4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM)

HAYALİ BİLE CİHAN DEĞER

                              


             Cumhuriyet Bayramı’nda,1960-1961 Eğitim-öğretim yılında, Yunus Emre İlköğretmen Okulu mezunu, Emekli öğretmenler,  biraraya gelerek, hem hasret giderdiler, hem de Cumhuriyet Bayramını, coşku içinde kutlarken,  okul ve meslek anılarını da  hatırlama fırsatı  da buldular.


            Yunus Emre İlköğretmen Okulu'nda, geçen öğrencilik yıllarında, yaşadıklarını hiç de unutamadıkları anılarını, tazelediler. Hep birlikte, mutlu birkaç saat yaşadılar.


           Toplantıya, katılan emekli öğretmenlerimiz, kutsal bir görevi yerine getirmenin huzuru içindeydiler. çünkü Onların döneminde, öğremenlik mesleğinin, toplum içinde, çok ayrıcalıklı bir yerleri vardı.


            Toplantıya, katılan öğretmenlerimizin,  bir serencam-ı ömründe, daha neler vardı kim bilir. İçinde taşıyorlardı anılarını, sadece "GöNüL DOSTLARINA" anlatıyorlardı.  İçlerinde müthiş bir özgüven vardı. Fakat bunu hiç belli etmiyorlardı. Biliyordum ki mütevazilik onların ilkesiydi. Oysa onlar ,çok şeyler başarmışlardı. 


             Birlikte kaldıkları süre içinde, nice güzelliklerin farkına vardılar. Okul yıllarını, meslek hayatlarında ve sonrası yaşadıkları gelişmeleri, bir kez daha hatırlayarak, büyük haz aldılar. Meslektaş olmanın, dost olabilmenin ve kalabilmenin de hazzını birlikte yaşadılar


              Yunus Emre İlköğretmen Okulu’ ndan,  mezun olan emelkli öğretmenlerimiz, kimi, Anadolu’ya dağıldı. Kimi de, ani ve acı bir sürprizle, ahret yolculuğuna, erken çıkarak, meslektaşlarını üzdü. Ancak birbirini hiç unuutmadılar.


              Dünya, telaşı ve kargaşası derken, birbirlerinden, haber bile alamaz oldular. Ancak okul ve meslek anılarını hiç unutmadılar. .Bugün, belki aramızda bir kısmı yaşamıyor ama tek övüncümüz onların, bugünkü nesle bıraktığı izlerdir.


             öğretmen Okulu Marşı ile coşan, Türk Bayrağının dalgalandığı, her yerde görev yaparım düşüncesi ile mezun olan, vatanın en ücra köşesinde, meslek onuru ve bilinci ile hizmet yapan, öğretmenlerimizle, ne kadar övünsek azdır.


             Onlar Atatürk’ e, söz vermişlerdi; hep bir ağızdan. Dahili ve harici bedhahlara karşı, cumhuriyeti korumak için. "Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür " nesiller yetiştireceklerdi.
           Onlar, alınlarında, bilgileri çelenk yapıp, nura doğru can atan Türk gençleri idi. Cehalete karşı savaşmaya, and içmişlerdi. Milli, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan, Türkiye Cumhuriyeti’ ne,  karşı, görev ve sorumluklarını. davranış halinde göstereceklerine, namus ve şeref sözü vermişlerdi.


            Dağıldılar Anadolu’ya, damarlarında dolaşan kan gibi. Arkalarına bakmadan binmişlerdi otobüslere… Trenlere… Şehir, şehir, köy, köy, ulaşmışlarda taa Mezralara…


            Köy halkı, onları, ürkek, çekingen, korkak ama sevecen bakışlarla karşılanmışlardı köy halkı onları. Görev yaptığı köylerin yolu, elektriği yoktu. Gaz lambası ve mum ışığında, yapıyorlardı planlarını.


            Onlar, Cumhuriyetin, eli öpülecek öğretmenleri idi. Kar tipi, çamur demeden, okulunu köylü vatandaşla birlikte, tamir eden,okulu öğrencileri ile birlikte okulu temizleyen,  köylüyü, bilgisi ile ışıklandıran, Beş numaralı gaz lambasında, plan yapan, kitap okuyan, mahmurlaşan gözlerle, daha çok okumaya, kendisini adayan, öğrencilerini  geleceğe hazırlamak için, caba gösteren öğretmenlerimiz.  Bugün belki bir kısmı aramızda yaşamıyor. ama tek övüncümüz onların, bugünkü nesle bıraktığı izlerdir.
            Sorumluluk, çalışkanlık, fedakârlık, örnekleri, bırakan onlar, Cumhuriyetimizin, o coşkun ve heyecanlı, "fikir taşıyıcılarıydı" Bütün vatan sathında, "Atatürkçü Düşünce" nin, ışığı ve meşalesi ile köy halkına ve öğrencilerine,  bir ışık, bir yön oldular.


            Köyden şehre gelmek için, balçık çamurlara bata, çıka, ya da hasta çocuğunu, muayene ettirmek için, "öküz arabası" nın, ağır, ağır yol kat etmesine nasıl sabrettiler?
            Bütün zorluklara rağmen, çalışma azimlerinden, bir şey kaybetmediler. Köyüne, ya da şehre ulaştığında, yüzünde mütevekkil insanlara yaraşan, o dost canlısı yüzünde, kutsal bir görevi yapmanın, huzuru içinde, yorgunluğunu, sıcak buğulu, buram, buram kokan çayını yudumlarken, çıkarmaya çalıştılar.


           Köy odalarındaki sohbetlerini, hiç unutmadın. Köylüler, ögretmensiz,  öğretmenler de onlarsız yapamıyordu. Onlara göre, köylü vatanın köküdür. Ana unsurudur. Asıl temelidir. Efendisidir.         


            Onların döneminde, öğremenlik mesleğinin, toplum içinde çok ayrıcalıklı bir yerleri vardı.. Ayrıca kendi alanlarında, başarıyı yakalamış kişi/kişilerin, kendi çalışkanlıklarının yanı sıra, onları yetiştiren  kendilerinin de  de büyük payı ve emeği  olduğunu, hep  hatırlıyor, öğrencileri ile de gurur duyorlardı..


               Onlar çocuklarımızın, Atatürk ideallerini ve bunların dayanağı olan bilimselliği, çağdaşlık ve akılcılığı temel ilke edinerek, hızla değişen dünyaya, ayak uydurabilecek şekilde yetiştirilmesi konusunda, büyük bir sorumluluk üstlenmişlerdi.


                Yunus Emre İlköğretmen Okulu’ndan, mezun olan emekli öğretmnlerimiz,


çalışma azim ve iradelerinden, hiçbir şey kaybetmediler. Bugün emekliler ama meslekten hiç kopmadılar. çünkü emeklilik, oların hayatında, bir halkadır. Emekli, olsalar da öğretmenlik görevleri, devam eder.


             Bugün Cumhuriyet döneminde, yetiştirdikleri öğrencilerin, hem Türkiye de hem de dünyada, insanlığa, doğaya, katkı verecek çalışmalarına, tanık olmanın, en önemlisi de ATATüRK’ ün,”öğretmenler! Cumhuriyet sizden fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmenizi ister.” Sözünü, yerine getirmenin, hazzını, geçmişte yaşadılar bugün de  birlikte yaşıyorlar.


 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4-Mustafa KANTARCI (GÖZLEM) Arşivi