araştırmalarımı Azerbaycan Amerika edebiyatını karşılaştırarak yaptım. Sonra yola devam ettim. örneğin, çeyms Fenimor Kuper hakkında araştırmalar yaptım Sonra Kitab-ı Dede Korkut Destanının İskandinav destanlarına etkisini konu olarak çalıştım. Türk Destanları ve Dünya destanları konusunda araştırma yaptım. Kızılderililerin Sibirya Türkleri ve Şaman olmaları hakkındaki makalem    çok dikkat çekti. Amerika edebiyatında tercümeler hakkında araştırmalarım var. Kızılderililerin dilinde Türk sözlerini araştırdım. Türk halk bilimi ile Dünya halk bilimini karşılaştırırım. Azerbaycan ve Anadolu halk biliminde okşar-farklı yönler hakkında araştırmalarım var. Gaziantep’in düğün adetleri ile Azerbaycan, Kıbrıs ve Romanya düğün âdetlerini karşılaştırdım. Batı Trakya edebiyatı ile Azerbaycan edebiyatını karşılaştırdım. Yazdığım makaleler, yayımladığım kitaplar hakkında yazmakla bitmez. çağdaş Azerbaycan şiirinden çok kitaplar çevirdim. Profesör unvanı almak için yazdığım kitapta ‘’çağdaş Türkiye ve Azerbaycan Şairlerinin Yaratıcılığında Evrensel Temaları’’ karşılaştırdım. Karşıda çok planlarım var. İlmi araştırmalarla beraber ‘’Bu Benim Hayatımdır, Yaşadım’’ isimli (tahmini) hayatımı anlatacak bir otobiyografik  roman düşnürem. İnşallah, ömür yeterse.çok işler görmek istiyorum, nasip olursa.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7-Ahmet URFALI (DOLUNAY) Arşivi